Beyler var:
Sam Bey'ler, Recep Bey'ler...
"Sen ne istedin de ben peki demedim oğlum..." diyen Fehmi Bey'ler...
"Tazminatını vermediniz öyle mi, güzel..." diyen Saim Bey'ler...
Torunlar var:
Yine Recep Bey'ler, Cengiz Bey'ler, Aziz Bey'ler, "kardeşini çiğnediğim kız... al o kızı baba bana" diyen Oktay'lar...
Bunlar beylerin toruncukları... Taşeronları...
Beylerin beslemeleri, beslendikçe semirenler...
Semirdikçe, arsızlaşanlar...
Daha fazlasını isteyenler, "milletin a. koyacağız" diyenler...
Beylerine minnet duyan, onun tetikçiliğini yapan, düzenini sağlayan...
Yakıp yıkmalarına, "milletin a. koymalarına" eyvallah denen...
Sıkıştıklarında beylerini arkalarında bulan, beylerine daha da bağlanan...
Çizgiyi aştıklarında, delikten aşağı süpürülenler...
Recep Bey'ler hem orada hem burada...
Mahallenin beyi, şehrin toruncuğu...
Ona mahalle yetmez.
"Toruncuklarım var" der. "Prensler, krallar gelsin, kafayı burada dağıtsın, paraları bizim mahallede harcasın diye rezidansları, AVM'leri mahalleme diktirdim" der.
"Mahallemde yer kalmadı, bana yeni mahalleler lazım" der.
"Yaptım, başka yerde de yaparım" der.
"Beyim beni niye görmüyor" der...
Arada sıkışıp sopayı görünce, öfkeyle, bir daha, daha bir bağlanır...
Hem bey hem toruncuktur.
Başka toruncukları kıskanır, kendi torunları çoğalsın ister...
Suriye'de öldürür, öldürtür...
Reyhanlı'da öldürür, öldürtür...
Mecidiyeköy'de öldürür, öldürtür...
Bey de olsan torun da, değişmeyen bir şey vardır.
Kanla beslenirsin... Kuraldır!
Bir de...
Sucu Rıza'lar, Yaşar Usta'lar var.
"Dokunma çocuğuma" diyenler...
"Gözünün yaşına bakmam" diyenler...
Bıçak kemiğe dayandığında, orada olanlar var.
Her bir şantiyede...
Her bir parkta...
Her bir okulda...
Yaşar Usta'lar, Sucu Rıza'lar var, görüyor musun?