Siyasi suikastlar Balkan tarihinin önemli bir parçası olagelmiştir. Balkanlar’da suikast denildiği zaman herkesin aklına elbette ki Birinci Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen suikast gelir. Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ı öldürmesi sadece Balkanlar için değil, Dünya tarihi için de çok önemlidir.
Ama Ferdinand suikastı tek değildir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nda Karadağlı bir milletvekilinin Skupstina’da (meclis) birkaç Hırvat milletvekilini öldürmesiyle başlayan siyasi krize son verme amacıyla 1929’da darbeyle iktidara gelen ve Yugoslavya’yı ilan eden Kral Aleksandar da 1934 yılında Marsilya’da bir Bulgar militan tarafından öldürülmüştü.
Balkanların havasını solumuş, suyunu içmiş ittihatçılar da siyasi suikast geleneğini sürdürmüşlerdir. Osmanlı’ya karşı dağa çıkan Resneli Niyazi’yi yakalamak için Makedonya’ya gönderilen Şemsi Paşa gelir gelmez Manastır’ın ortasında vurulmuştu. O günlerde Saray’ın Makedonya’daki bir başka gözü kulağı Manastır Topçu Alayı Müftüsü Mustafa Şevket Efendi de artan ittihatçı etkisini görüşmek üzere payitahta yola çıkmadan bir gün önce öldürüldü. Olayları araştırmak üzere İstanbul’dan gönderilen heyet üyeleri de Selanik’te teker teker öldürülmüştü.
Yakın tarihe baktığımızda Balkanlar’da siyasi suikast geleneğinin devam ettiğini görürüz. Örneğin, Batı’yla ilişkileri düzeltmeye çabalayan ve bunun için Miloseviç’i Lahey’e teslim eden Zoran Cinciç daha önce suikasttan kurtulmuştu ama 12 Mart 2003 tarihinde Belgrat’ta bir keskin nişancının mermisinden kurutulamadı. Makedonya’yı hassas dengeler üzerinde tutmak için çok büyük uğraşlar veren Kiro Gligorov’un makam arabası da 3 Ekim 1995’te bombalı suikasta uğramıştı şoförün ve yol kenarında bulunan birkaç sivilin hayatını kaybettiği suikastte Gligorov yaralanarak da olsa kurtulmuştu.
Geçtiğimiz hafta da Balkanlar Kosova’dan gelen bir suikast haberiyle çalkalandı. 16 Ocak’ta Sırbistan hükümetinin eski Kosova temsilcisi Oliver İvanoviç, Mitrovitsa’da sabah saatlerinde ofisinin önünde, yoldan geçen bir araçtan açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. İvanoviç, Kosova’da Belgrat hükümetinin desteğini alan Sırp partisine muhalif olmasıyla biliniyordu ve aynı zamanda 2016’da savaş suçlusu olarak hüküm giymişti. Kosova’da 1999 yılında patlak veren olaylarda sivil halka karşı işlediği suçlardan dolayı yargılanan İvanoviç, dava sürecinde 2014’te gözaltına alınmış ve gözaltına alınmasıyla Mitrovitsa’da ortalık karışmıştı.
İvanoviç’in geçtiğimiz Temmuz’da da seçimlerden önce evinin önünde arabası yakılmıştı.
Suikastın zamanlaması manidar: Tam da Priştina ve Belgrat’ın ilişkileri normalleştirme sürecini başlatmak için Brüksel’de masaya oturacakları gün! İvanoviç’in öldürülmesiyle Sırbistan heyeti Brüksel’den ayrıldı ve suçlular yakalanıncaya kadar masaya oturmayacaklarını açıkladı. Fakat sonra AB Sırbistan’ın kulağını çekti ve Sırbistan hükümeti yeniden masaya oturacaklarını duyurdu.
Kosova hükümeti ise suikasti hemen dış güçlere yıktı. Kosova başbakanı Ramuş Haradinay suikastın dış kuvvetler tarafından Kosova barışını engellemek için yapıldığını öne sürdü. Suikast silahının eski Yugoslav yapımı Zastava marka olması gözleri Sırbistan’a çevirdi.
En ilginç tepki ise Balkan halklarından geldi. Suikast kimsenin umurunda olmadı!
Uluslararası medya ise suikast haberini “sıcak haber” olarak verdi ve ana akım Batı medyası hemen savaş kurgularına başladı bile. Hatta Kosova’da olası çatışmaların Bosna’da da siyasi krize ve hatta çatışmaya neden olacağı analizleri uçuşmaya başladı. Hatta bu gözler, şu meşhur “strateji” kuruluşlarından birinin analiz sayfasında, bu suikastın Türkiye’de bile iç karışıklık yaratabileceğini yazan “uzman” gördü.
Neyse ki, “sol” üst akıldan Batı ana akım uzman analizlerini ciddiye alıp sayfalarına taşıyan görmedik. Geçen sene Balkanlar’da savaş çıkacağına dair emperyalist tezleri sayfalarına taşıyan yazılarda görmüş ve “Balkanlar’da savaş çıkar mı?” sorusuna yanıt aramıştık.
Bu sayfalarda sıklıkla vurguladığımız bir şey var: Savaş retoriği manipülatif bir araçtan başka bir şey değildir. Emperyalizmin Balkanları avucunda tutabilmek için ara ara dile getirdiği bir söylemin ötesine geçemez.
Kosova’da İvanoviç suikastının nedenini bilemeyiz. 1999’da bir akrabasını, arkadaşını çatışmalarda kaybetmiş bir Arnavut’un işlediği bir “öç” cinayeti de olabilir, İvanoviç’i ortadan kaldırmak isteyen Belgrat hükümetinin işi de olabilir. Balkanlar’da hiçbir cinayet nedensiz işlenmez. Bir anlık öfkeyle işlenen cinayetlerin coğrafyası değildir Balkanlar.
Nedeni ne olursa olsun, Balkanlar’da suikastların yol açtığı büyük toplumsal çalkalanma devri kapanmıştır. Balkanlar, bu coğrafyada ayrı bir siyasi özne, emeğe ve kardeşliğe vurgu yapan bir siyasi özne çıkana kadar, hiçbir sorunu çözülmemiş bir “uzatılmış ateşkes tasarımı” içinde yaşamaya mahkûmdur. Batı’nın ilmek ilmek ördüğü bu düzeni bir suikast yıkamaz.