Bir ülkede kalıcı iktisadi ve siyasi istikrarın yolu sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeden geçiyor. Sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme ise ekonominin üretim kapasitesinin artırılmasına, yani gerçek yatırım artışlarına bağlı. Sadece yatırım artışı da yetmiyor. Kendi üretim yapınıza uygun olan teknolojinizi geliştirmeden, eninde sonunda tökezlemeye başlıyorsunuz.
Yatırım, ülkenin net sermaye stokuna yapılan eklemelerdir. Bir firma daha büyük kapasiteye sahip bir fabrika ve/veya yeni otomasyon makineleri satın alarak; bir banka mevcut bilgisayar donanımını yenileyerek, devlet ise yeni bir hastane veya okul inşa ederek yatırım yapmış olur.
Yatırımlar otonom ve uyarılmış yatırımlar olarak ikiye ayrılır: Otonom yatırımlar; bir ülkenin ulusal gelirine bakılmaksızın yapılan yatırımlardır. Bu tür yatırımlar büyük oranda kamunun otoyol, baraj, havalimanı gibi sabit sermaye yatırımlarını içerir. Buna karşılık uyarılmış yatırımlar; talep ve talep beklentileri ile ilgili yatırımlardır. Uyarılmış yatırımlar oldukça oynak olup yüksek devrevi hareketler gösterirler, bu tür yatırımların iktisadi büyümedeki değişmelere çok çabuk tepki verme özellikleri vardır.
İktisat yazınında hızlandıran etkisi[i] olarak bilinen etkiye göre, bir ülkede yatırım düzeyi ile Reel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (RGSYİH) büyüme oranı arasında yakın bir ilişki vardır. Büyüme oranı arttıkça yatırımlar artarken, düşen büyüme oranları yatırımların azalmasına neden olur. Eğer firmalar talepte bir artış olduğunu görür ve bu talep artışının devam edeceğini beklerlerse kısa sürede tam kapasitede üretim yapmaya çalışırlar. Bu nedenle, ileride artacak talebi karşılamak için, bugünden yatırım yapmaya çalışacaklardır. Talepteki artışı karşılamak için önemli miktarda yatırım harcaması gerekebilir. Yatırımda ölçek ekonomileri söz konusu olduğu için yatırım yaparken %2'lik düşük bir oranda kapasite artırmak yerine, örneğin %20 gibi bir kapasite artışı yaratacak bir yatırım yapmak her zaman daha akılcıdır. Bu nedenle, firmalar yatırım kararı almadan önce iktisadi koşulların gelecekte nasıl olacağını iyi kestirmek zorundadırlar.
İNŞAATIN PAYINI DÜŞÜRMEDEN İKTİSADİ BÜYÜMEDE İSTİKRAR HARAM:
Gerçek yaşamda firmalar yatırım kararlarını alırken sadece ulusal çıktı ve talep düzeyine bakmazlar. Bunlara ek olarak firmalar ayrıca kredi faiz oranlarına, teknolojik gelişmelere, ekonomiye dair güven ve beklentilere, yatırımları finanse edip edemeyeceklerine, ülke parasının değer kaybedip etmediğine, işgücü maliyetlerine, enflasyon ile kamunun yürüttüğü politikalara da yakından bakarlar. Yatırımda da zaman zaman gecikmeler olabilir. Üstelik talebin durumu konusunda doğru istatistikler elde etmek zor olabilir. Bu nedenlerle iktisadi büyümenin düşmesi, mutlaka yatırımlarda bir düşüşe yol açmayabilir. Bununla birlikte, yapılan çalışmalar yatırımların iktisadi büyümeye oranla daha oynak olduğunu göstermektedir. Ayrıca yatırımların ekonomide daha oynak iniş ve çıkışlar yaratma potansiyeli vardır. İzleyen grafik GSYİH ile yatırımların yıllık yüzde değişimlerini, yani büyüme oranlarındaki gelişmeleri 1999 yılının I. çeyreği ile 2021 yılının II. çeyreği arasında göstermektedir.
Grafikten de rahatlıkla görüldüğü gibi yatırım harcamaları, iktisadi büyümeye oranla daha fazla oynaklık göstermektedir. Özellikle kriz dönemlerinde (2000-2001, 2008-2009) yatırımlardaki azalma ekonomideki daralmanın çok üstünde olmuştur. Yani, GSYİH azaldığında yatırım harcamaları ciddi biçimde azalmıştır. Bu da yukarıda vurguladığımız gibi yatırım harcamalarının ekonomide daha fazla iniş ve çıkışlara neden olma potansiyeli olduğunu göstermektedir. Kriz dönemleri hariç iktisadi büyüme oranında çok fazla değişme olmamasına karşın, yatırım düzeylerinde ciddi oynaklıklar ortaya çıkmıştır. Bu gözlem de yatırım kararlarında büyüme oranı yanında diğer etkenlerin de dikkate alındığını göstermektedir. Son dönemlerde pandemi nedeniyle özellikle artan dış talep ve içeride uygulanan teşvik politikaları nedeniyle iktisadi büyüme ile birlikte yatırım harcamalarında da bir kıpırdanma olduğunu görmekteyiz. İzleyen grafik yatırım harcamalarının bileşenlerinden inşaat ve makine ve teçhizatın üretilmiş mali olmayan aktifler içindeki yüzde paylarındaki gelişimi göstermektedir.
Grafik, inceleme döneminde 2020 4. çeyrek sonrası dönem hariç, inşaat yatırımlarının yatırımlar içerisinde aslan payını aldığını göstermektedir. Yani inşaata dayalı “bir an önce zengin olalım, köşeyi dönelim” politikalarının sürekli uygulandığını gözler önüne sermektedir. Buna karşılık aş, iş yaratacak ve geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak kapasite ve dolayısıyla üretim artışı yaratma potansiyeli olan “gerçek” yatırım harcamalarının payı artmak bir yana; bazı dönemlerde ciddi bir biçimde azalmış ya da aynı kalmıştır. Aş, iş, umut yaratacak yatırım harcamaları ancak pandemi nedeniyle artan dış talep ve yoğun teşvikler sonucu 2020 yılının 4. çeyreğinden itibaren biraz başını kaldırmış ve payı, 2009 yılından bu yana ilk defa inşaat yatırımlarının üzerine çıkmıştır. Bu da 2021 yılı I. ve II. çeyrek büyüme oranlarında kendini göstermiştir. Bununla birlikte bu çeyreklerde, inşaatın payı yeniden yükselirken makine ve teçhizatın payında azalma olmuştur.
BU YATIRIM - MİLLİ GELİR ORANLARI İLE GELECEĞE GÜVENLE BAKMAK ÇOK ZOR:
Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan neoliberal politikalar ve arkasından 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi kararının kaçınılmaz sonucu olarak tasarruf ve yatırımların milli gelir oranları hızla düşmüştür. Ayrıca kısa vadeli spekülatif sermaye girişleri sonucu değerlenen TL nedeniyle, imalat sanayi dış rekabet gücünü yitirmiş, hem katma değer hem de istihdam payları azalmıştır. Bunların sonucunda ülkemiz bir erken sanayisizleşme sürecine girmiştir. Bu olumsuz gelişmeden hem tasarrufların hem de yatırımların milli gelire oranları da nasibini almıştır. Bu düşen oranlar, hem Türkiye ekonomisinin neden uzun süredir ciddi yapısal sorunları olduğunu hem de bu yapısal sorunları çözmek için ne yapılması gerektiği konusunda önemli ipuçları vermektedir. İzleyen grafik, Türkiye, Çin ve Güney Kore’nin yatırım ve milli gelir oranlarını göstermektedir.
Grafik; bize iki “iktisadi başarı” hikayesi olarak anlatılan Çin ve Güney Kore ile Türkiye’de yatırım milli gelir oranlarının 1974-2020 yılları arasında gelişimini göstermektedir. Bizimle bu iki ülke arasındaki en önemli fark, bizdeki yatırım milli gelir oranının düşük seyretmesi ve çok dalgalanma göstermesidir. Son yıllardaki artışlar; bu ülkeleri yakalamamız, aş, iş, umut yaratacak bir sürdürülebilir büyüme için yeterli değildir. Yıllarca ekonominin en spekülatif, ekonomideki iniş çıkışlardan en fazla etkilenen sektörü olan inşaata varımızı yoğumuzu yatırarak bir arpa boyu yol alamadık. Oysa yapılması gereken belli: Yatırımların milli gelirdeki payını ve yatırım harcamaları içerisinde ise makine ve teçhizat yatırımlarının payını artırmak. Ancak bu sayede aş, iş ve umut yaratan; sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme elde edebiliriz. Ancak bu sayede sanayileşebilir, gelişebilir, kalkınabilir, dünyaca talep edilen, “yükte hafif pahada ağır” mallar üretebilir ve satabiliriz. İktisadi ve siyasi bağımsızlığımızı kazanmak, barış, huzur ve refah içerisinde kardeşçe yaşamak istiyorsak yapmamız gerekenler çok belli.
***
Bugün 10 Kasım. Aramızdan ayrılışının 83. yılında; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi, özlem, minnetle anıyorum ve “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir.” sözünü anımsatmakta yarar görüyorum. Benden söylemesi..!
[i] Basit hızlandıran modeline göre, sermaye malları stoku (K) ile ulusal gelir arasında K = k×Y biçiminde ifade edebileceğimiz bir oransal bir ilişki vardır. Sermaye çıktı oranının (k) sabit olduğu varsayıldığında, Y'deki bir artış, K'da bir artışa neden olur.