İkinci Cumhuriyet kavramı, 90’lı yılların başında “Altan Brothers” ın küçük olanı (yani canlı yayınlarda kalemle kulağını kaşıyanı) tarafından ortaya atılan, Cumhuriyet devriminin halk egemenliği üstünlüğüne dayanmadığı, ordunun ve bürokrasinin hükümranlığına yaslandığı, demokratik ve çoğulcu özellikte olmadığı görüşünde olan ve devletçi ekonomi ilkelerinin değişmesi gerektiğini savunan bir anlayış olarak ortaya çıktı. Özünde bazı doğru tespitler içeren bu görüşler, liberal ve Marksist (her ikisi bir arada nasıl gerçekleşiyorsa!) olduklarını savlayan bir grup aydın tarafından partileştirilmek istendi ancak başarılı olamadı. Sonrasında ise muhtelif siyasi İslamcılar tarafından kullanılma süreci başladı; “yetmez ama evet” sloganı ile uzun süre mevcut iktidara verdikleri destek sonunda büyük bir savrulma ile hazin bir şekilde sonuçlandı.
Bu harekete samimiyetle destek verdiklerine inandığım kimi aydınlar bugünlerde büyük bir pişmanlık yaşamaktalar. Özür dileyenler, özür dilemeye davet edenler, edilenler medyada oldukça sıklıkla yer alır oldular. Özeleştiri nesnel olarak yararlı olmakla birlikte sıklaştıkça yararlılığını ve inanırlığını yitiriyor diye düşünüyorum. Özellikle dinamiklerin hızlı değiştiği ülkemizde, bu yanlışlardan yararlanan ve geri dönüşü çok zor olan adımlar atmayı yıllar öncesinden planlamış ve aşama aşama devreye sokmuş bir iktidar varken ve siz bu geri götürme sürecini algılayamayıp onlara çanak tutmuşken.
Kaybedilen yılları “Pardon” ve “Bayrampaşa: Ben fazla kalmayacağım” filmlerindeki duruma benzetiyorum ve aydınlarımızın bir kısmının bu sürece (aldatılarak !) büyük katkı verdiği inancını taşıyorum. Çok partili rejime geçiş sonrasında ama tabii ki özellikle son yirmi yılda bakın neleri kaybettik: En önce ve en önemlisi laikliği kaybettik. 2023 yılının hilafete geri dönüş yılı olarak planlandığı konusunda kuşku var mı? Laikliğin yok olmasıyla bütün sistem temelinden oynadı; adaleti, adalet duygusunu ve adalete güveni kaybettik. Temel eğitim, üniversiteler, sağlık sistemi, kültür, ekonomi çöktü. Hoşgörü, insanlık, doğa sevgisi bitti. Limanlar, rafineriler, bankalar, kamu iktisadi teşebbüsleri, hava limanları, barajlar, köprüler, arazilerimiz, denizlerimiz, madenlerimiz, sularımız, elimizde ne varsa Emevi-Vahabi kökenli Osmanlı hayranı (veya çıkarı için öyle gözüken) sözde yönetenlerimiz tarafından satıldı.
Biraz kötümser bir yaklaşım olacak belki ama, ben bütün bunları haklarını savaşarak kazanmamış, tarihsel gelişim süreçlerini(kültür, sanayi, burjuva devrimleri) yaşamamış bir toplumun ve içinde var olduğumuzu zannettiğimiz cumhuriyetin büyük bir başarısızlığı olarak görüyorum.Bu nedenle de‘ikinci cumhuriyetten bahsetmenin tam zamanı’ diyorum. Toplumun ilerici ve yurtsever (milliyetçi değil) kesimleriyle ve sosyalistlerin karar ve uygulama süreçlerinde en önemli noktalarda yer alacağı bir hareketin başlatılarak hiç olmazsa çocuklarımıza sömürüsüz, hakça bir geleceğin umutlarının bırakılması borcumuzdur diye düşünüyorum.