Aptallığın sonu meskenet, dünyanın her yeri memleket midir?

Cinsiyetinden, teninin renginden, isminden, dilinden, dininden vb. dolayı ötekileştirilen insan yabancıdır yurt bellediği topraklarda. Hep oraya ait olmayandır.

Yolculuk kederle sevinci birbirine bağlar; çıkış noktasında bıraktıklarımız, varış noktasında özlemini çektiklerimiz vardır. Yolculuk, umudu aramaktır ve yol özgürlüğe açılan kapı, kocaman bir merhaba arayışıdır. İnsan hakları ihlallerinden, savaşlardan, doğal afetlerden, yoksulluktan ve işsizlikten, daha iyi yaşam şartlarına kavuşma umudundan, eğitim olanaklarından veya özgürlük hissiyatından doğup kalplere yerleşiverir. Çünkü gitmeyi, yola revan olmayı düşünen/düşleyen insan aptallığın sonunun meskenet, dünyanın her yerinin memleket olduğuna inanmıştır.

İnsan; yaşamı boyunca var olmanın stresiyle baş etmeye çalıştığından varlığını anlamlandırmak için kendini her şeyle kıyaslar durur. Pek tabii bu kıyaslama sonucunda ya hep onun bildiği, düşündüğü, inandığı, özel ve değerli olduğu ortaya çıkar ya da benlik sınırlarını koruyamadığından sözünü, eylemini hiçe sayarak mücadele etmek yerine derdine dert katar. Güçlü olan kendini kayırır, çünkü bir başkası olamayacağı gerçeği karşısında kendi olmaktan memnuniyet duymak zorundadır, dolayısıyla kendi gibi olmayanı ve fikir sahibi olmadığı her şeyi reddedip ötekileştirir. 

Zayıf olan ise güçlü olanın yaptığı ötekileştirmelerin sahte katharsisler elde etme aracı olan fatal hatalar olduğunu fark etmeyip yutkunarak kendini örter. Nitekim evde, mahallede süregelen edep mekanizması ve kimi zaman devletin sopasıyla ayıplanıp tokatlanarak büyüyen/ yetişen bir toplum başkaları tarafından onanmak için susmayı öğrenmek zorunda bırakılır.

Bazıları sustukça sözcüklerini biriktirir, ezildikçe sinirlenir ve postürünü dikleştirir, bazıları da sözünü yutar, soluğunu silikleştirir. Sigrid Nunez'in "Tanrı'nın Nefesinde Bir Tüy" adlı kitabında genç bir kadın olan anlatıcı, göçmen ebeveynlerinin dünyasına bakar: Çinli-Panamalı, sesi soluğu çıkmayan bir baba ve onu yok sayan Alman bir anne. 1960'lı yıllarda bir toplu konutta büyüyen anlatıcı, yaşadığı hayatın çekilmezliğinden kaçmak için önce anne-babasının hikâyeleri ve kendi okumaları vasıtasıyla girdiği hülyalara, sonra da balenin cezp edici dünyasına sığınır.

"Babam başkasına benzemezdi. Aslında benim tanıdığım hiç kimseye benzemezdi. Ama Rus edebiyatındaki "küçük adam" ile ilk kez karşılaştığımda aklıma babam geldi. Çehov ve Gogol hikâyeleri okuduğum zaman bol bol onu düşünüyordum. Acı'yı okuduğumda babamla serçeyi hatırladım ve yeni bir ihtimal kendini gösterdi: Konuşmayan biri değil, kimsenin dinlemediği biriydi babam." diyerek babasının çaresizliğini anlatırken annesinin ise Almanya'nın otoritesinden nefret etse de Almanya özlemiyle yanan öfke dolu bir kadın olduğundan dem vurur.

Birbirinden uzak, farklı kültürlerden bir araya gelen bu karı-kocanın Amerika'daki hayatı da özellikle çocukları açısından hayli sıkıntılı geçer. Annesi şu anki hayatı için pişmanlıklar yaşıyor olsa da 'ev'ine dönse bile hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının da farkındadır. Ve bu sebeple de evde kavgalar, tartışmalar eksik olmaz. Sonraki bölümlerde anlatıcımızın bale eğitimini ve ilerleyen yaşlarında yine göçmenlik temelinde bir ilişkisini tanık oluyoruz. Beş-altı farklı kültürle, ülkeyle karşılaşıyoruz bu kitapta. Ama hepsi de ait olamamanın zorluklarıyla mücadele eden insanlarla dolu.

Cinsiyetinden, teninin renginden, isminden, dilinden, dininden vb. dolayı ötekileştirilen insan yabancıdır yurt bellediği topraklarda. Hep oraya ait olmayandır. Zira yabancı olmak demek; umursanmamak, insan yerine konulmamak, "bizden değilsin" diyenlerin bakışlarına ve zorbalıklarına  maruz kalmak demek. Yabancı olmak demek; mühürlenmiş dudaklar, zincire vurulmuş fikirler demek; çocukken seninle aynı kültürden, renkten ve / veya dinden olmayan komşu çocuklarıyla oynayamaman demek. O halde "Tanrı'nın nefesinde bir tüy olmak nedir? Esasen kırılganlıkla mı ilişkilendirilebilir yoksa güçle mi?"

           

Künye:

- Tanrı'nın Nefesinde Bir Tüy, Sigrid Nunez, Çev: Fatih Yiğitler, Kafka Kitap, Kasım 2022.