Ah bir de bardağın boş tarafını görebilsek, gösterebilsek ve anlatabilsek!..

Sanayiniz ve dolayısıyla da üretiminiz bu denli dışa bağımlı; sanayide var olan kapasiteniz üretme potansiyeliniz sınırlı iken bardağın dolu tarafını görerek sadece kendinizi kandırırsınız. Onun için yapılması gerekenlerin başında bardağın boş tarafına bakmayı da öğrenmeniz gelmektedir.

“Temenniler manzumesi” Yeni Ekonomi Modeli (YEM), Türkiye ekonomisinde her şeyin güllük gülistanlık olacağı yönünde bir algı oluşturmuştu. Güya bu modelle Türkiye ekonomisi coşacak, başta işsizlik olmak üzere enflasyon, dış açık gibi bütün yapısal sorunlarını çözecek; herkese iş, aş yaratacak şekilde büyüyecekti. Gelinen noktada son 24 yılın en yüksek enflasyon oranını, son 27 yılın en yüksek dış ticaret açığını gördük. Cari fazla verecek denilen Türkiye ekonomisi, daha yılın ilk 11 ayında yaklaşık 45 milyar dolar açık verdi. Bütün bunlara karşın resmi ağızlar “çuvallayan YEM”i -bardağın sadece dolu tarafından bakarak- kırılan ihracat rekorları ile bir başarı hikayesi olarak anlatmaya çalıştılar. Bu yazımızda YEM’in Türkiye ekonomisini nasıl ithalatla yemlediğini göstererek bardağın boş tarafını görmeye, göstermeye ve anlatmaya çalışacağız.

YEM’le gelen rekor dış ticaret açığı[1]:

YEM’in bizi ithalatla nasıl yemlediğini görmek için izleyen grafiğe bakmak yeterlidir. İzleyen ilk grafikte 1996-2021 arası için Özel Ticaret Sistemi’ne (ÖTS) göre, 2022 için ise Genel Ticaret Sistemi’ne (GTS) göre yayımlanan dış ticaret verileri yer almaktadır.[2] İkinci grafik ise 2013-2022 GTS verileri kullanılarak oluşturulmuştur.

Grafiklerin bize verdiği mesaj gayet açıktır: Yıllar itibariyle hem ihracatımız hem de ithalatımız artmakta; ancak ithalat ihracata göre daha fazla artmaktadır. Pandemiyle bir nebze daralan dış ticaret açığı, YEM’le birlikte şahlanmakta, 110 milyar dolar ile tarihi en yüksek değerine ulaşmaktadır. Dış ticaret açığının bir önceki yıla göre artış oranı yüzde 159,9’dur.

Türkiye net girdi ithalatçısı bir ülke:

İzleyen grafikte görüldüğü gibi Türkiye ithalatının büyük bir kısmını girdi (ham madde ve ara malı) ithalatı oluşturmaktadır.

Geniş ekonomik sınıflandırmalara göre 2022’de ithalatın yüzde 80’i girdi ithalatından, yüzde 11’i yatırım malları ve yüzde 8’i de tüketim malları ithalatından oluşmaktadır. Toplam ithalat içerisinde girdi ithalatının yüksekliği sanayinin ne kadar dışa bağımlı hale geldiğinin önemli bir kanıtıdır. Yani sanayide çarkları döndürmenin yolu yoğun girdi ithalatından geçmektedir. İmalat sanayinin toplam ihracattaki payının yaklaşık yüzde 95’ler düzeyinde olduğunu anımsadığımızda durumun ne kadar can sıkıcı bir noktaya geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Düşük yatırım oranı ise, ne yazık ki, yeni yatırım yapıl(a)madığını; yapılan yatırımın da sadece amortismana, yani mevcut yatırımların eskiyen, aşınan, yenilenmesi gereken parçalarına yettiğini göstermektedir. Zaten toplam ithalatta tüketim malı ithalatı da düşük orana sahiptir.

Girdi olarak ne ithal ettiğiniz de önemli:

İzleyen grafikte toplam girdi (hammadde-ara mallar) ithalatı içerisinde alt kalemlerin 2022 Ocak-Kasım dönemindeki payları görülmektedir.

Grafiğe bakınca insanın gerçekten içi kararıyor: Toplam girdi ithalatının yüzde 45’i sanayi için işlem görmüş hammaddelerden oluşuyor. Bu yüksek oran bizlere aslında çok şey anlatıyor. Her şeyden önce Türkiye’nin neoliberal politikalarla, yüksek faiz - değerli TL ile (AKP’nin Lale Devri), nasıl bir ithalat cennetine dönüştürüldüğünü ve en önemlisi de yerli yan sanayi diye bir şey kalmadığını. Görüldüğü gibi böyle bir ithalat yapısı ile dış ticaret açığının rekorlar kırması gayet normal bir durumdur.

Gittikçe girdi ihracatçısı ülke konumuna indirgeniyoruz:

Türkiye’nin net girdi ithalatçısı olması, sanayisinin aşırı ithalat bağımlılığının yanında daha rahatsız edici, daha can sıkıcı bir gelişme de toplam ihracat içerisinde girdi (hammadde-ara mallar) ihracatı payının giderek artmasıdır. Yani Türkiye’nin giderek sadece girdi ihraç eden bir ülke konumuna indirgenmesidir. İzleyen grafik bu can sıkıcı gelişmelerin kanıtlarını göstermektedir. Grafikte geniş ekonomik sınıflandırmalara göre ihracatın yapısındaki değişim yer almaktadır.

Grafikten de net biçimde görüldüğü gibi son yıllarda toplam ihracat içerisinde girdi ihracatının payı yüzde 50’leri geçmiştir. Yani Türkiye, artık yükte ağır pahada hafif malları daha fazla üretip ihraç etmektedir. Bu nedenle ticaret hadleri Türkiye aleyhine sürekli gelişmekte olduğundan, her defasında daha fazla mal ihraç ederek aynı miktarda ihracat geliri elde edilmektedir. Bu da bize yoksullaşarak büyüme olarak dönmektedir. Yani anlayacağınız güneş öyle balçıkla sıvanmıyor: Dış ticaretin sadece ihracat kısmını görerek, siz bunu bardağın dolu tarafı olarak anlayın, ithalatını -bardağın boş tarafı tabii ki- göz ardı ederek sadece günü kurtarırsınız. Sanayiniz ve dolayısıyla da üretiminiz bu denli dışa bağımlı; sanayide var olan kapasiteniz üretme potansiyeliniz sınırlı iken bardağın dolu tarafını görerek sadece kendinizi kandırırsınız. Onun için yapılması gerekenlerin başında bardağın boş tarafına bakmayı da öğrenmeniz gelmektedir. Belki bu sayede herkese aş ve iş yaratan yatırım yapmayı, yükte hafif pahada ağır mallar üretip ihraç etmeyi; en önemlisi de gerçekten nasıl “yerli ve milli” olunurmuş onu öğrenebilirsiniz.


[1] Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 1996’dan beri dış ticaret verilerini yayımlamaktadır. Bu veriler, Özel Ticaret Sistemi’ne (ÖTS) ve Genel Ticaret Sistemi’ne (GTS) göre yayımlanmaktadır. ÖTS verileri 1996’dan; GTS verileri ise 2013’ten itibaren vardır.

[2] GTS’de, gümrük alanlarına ve serbest bölgelere giren ve çıkan mallar da dış ticaret verisinde yer alırken ÖTS’de gümrük sınırı esas alınmakta ve serbest bölgeler ve gümrük antrepoları gümrük sınırı dışında yer almaktadır.