Ahmet Hoca ve sevgi üzerine...

Dün Ahmet Cemal eskilerden bir yazısını bir kez daha sundu İleri Haber okurlarına. Yazı, sevmeyi unutuşumuz üzerineydi. Angelopoulos'un Sonsuzluk ve Bir Gün adlı filminden bir repliği başlığa çıkardı Ahmet Hoca: "Biz sevmeyi ne zaman unuttuk?"

Sevme eylemi bir yanıyla, evet, fazlasıyla bireysel... 
Peki, sevme eyleminin bireyselliği, kolektif sevgisizlikten bahsetmemize engel mi? İnsanlık, Nazi Almanyasında örneğin ya da Soğuk Savaş'ta ve son 30 yılda örgütlenmiş sevgisizliğin neler yapabileceğini gözleriyle gördü, acıyı iliklerinde hissetti. Ama bu öyle bir acı, öyle bir mutsuzluk ki, kendine bağımlı kılıyor. 
Sevmek, kabullenmek değil. Sevmenin kabullenmek olduğunu bir kere kabul ederseniz, tutsaklaştığınız bir sarmalın pençesine giriyorsunuz. Oradan çıkış yok... Orada bir gelecek yok... Orada hep dün var, orada hep kaybetme korkusu var, orada sonu gelmeyen bir nevroz var. Nevroz ve onun getirdiği iradesizleşme...

Ya sevmek? 
Sevmek; öğrenmek, öğretmek, dönüştürmek ve dönüşmek... Bir yenilenme arzusu... Hayal kurmak, değiştirme arzusu ve iradesi...
Sevmek, geçmişe saplanıp kalmamayı anlatıyor. Geleceksiz bir sevgiden bahsetmek mümkün mü? Yüzünü ileriye, geleceğe çevirmeyen bir sevgi tahayyül edebilir miyiz? 
   
Bu yüzden, sevmeyi unutuşumuzda rastlantılara yer yok. Sevgisizlik olsa olsa, "insan"ı edilgenleştiren bir tasarımın ürünüdür. Buna itiraz eden kişi, kendini sarmalın dışına atmaya çalışır. Dışavurumu kaçıp gitme, delilik ya da intihardır. Tekil itirazın ötesine geçildiğinde, kendini sarmalın dışına atmaya değil de onu değiştirmeye vakfeden bir irade ortaya çıktığında "insan"a varırsınız.

Bu gözler son birkaç yılda, kolektif sevginin de kolektif sevgisizliğin de yüzlerce örneğini gördü. Çatışmanın alametidir ve iyidir... Örgütlenmiş sevgisizliğin tahakkümüyle geçilen çatışmasız yılların ardından gelmiştir. Bu çatışmada dönemsel yengiler ve yenilgiler olacaktır. Yengiler başımızı döndürmesin, yenilgilerde de karaları bağlamayalım. Çatışma varsa, bunlar da vardır. Önemli olan çatışmanın kendisidir.

Bizler, bu çatışmada "Ahmet Cemal'in askerleriyiz." İşareti verenlerdendir.
"Biriktirdiğimiz ne varsa vermemiz gereken, yaratıcı, yıkıcı, yepyeni bir genç nesil geliyor" demiştir. Yapma, eyleme, değiştirme, dönüştürme ve öğrenme iradesini sergilemiştir.
Şimdi, "sevgisizlik" deyip, çatışmanın ortasında askerlerini umutsuz ve cephanesiz bırakmaya hakkı yoktur. Zira, sevgiyi unutmuşluğumuzun değil örgütleyişimizin tarihi yazılmaktadır.