Bir referandum neticesi: Şişeden çıkan bağımsızlık cini...

İki yılı aşkın süredir aşama aşama taşları döşenen ve son bir aydır gündemden düşmeyen ‘Irak Kürdistanı Bağımsızlık Referandumu’ sonrasındaki muhtemel gelişmelere dair yazabiliriz...

Erbil’deki Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan sonuçlara göre referandum, yüzde 72 katılımla ve 92.7 evet oyuyla tamamlandı.

Bir önceki yazımızda, KDP’nin bağımsızlık çıkışının kısa süre öncesine kadar AKP ve ABD tarafından kontrollü biçimde desteklendiğini ve AKP’nin daha sonra iç siyasi dengeleri dikkate alarak Barzani’yi yolda bıraktığını dile getirmiştik.

AKP’nin, dolayısıyla Türkiye’nin tutumunun nasıl şekillendiğini ve sözü ile eylemi arasındaki çelişkiyi kestirebilemek için ise sadece birkaç gün yetti.

Diğer destekçi ABD’nin ise önümüzdeki haftalarda tezahür edeceğini tahmin ettiğimiz muhtemel yaklaşımına biraz detaylı değinmek gerekiyor.

Bölgenin “süper gücü” olarak ABD’nin KDP’yi yalnız bırakmasının çok uzun sürmeyeceği ve Trump’ın durumu toparlamak zorunda olduğu anlaşılıyor.

İki nedenle; birincisi Suriye ve Türkiye örneklerinde çok açık görüldüğü gibi, bölgede ABD’nin bıraktığı her boşluk ve yitirdiği kontrol Rusya tarafından hızlı ve kurnazca tahkim edilmektedir.

Bu tahkimat salt politik alanda değil, petrol ve doğalgaz kaynaklarının hangi emperyalist tekel tarafından işletileceğiyle de doğrudan ilgilidir. Son birkaç gündür IKBY petrolünü Rusya garantörlüğünde Suriye üzerinden taşıma tartışmaları, bu meselenin şakaya gelir bir yanı olmadığının da göstergesidir.

İkinci neden ise şudur: ABD her ne kadar Türkiye-İran uzlaşması karşısında Irak’ın ‘Kürdistani’ bir müdahaleyle bölünmesini savunamamış olsa da, Kürtler ABD’nin bölge planlarına göre “asli unsur”, “asker kaynağı” ve Şii ittifakına karşı manipüle edilerek kullanılabilecek “etnik-mezhebi” müttefiktir. ABD’nin Kürtlerin devletleşmesini desteklediğini Mesud Barzani 2015 Nisan’ında şöyle ifade etmişti: “Amerika 3 metrekare üzerinde bile kurulacak bir Kürt devletine karşı değildir.” Doğrudur, Irak’ta Baas devrilirken ABD Irak’ı üçe bölme planları yapıyordu. Yani özetle, ateşe odunları atan ABD’dir ve çark etmesi ciddi bir maliyete neden olacaktır. İsrail’in geri adım atmadan tek başına Erbil hükümetinin yanında durması da ABD’nin Barzani üzerindeki şemsiyesini kapatmayacağının göstergesi olarak kabul edilebilir.

*****

Yedi milyona yaklaşan nüfusu, 270 bin kişilik peşmerge gücü, 45 milyar varillik petrol ve 2.8 trilyon metreküplük doğalgaz kaynağıyla anlaşılır bir fırtına koparan Irak Kürdistanı, şimdi yeni bir aşamaya geçmiş durumdadır... Ve bu aşamada politik çelişkileri gizlemenin, açmazları gidermenin zorlaştığının herkes farkında. Başka bir anlatımla, cini şişeden çıkarma süreci tamamlandı. Artık müstakil olan cini kontrol altına alabilme ustalığını kim gösterirse, onun üstünlüğüne tanık olacağız...

Öte yandan şunu da yazmamız gerekir; referandum süreci her ne kadar bölge aktörleri arasındaki çarpık ilişkilerin ve sistemsizliğin, bağımsızlık arayışında bir maraza yaratacağını ve “kadife boşanma”nın pek mümkün olmayacağını göstermiş olsa da; cesur sayılabilecek her politik girişimin bir evreyi kapatıp yeni bir evre açtığını da göstermiştir. Bu anlamıyla 25 Eylül referandumu, (şimdi kim nerede, hangi üslupla aksini söylüyor olursa olsun) Kürdistan’ın Irak’tan kopuşunun belgesidir. Barzani referandum hamlesiyle Irak’ın bütünlük, Kürtlerin de statü sorunu olduğunu tüm dünyanın gündemine sokmuştur. Bir daha kazanılamayacak birlik algısı, her ihtiyaç duyulduğunda masaya konulacak yüzde 93 ve ortaya çıkabilecek yeni siyasi krizlerde kimilerince müttefik sayılacak bir “Kürdistan Yönetimi” olgusu açıklıkla belirmiştir.

Tüm bunlarla birlikte, şimdi bölgedeki her bir aktörün “maharetli” denemelerini izleyeceğiz. Mutlak avantajlı bir öznenin olmadığı mevcut siyasi tabloda, tüm ilişkilerin yeniden gözden geçirileceği, küçük fırça darbeleriye tabiatın çehresinin değiştirilmeye çalışılacağı hamlelere tanık olacağız.

Barzani, bir yanda Ankara-Tahran-Bağdat üçlüsüne karşı dik durmaya çabalayarak, diğer yanda uzlaşma zemini arayacak; kısa süre öncesine kadar burnunu havaya kaldırarak dikkate almadığı KYB, Goran ve PKK ile ittifak sağlamak (Kürt Ulusal Birliği) için adım atmak zorunda kalacaktır. Ve şüphesiz her bir uzlaşma arayışı, “otorite”nin kırılganlığını da beraberinde taşıyacaktır.

Erbil hükümetinin, Türkiye aynı tavrı sürdürdüğü sürece Rusya ile ilişkisini güçlendirmesi, 600 bin varillik günlük petrol üretimini, hedeflenen 1 milyon varile çıkarmak için Rus enerji tekelleriyle yeni bağımlılık anlaşmaları yapması da öngörülebilir.

*****

AKP hükümeti için ise çeşitli mecralarda söylenenler büyük ölçüde doğrudur. Saray Rejimi “biçare siyaset” dönemine girmiştir...

10 yıldan fazladır istikrarlı ve istekli bir biçimde Barzani iktidarını destekleyen, PKK’ye karşı KDP’den destek alan, Irak’a ziyaret yaptığında Bağdat’a uğramadan Erbil’e geçen, her gün 550 bin varil Kürdistan petrolü satan, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yaklaşık 10 milyar dolarlık ticari ilişki kuran Türkiye’nin konuştukça dozunu artırmak zorunda kaldığı bir husumetle Barzani iktidarına hücuma kalkması... Türkiye’de sağcı-Barzanici sayılan Kürt oylarını ve yüz milyonlarca dolar ticari geliri kaybetme riskini alarak bu adımı atması... AKP için eski deyimle “filhakika talihsizlik”tir.

Bilhassa iktidarın zayıflığının, toplumsal etkisini koruyabilmek için hasım bulmak, bölgesel hedeflerini bile feda etmek zorunda kalmasının ve sınırlayan, yalnızlaştıran bir politik paradigmaya esir olmasının da göstergesidir.

Tam da bu nedenle AKP’nin Irak Kürdistanı’na yönelik tüm tehditleri absürt ve nafiledir. Artık bir ters bakışla düşmanlık, bir göz kırpmayla hayranlık üretebilen “Sarayperver” güruhun gazını alıp uygun koşullar sağlandığında “bozulan ilişkiler”i tamir etmeye çalışacaklardır.

Kaldı ki, karşılaştığı her mikrofona esip gürleyen Erdoğan’ı, iki gün içinde yalanlayan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin demeci de AKP’nin muhtaç olduğu riyakarlığın açık göstergesidir...