Bir IŞİD senaryosu: Bitti mi bitmedi mi?

Suriye halklarının IŞİD'e karşı mücadeleleri söz konusu olduğunda, “Kobane Direnişi” olarak adlandırılan birkaç aylık zaman dilimi (Eylül 2014 - Şubat 2015) özel bir yerde duruyor.

Tam 133 gün boyunca kadınıyla, genciyle, çocuğuyla ve yüzde 70'i yıkılan bir kentle yine de ayakta kalan Kobane Direnişi'nin ortaya çıkardığı sonuçlardan en dikkat çekici olanı; IŞİD'in işgal girişiminin yenilmesiyle tablonun bütününün de değişime uğramasıydı. Direniş sonrasında bölgedeki politik koşullar ve güç dengeleri farklılaşmış, Kürtler, “Ortadoğu masası”na bir özne olarak oturmuş ve tüm bunlarla birlikte IŞİD bir daha asla yükselişe geçememiş, çöküşe doğru yol almaya başlamıştı.

***

IŞİD en güçlü olduğu 2014-2015 yıllarında, Irak'ta Musul'u, Suriye'de Rakka'yı kendi başkentleri haline getirmiş, yaklaşık 10 milyon insanın yaşadığı 110 bin kilometrekarelik bir alanı kontrolü altına almış, Irak ve Suriye dışındakilerle birlikte 50 ila 100 bin arasında olduğu söylenen bir cihatçı militan kitleye ulaşmıştı.

Belki kısa bir zaman sonra “o kadar da değil” diyenler çıkabilir ancak IŞİD isimli Selefi cihatçılık, 2014 Haziran'ında ilan ettiği hilafetle birlikte bir devlet gibi hareket etmeye başlamıştı. Dünyanın birçok ülkesinden İslamcılar yeni bir gelecek kurma iddiasıyla IŞİD bölgelerine gidiyor, örgüt Irak ve Suriye'de ele geçirdiği petrolü Türkiye gibi ülkelerle yaptığı ticaretle elden çıkarıyordu. IŞİD bu dönemde ciddi bir ekonomik güce ulaşmış ve yüz milyonlarca dolar ile iddialara göre 40 ton altın sahibi bir “örgüt devlet”e dönüşmüştü.

Ve geçerken mutlaka hatırlatalım; AKP iktidarı ve IŞİD yine o dönemlerde siyasi amaç ortaklığına sahip oldukları gibi ciddi bir ticari ilişki de yürütüyordu. Türkiye ve Suriye arasındaki ticaret, IŞİD'in sınır kapılarının yarısını ele geçirmesinin ardından yüzde 90 artmış, Türkiye'ye petrol ve kaçak mal sokulmuş, IŞİD'e ise otomobil ve askeri malzeme (silah) gönderilmişti.

Evet sadece petrol değil, bir petrol ve kan kardeşliğinden bahsediyoruz... IŞİD'in dünya kapitalizmine hediye edip kullanımına sunduğu en önemli kötülüklerden biri, kitlesel katliamları sıradanlaştırmak oldu. Binlerce, on binlerce kadının, çocuğun, sayısını hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğimiz çok sayıda insanın katledildiği ve Arapların cahiliye döneminı kıskandıracak bir “katiliye dönemi” yaşadık. O kadar öyle ki, Irak'ın, Suriye'nin kentlerinde yüzlerce kişi bir anda öldürülürken, Avrupa'nın her yanında bombalar patlarken, Ankara'da, Suruç'ta barışsever ilericiler, onurlu devrimciler katledildi. Cizre'de 3 ayrı bodrumda 100'e yakın insan geriye sadece kemikleri kalacak şekilde yakıldı.

Bütün bunların aynı dönemde olması elbette bir tesadüf değildi ve dünya gericiliği rabıtasız, hiçbir yoksul halkın kaderi de diğerinden bağımsız olamazdı. IŞİD dünyayı kitlesel katliamlara alıştırıp, sanki kimse bir daha hiç insan olmayacakmış gibi duyarsızlaştırırken, diğer yanda burjuvaziye ve tüm diktatörlüklere, “işte ben şimdi oldum” dedirtecek katliamları gerçekleştirme imkanı da sunuyordu. IŞİD Türkiye dahil birçok ülke için işgal ve katliam avangardı oldu. Yemen'de açlıktan ölen çocuklar, Filistin'de evleri yıkılan yoksullar, Kürt coğrafyasında panzerin arkasına bağlanıp sürüklenen insanlar örneğin, kimsenin kılını kıpırdatmadıysa IŞİD denilen karanlık, zamanımızın normali olduğu içindi. IŞİD değişen dünya kapitalizminin ruhuydu...

Şimdi tüm bu kötülüklerin en çirkin sureti, en kara bayrağı olan IŞİD yeniliyor. Suriye ve Irak halklarının onurlu direnişi ve uluslararası güçleri IŞİD'e karşı savaşa zorlayan kararlılıkları sayesinde hak edilen bir zafer kazanılıyor. Kutlu olsun...

***

IŞİD artık geçmişte işgal ettiği toprakların yüzde 99'unu kaybetmiş durumda. Deyrezor'un Irak sınırına yakın Bagoz beldesinde sıkışan 2 bin IŞİD'li parça parça Suriye Demokratik Güçleri'ne teslim oluyor.

Bu ihtişamlı yenilgi elbette bir soruyu da gündeme getiriyor: İŞİD gerçekten bitiyor mu? İşgal ettiği topraklardan sökülen, militanları teslim olan ya da başka ülkelere kaçmaya çalışan, ekonomik kaynakları azalan IŞİD bir daha sahneye çıkabilir mi?

İşte bu konuda soğukkanlı bir analiz yapıldığında, IŞİD denilen örgütlenmenin uluslararası niteliğinin ve politik-ideolojik etkisinin tamamen ortadan kalkmadığı görülüyor. IŞİD'in önceki dönem elde ettiği yaygınlığa, toprak işgaline ve insan gücüne bir daha ulaşması pek mümkün görünmüyor ancak varlığının tamamen yok edildiği ve bir daha canlanamayacağı da söylenemez.

Suriyeli askeri kaynaklara göre, IŞİD'in Suriye ve Irak çöllerinde 2 ila 3 bin civarında -bir yoruma göre- dezorganize sayılabilecek ancak teknolojik donanıma sahip üyeleri var. Geceleri hareket edip, gündüzleri mağaralarda saklanan bu cihatçıları etkisizleştirmek de pek kolay değil. Suriye ve Irak çöllerinde hareket halinde olan bu IŞİD militanlarının bir kısmı en son iki gün önce Mahmur kenti yakınlarında Haşdi Şabi güçlerini pusuya düşürüp 2 kişiyi öldürmüş ve çok sayıda kişiyi de yaralamıştı.

Merkezileşmiş idari mekanizmasını koruduğu da belirtilen IŞİD'in, Suriye ve Irak dışındaki Ortadoğu ülkelerinde ve Avrupa'nın farklı bölgelerinde hücreleri ve sempatizanları hala daha bulunuyor. Bunlara Bağdat, Şam ve Rojava'ya bağlı cezaevlerinde bulunan ve belirli bir süre sonra serbest kalabilecek 10 binin üzerinde cihatçıyı, bu cihatçıların eşleri ve halihazırda başka birçok ülkeye kaçmış olan IŞİD üyeleri eklendiğinde ortaya ürkütücü bir tablo çıkıyor. Yapılan bazı yorumlara göre, bu on binlerce kişi ideolojik ve politik bir tutkalla yeniden canlandırılabilir. Üstelik şeriatçılık ve cihatçı terörizm Ortadoğu'da yıllardır hüküm sürüyor ve bu anlayış sadece IŞİD ile sınırlı değil. Şimdi İdlib'i işgal altında tutan Nusracıların herhangi bir üyesini IŞİD üyelerinden tamamen farklı kılacak bir politik ve ideolojik argüman bulunmuyor. Öte yandan IŞİD'in sahip olduğu para ve altının ele geçirildiğine dair bir bilgi de henüz ortaya çıkmadı.

ABD, Rusya ve Avrupalı siyasi, askeri temsilcilerin IŞİD ile ilgili yaptıkları değerlendirmelerde, IŞİD'in bir daha eskisi gibi yayılamayacağı fakat tamamen bittiğinin ise söylenemeyeceği şeklinde yaklaşımlar ifade ediliyor. Emperyalizm açısından bu açıklamaların bölgeye yeniden müdahale etmek için IŞİD bahanesini kaybetmemek gibi bir anlamı da var şüphesiz. Ancak diğer argümanlarla birlikte düşünüldüğünde IŞİD'in bir terör örgütü olarak varlığını devam ettirebileceği ve bu durumun emperyalizmin işine geleceği de söylenebilir.

Tabi sonuçta tüm bunlar bir yana, IŞİD'e verilen uluslararası desteğe ve bu örgütün gelecekte de karşımıza çıkabileceği gerçeğine rağmen şunu biliyoruz: Ortadoğu'nun direnen halkları bir kara kaplı defteri parçalayıp attı. IŞİD'in yerleşik devlete dönüşmeye çalışan karanlığı yenildi ve biz bunu şimdilik bir yok oluş sayabiliriz...