Yrd. Doç. Dr Behlül Özkan anlattı: Türkiye Başika'da ne yapıyor?
Yrd. Doç. Dr. Behlül Özkan'a göre AKP Cerablus’tan başlayarak, El-Bab ve Rakka üzerinden Musul’a kadar uzanan bir “Sünni hilali” üzerinde söz sahibi olmak istiyor.
Özkan, Türkiye’nin hedefinin Musul’un Sünni Arap, Sünni Türkmen ve Sünni aktörler tarafından alınması olduğunu yani Ankara'nın, Musul’un bu Sünni güçler tarafından yönetilmesini istediğini söylüyor.
Türkiye uzun süredir Irak’taki Başika Kampı’nda askeri eğitim veriyor. Irak hükümeti Türkiye'yi Başika'da işgalci olarak tanımlarken Irak Parlamentosu Türk askerlerinin kamptan çıkarılması için karar aldı. Türkiye ise Başika'da kalma ısrarını sürdürüyor.
Marmara Üniversitesinden akademisyen Behlül Özkan ile son dönemde Irak hükümeti ve Türkiye arasında iyice belirginleşen Başika krizinin konuştuk.
Türkiye’nin 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde sembolik de olsa tek toprak kaybı olan Süleyman Şah Türbesi'nin AKP döneminde kaybedilmesine vurgu yapan Özkan bunun tesadüf olmadığını belirtiyor ve ekliyor: "Musul’a yönelik bir operasyonu konuşuyoruz ve AKP yönetimi Musul’daki konsolosluğu ve 49 diplomatı IŞİD’in ele geçirmesini engelleyememişti 2014’te. Diplomasi tarihinde eşine az rastlanır bir krizin AKP döneminde yaşanması tesadüf mü? Hem Ortadoğu’yu bilmiyorlar, hem de bilmediklerinin farkında değiller. En kötüsü bu sanırım"
Türkiye'nin Irak Hükümetinin tüm itirazlarına rağmen Başika'da kalma ısrarının Türkiye'nin Musul’un geleceğinde söz sahibi olmak istemesinden kaynaklandığını ifade eden Özkan, Lozan konusunun bizzat Erdoğan tarafından tartışmaya açılmasında bunun etkisi olduğunu düşünüyor.
Reuters Başika Kampı'nı görüntüledi.
Özkan'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
"TÜRKİYE'NİN HEDEFİ MUSUL’UN SÜNNİ AKTÖRLER TARAFINDAN ALINMASI"
-Türkiye Başika'da ne yapıyor? Sizce amaç IŞİD'le mücadele mi gerçekten?
Türkiye’nin 1990’ların ikinci yarısından itibaren Kuzey Irak’ta askeri güç bulundurduğunu biliyoruz. Bunun sebebi Saddam liderliğindeki Bağdat yönetiminin Irak’ın kuzeyinde fiilen egemenliğinin kalkmasından ötürü bölgede oluşan güç boşluğuydu. Türkiye PKK ile mücadele üzerinden Kuzey Irak’ta o zamandan beri, yani 20 yıldır, askeri güç bulunduruyor. Ancak bu askeri mevcudiyetin sayısına ve niteliğine baktığımızda tek başına bağımsız hareket edecek büyüklükte olmadığını görüyoruz. Musul’un İŞİD’in eline geçtiği 2014’ten bu yana IŞİD’in bölgeden nasıl çıkarılacağı ve Musul operasyonu üzerine konuşuluyor. Ancak küresel, bölgesel ve yerel aktörler arasında bir uzlaşma sağlanamadığı için IŞİD halen Musul’da. IŞİD sonrasında Musul’un kimin olacağı konusunda uzlaşma yok. Türkiye’nin hedefi Musul’un Sünni Arap, Sünni Türkmen ve Sünni aktörler tarafından alınması. Yani Musul’un bu Sünni güçler tarafından yönetilmesini istiyor Ankara. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Musul Musulların, Telafer Telaferlilerindir” dedi. Ve Musul’da “sadece Sünni Araplar, Türkmenler ve Sünni Kürtler kalmalıdır" diye ekledi geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirliklerinin Rotana televizyonuna verdiği röportajda. Bu aslında Türkiye’nin 1990’lardan itibaren Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yaptığı geleneksel dış politikasından oldukça farklı bir tutum. Musul Iraklılarındır demiyor Cumhurbaşkanı.
İç politikada da buna paralel bir söylem var yıllardır AKP’li siyasetçilerde: Muhalefet partilerinin liderlerinin Zaza ve Alevi olduğu, Reyhanlı saldırılarında ölenlerin Sünni olduğu gibi mezhepçi bir dil kullanıldı. Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik politikasında sürekli ve ısrarla mezhep kimliğinin altının çizildiğini görüyoruz. Bunun da Türkiye’yi Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri dışında bölgesinde yalnızlaştırdığı ortada. Türkiye, Irak’ın tamamında bir komşu ülke olarak etkili olmak yerine Sünniler üzerinden belirleyici olmaya çalışıyor. Ancak tıpkı Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da bu politikanın başarılı olması çok zor, çünkü Türkiye’nin desteklediği yerel aktörler oldukça zayıf. Dahası İslamcı siyasetçiler Ortadoğu’yu Kudüs, Mekke, Medine gibi kutsal şehirlerden ibaret sanıyor. Gerçeklikten kopuk, hayalci bir dünya görüşünün esiriler. 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde Ortadoğu’yu en az bilen kesimin İslamcı AKP eliti olması bana çok çarpıcı geliyor. Türkiye’nin 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde sembolikte olsa tek toprak kaybının AKP döneminde Süleyman Şah türbesi olması tesadüf mü? Musul’a yönelik bir operasyonu konuşuyoruz ve AKP yönetimi Musul’daki konsolosluğu ve 49 diplomatı IŞİD’in ele geçirmesini engelleyememişti 2014’te. Diplomasi tarihinde eşine az rastlanır bir krizin AKP döneminde yaşanması tesadüf mü? Hem Ortadoğu’yu bilmiyorlar, hem de bilmediklerinin farkında değiller. En kötüsü bu sanırım.
Irak Basra'da Türk Ordusu'nun askeri operasyonlarını protesto eden bir grup, Türk bayrağını yırttı.
- Türkiye, 2015 yılından bu yana Kuzey Irak'taki Başika kampında ancak Suriye'ye ve Irak'a asker sevkiyatının 1 yıl daha uzatılmasını içeren tezkerenin Meclisten geçmesiyle ilişkiler iyice gerildi. Başika'nın Türkiye açısından önemi nedir, bu ısrarın sebebi sizce nedir?
Türkiye Musul’un geleceğinde söz sahibi olmak istiyor. Lozan konusunun bizzat Cumhurbaşkanı tarafından tartışmaya açılmasında bunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Hatta bizzat Cumhurbaşkanı Rakka ve Musul’un IŞİD’ten kurtarılmasında Türkiye’nin etkin rol oynamak istediğini söyledi. Bununla Cerablus’tan başlayarak, El-Bab ve Rakka üzerinden Musul’a kadar uzanan bir “Sünni hilali” üzerinde söz sahibi olmak istiyor AKP iktidarı. Bu politikanın Bağdat’taki Şii ağırlıklı yönetimden fazlasıyla rahatsız olan Suudi Arabistan’ın da desteğini aldığı muhakkak. Saddam sonrasında Şii Arapların ve İran’ın, Irak’ta güç kazanmasından Suudiler rahatsız. Ve bir anlamda Musul merkezli kurulacak bir Sünni güçle bunu dengelemek istiyorlar. Bu sadece Bağdat’ta değil, İran, Rusya ve hatta ABD’de bile rahatsızlık yaratıyor. Türkiye’nin son yıllarda Irak’ın bütünlüğünün korunmasına yönelik hassasiyetleri yerine, hem Kürt bölgesine hem de Sünni Arapların yaşadığı bölgeye yönelik ilgisinin arttığını görüyoruz. Benim gözlemlediğim, nasıl olsa Irak bütünlüğünü koruyamayacak, korusa bile bu Şiilerin egemenliğinde olacak, o zaman biz de Sünni Kürtler, Sünni Araplar ve Sünni Türkmenler üzerinden Bağdat’ın kuzeyinde etkili olalım diye düşünülüyor. Buna 2011 sonrasında AKP tarafından sürekli vurgulanan sınırları kaldıracağız, yeni Ortadoğu üzerinde bizim sözümüz geçecek söylemini de ekleyin.
"TÜRKİYE ÇOK YÜKSEK BİR MALİYET ÖDÜYOR"
-Irak Hükümeti Türkiye'yi işgalci olarak tanımlıyor hatta Başika konusunda BMGK'ye acil toplanma çağrısında bulunuldu. Irak Başbakanı Haydar Abadi de, Türkiye'nin Irak'ta asker bulundurmasının "bölgesel bir savaşa" yol açabileceği uyarısında bulunmuştu. Krizin bu noktalara kadar evrileceğini öngörüyor musunuz?
Bölgesel bir savaş aslında vekiller üzerinden zaten yaşanıyor. Bir yanda İran, Suriye’de Esad yönetimi, Bağdat yönetimi ve Hizbullah var. Diğer yanda Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Türkiye ve onların desteklediği Irak ve Suriye’deki gruplar var. Ancak Körfez ülkeleri hiçbir şekilde bu bölgesel savaşın içinde asil olarak yer almazlar. Böyle bir savaşta bu rejimler yıkılacaklarını bilirler. Bu yüzden hem Irak hem de Suriye’ye komşu Türkiye ciddi risk altında. Körfez ülkeleri parasını biz verelim, siz savaşın diye bakıyor. Bunu Afganistan’da, İran-Irak savaşında Saddam’ı destekleyerek ve son 5 yıldır Suriye’de muhalifler üzerinden yaptılar. Ancak IŞİD’ın Türkiye’de düzenlediği saldırılar, PKK ile çatışmanın sürekli yükseldiğini düşünürseniz Türkiye hali hazırda çok yüksek bir maliyet ödüyor. Hem PKK hem IŞİD’le mücadeleyi Türkiye’nin Suriye ve Irak politikasından ayrı düşünemeyiz. AKP yönetimi Ortadoğu’yu biz yöneteceğiz hayallerinin peşinde giderken, bu dış politikanın Türkiye’yi nasıl bir varoluşsal ulusal güvenlik sorunuyla karşı karşıya bıraktığını ısrarla görmek istemiyor. Ulusal çıkarların nasıl tanımlandığı konusunda ciddi bir kutuplaşma var siyasette. Fırat Kalkanı Kilis’e roketler atan IŞİD’e karşı tampon bölge oluşturmak için mi yapılıyor, yoksa Sünni Hilalinin ilk etabı olarak mı? Öncelik kendi şehirlerinizin güvenliğini mi sağlamak yoksa Ortadoğu’ya lider mi olmak? Aslında içerde ciddi güvenlik sorunlarıyla uğraşan bir Türkiye Ortadoğu’da nasıl etkili olabilir? Bu soru cevap bekliyor. Ancak şu açık: Türkiye’nin 5 yıldır uyguladığı yanlışlarla dolu Suriye politikası olmasaydı ne bugün IŞİD tehlikesi olurdu, ne de PKK bu denli güçlenmiş olurdu. Tarihte ilk defa PKK’nın kuzey Suriye’de devletçiği var. Bunun önde gelen nedeni 2011 sonrası Türkiye’nin Suriye politikası. Bu politikanın mimarı Ahmet Davutoğlu ve kendisini destekleyen akademik ekipten daha tek bir satır özeleştiri okumadım Suriye politikasında nerede yanlış yapıldığına dair.
"TÜRKİYE’NİN BAĞDAT YÖNETİMİNİ BY-PASS EDEREK POLİTİKALAR GELİŞTİRMESİNİN SONUÇLARI OLUMSUZ"
-Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Hükümeti Sözcüsü Sefin Dizayi, Türk askerlerinin konuşlandığı Başika ve Duberdan kamplarının Irak merkezi hükümeti ve Savunma Bakanlığı'nın bilgisi ve rızası dahilinde kurulduğunu açıklamıştı. Bu desteği nasıl yorumluyorsunuz?
AKP iktidarının Kürtlere bakışında eğer Kürtler İslamcıysa bir sorun yok. O zaman müttefik olarak değerlendiriliyor. Bu bağlamda Barzani yönetimiyle ilişkileri iyi seviyede. Hatta Irak Kürt Yönetiminin bağımsız olması, petrol ve doğalgazını Türkiye üzerinden ihraç etmesi destek görüyor bile olabilir Ankara’dan. Ancak Türkiye’nin orta büyüklükte bir ülke olarak bölgesel hegemonya kurmasının, üstelik bunu Rusya, İran ve hatta ABD’ye rağmen yapmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. 2011 sonrasında Ahmet Davutoğlu’nun temsil ettiği “Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü” olarak Türkiye vizyonu, Davutoğlu’nun görevden alınmasıyla değişti mi? Sanırım bu pan-islamcı vizyon Davutoğlu’nun kişiliğiyle sınırlı değil ve AKP’nin önde gelen isimlerinin de benimsediği bir dünya görüşünün ürünü. Bu yüzden kişiler değişse de amaçlar aynı kalıyor. Bu vizyonun içinde Barzani’nin önemli bir yeri var AKP açısından. Ancak Irak halen bir ülke olarak varlığını sürdürüyor ve Türkiye’nin Bağdat yönetimini by-pass ederek Irak’ın kuzeyine yönelik politikalar geliştirmesinin olumsuz sonuçları oluyor.
"ABD’NİN ORTADOĞU’YA YÖNELİK POLİTİKASINDA DEĞİŞİM SİNYALLERİ VAR"
-ABD'den "Irak’taki tüm askeri eylemler Irak hükümetinin tam rızası ve koordinasyonuyla olmalı" açıklaması geldi. ABD bu krizde nerede duruyor?
ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik politikasında değişim sinyalleri var. 1979 sonrasında Suudi Arabistan ile yakın ilişkiler kurarak Ortadoğu’da etkili olmanın ciddi faturası var ABD için. Suudi Arabistan’ın radikal köktendinci gruplarla kurduğu yakın ilişkiler ABD’nin çıkarlarını tehdit ediyor. Bunu 11 Eylül 2001 saldırılarında gördüler. ABD İran ile yakınlaşarak, İran’ı küresel sisteme entegre ederek Ortadoğu’da bir açılım yapmayı hedefliyor. En azından İran ile ilişkiler kurarak Suudi Arabistan’a olan bağımlılığını azaltmayı istiyor. Ancak Suudi karşıtı bu politikaya ve İran ile yakınlaşmaya ABD içinde ciddi şekilde karşı çıkanlar var. ABD içindeki mücadelede kimin etkili olacağı Ortadoğu açısından da belirleyici olacak. Buradan bakınca ABD yönetimi Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şiileri karşısına almamayı, Şii Arapları özellikle İran’ın etkisine tamamen kaptırmamaya çalışıyor. Musul’a yönelik operasyon eğer gerçekleşirse Sünniler ve Şiiler arasında bir denge kurulmaya çalışacaktır ABD.