Ayılar ve yıldızlar için
Bir yeni hürriyet marşı gerek şimdi bize. Beyazlar, karalar, sarılar ve kavruklar için.
“Öyle medeniyetten nasibini almamış Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelerde değil, mavi gözleri ve sarı saçları olan insanların yaşadığı topraklarda yaşanan bir savaş bu… İnanılmaz!!!”
***
Beyaz adam şaşkın ve isyanda.
Sabah çayını içer gibi, elinde kahvesiyle dolaşır gibi, telefonuna gelen bildirimler gibi, yürürken ezdiği karıncalar gibi alışmıştı oysa savaşın rengine.
Savaş kum rengiydi. Savaş dağ rengiydi.
Bir Ortadoğu dilinde haykırıştı savaş.
Raflarına dizerken eline aldığı ve bir daha dokunmadığı kitaplardı.
Üzgün bir çocuk fotoğrafı eşliğinde, hiç tanımadığı bir şairin iki dizesinden yaptığı alıntıydı.
Evinde oradan oraya dolaştırdığı sandalyesi değil, tuvaletine sabitlediği klozetti. Tuvaletteyken artık farkına bile varmadığı kokulardı…
Ve orada kalmalıydı.
Kitap rafta, şiir alıntıda, koku tuvalette kalmalıydı.
Ama kalmadı.
***
Hakikatle kavga edilmez.
Uzun süre önce kaderine terk ettiğimiz o arazi çoktan bataklığa dönüştü.
Oysa işçi tulumumuzla biz oraya hürriyet ekecektik.
Silahı ve parayı yerin yedi kat derinine gömecektik.
Elini kolununu sallaya sallaya dolaşmak yeşerecekti o arazide. Özgürce konuşabilmek, yazabilmek, tatil yapabilmek, az çalışabilmek, paylaşabilmek, hayatta kalmak değil de yaşayabilmek yeşerecekti.
Ama olmadı…
***
Biz hayalleri çoktan terk ettik.
Hayal kurmayan insanlık, kabusla uyandı, korkuyla terbiye edildi.
Çocuklarımız savaş oyunlarında yarıştı.
Biz uranyumda yarıştık, karbonda yarıştık, dopingde yarıştık, Oscar’da yarıştık.
Ve akademi, ödülü Avatar’a vermedi.
***
Her günah çıkarma, bir yenisine hazırlık.
Günah çıkarmıyoruz.
Kurtarılan her onur, bir diğerinin onursuzlaşmasına seyirci kalmak.
Rus ayısının yanına NATO’nun yıldızını ekleyip onurumuzu kurtarmıyoruz.
Onurumuzu kurtarmakla yetinmiyoruz.
Dersimizi aldık.
Bir yeni hürriyet marşı gerek şimdi bize.
Beyazlar, karalar, sarılar ve kavruklar için.
Yaşlılar ve en çok da gençler için.
Ayılar ve yıldızlar için…