Dün, 9 Mayıs 1945’te Kızıl Ordu’nun Berlin’e girişiyle birlikte İkinci Dünya Savaşı’nın sona erişinin 70. yıldönümü kutlandı. Hafta içinde İlber Ortaylı’nın Naziler’in yenilmesinin Kızıl Ordu’nun eseri olduğunu söylemesini manşetlerde okuduğumuzda aklımıza şu soru takıldı: “Elbette Kızıl Ordu’nun eseri, uzaylılar mı yendi Nazileri Stalingrad’ta, Kursk’ta, Smolensk’te?” Fakat araştırmalar gösteriyor ki, Avrupa ülkelerinde yaşayan birçok kişi Sovyetler’in Nazilerin alt edilmesindeki rolünü gün geçtikçe küçümsemeye başlamış. Tahminim o ki ABD ve Avrupa’da birçok insan Nazileri Rambo’nun, Süpermen’in ya da Örümcek Adam’ın alt ettiğine inanıyordur. Şaka yapmıyorum. Buna inanan mutlaka vardır ve İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetlerin ve Kızıl Ordu’nun rolünü küçümsemeyi amaçlayan siyasi dezenformasyonun sonucunda buna inananlar da mutlaka vardır.
1 Eylül 1939 tarihinde Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla başlayan İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Avrupa barış içinde mi yaşıyordu? Hayır. Bu tarihe kadar Almanya’nın başındaki Nazi yönetiminin bir çok saldırganlığına Avrupalı devletler göz yummuştu: Südetler bölgesi ve Avusturya ilhak edilmiş, Ruhr havzası yeniden silahlandırılmış, faşist Alman devleti endüstriyel üretimini silahlanmaya ayırmıştı. Peki, Avrupa Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’nın bu derece savaşa yönelik olduğu açık olan siyasetine nasıl göz yummuştu? Bu sorunun yanıtı 1933’te Nazilerin Almanya’da iktidara gelme öyküsüyle çakışır. Nazilerin iktidara gelirken en önemli icraatları, Almanya’da iktidara yürüyen komünistleri ortadan kaldırmaktı. Avrupa’nın ortasında güçlü bir komünist hareketi demir yumrukla ezen, sadece komünistleri değil, sendika liderlerini, sosyal demokratları katletmekle katliam zincirine başlayan Almanya’nın nihai hedefi ise belliydi: Bolşevikleri Dünya haritasından silmek.
Böylesi bir siyasi programla silahlanan Almanya’nın nesine karşı çıksın İngiltere ve Fransa?
Kuşkusuz Polonya’ya saldırması, Hitler’in çok da büyük bir dahi olmadığının, hatta stratejik zekâsının kıt olduğunun bile göstergesidir. Hâlbuki Batı ile ne güzel geçinip gidiyordu… SSCB ile saldırmazlık anlaşması ise stratejik zekâsının yerlerde süründüğünün kanıtıdır. SSCB’nin cephe hattını 1800 kilometre daha daraltmasını ve SSCB sanayisinin gelecek savaşa karşı daha da hazırlıklı olmasını sağlamıştır.
Hitler’in stratejik kafasızlığını bir yana bırakalım. Savaşın nasıl sona erdiğine bakalım.
Savaşı Normandiya Çıkartması mı sona erdirmişti? Emperyalist tahrifatın yarattığı tarih cahilliği bugün bunu önümüze koyuyor. 6 Haziran 1944’te Normandiya Çıkarması’nın yapıldığı güne bakalım. Nazi Ordusu’nun %60’ı Doğu Cephesi’nde… Stalingrad’da çözülmüş, Kursk Savaşı’nda iyiden iyiye SSCB topraklarından atılmaya başlanmış bir Nazi Ordusu. Yüz binlerce askeri savaş dışı kalmış, ama hala askeri gücünün çok önemli bir kısmını Doğu Cephesi’nde tutan bir Nazi ordusu… Haziran 1944’te Kızıl Ordu Ukrayna’yı geri almış bile. ABD ve İngiltere ancak o zaman, yani Kızıl Ordu Berlin’e koşar adım ilerlerken Nromandiya Çıkarması’na karar vermiş. Bir milyon müttefik askerinin karşısında 320.000 Nazi askeri ve buna rağmen Arnhem Cephesi’nde durakalmış, küçücük bir kasaba olan Market Garden’de neredeyse yenilginin eşiğine gelmiş bir müttefik ordusu…
Buna rağmen ve Nazi askerlerinin %75’inin Doğu Cephesi’nde savaş dışında kaldığının bilinmesine rağmen utanmadan bugün Kızıl Ordu’nun ve SSCB’nin faşizme karşı savaşta aslından o kadar da önemli bir rol oynamadığını iddia ediyorlar.
Bu utanmazlığa her sene yeni oyunlar ekleniyor. Bu sene oyunun başrol oyuncusu Polonya’ydı.
AB üyesi Polonya, AB’nin ucuz işgücü cenneti üyesi, AB’nin en gerici ülkesi Polonya Rusya’ya karşı kurulan ittifakta ileri karakol olma heveslisi. Ukrayna’ya asker gönderiyor, Baltık ülkeleriyle ortalığı ateşlemeye çalışıyor. Gerici Polonya Rus karşıtı konumunu ise anti-Sovyetik bir söylemle meşrulaştırmaya çalışıyor. Anti-Sovyet demek, anti-komünist demek, emperyalizmin koşulsuz desteği demek…
Polonya bu sene savaşın başladığı yerde “alternatif” bir “Zafer Günü” kutlaması yaptı. Moskova’da yapılan törenle boy ölçüşemeyecek bir törendi. Moskova’da ise başka bir utanmaz törenden nemalandı. Sosyalizmin en büyük düşmanlarından Putin, kendi karizmasını, siyasi egemenliğini Sovyetler Birliği üzerinden kurgulayarak 9 Mayıs utanmazlıklarına bir yenisini ekliyor.
9 Mayıs’ın anlamı ise tek bir fotoğrafta, Kızıl Ordu askeri Abdülhakim İsmailov’un Reichstag’a diktiği işçi sınıfının şanlı bayrağında özetleniyor.