Alışkın olunan manzara gene olarak şudur: Bir partinin milletvekili veya başkanı gelir, davullarla zurnalarla karşılanır, açsa karnı doyurulur, toksa en köpüklüsünden bir kahve içirilir. Sonra da geçer o ilin makam koltuğuna üfürür de üfürür. Yel gibi gelir kasırga gibi gider. Partideki işlerden konuşulur tabi; mesela kendisine yakın il başkanının seçiminden, ikbal vadeden işlerin organizasyonundan, kapatılacak yeni arazilerden, otellerden, motellerden. Sonra bir ara önceden organize edilmiş esnafla görüşmeler de yapılır; parti muhalefetteyse şikâyetçi esnafın sırtına şöyle toz alır gibi bi dokunuşla destek verilir, parti iktidardaysa “kardeşim size de yaranamıyoruz ha” bakışları peş peşe esnafın suratına dikilir.
Eğer lider yatıya kalacaksa bölgenin en büyük ve lüks oteli ayarlanır, yan odalar da partinin ileri gelenleri tarafından boşaltılır ki başkan meraklı halkımız tarafından rahatsız edilmesin. Akşam yemeği için iyi bir restoran ayarlamak gerekir ki partili bir zengin restoran sahibi bu işi halledecektir nasıl olsa. Başkan esnemeye başlayana kadar işlerden, oy oranlarından, rakip partiden çalınabilecek ekâbirden bahsedilir.
Dün sabah bizim memlekete de bir başkan geldi. Sabah saat 09.00 gibi uçaktan indi. Onu bir demet çiçekle bir partilinin çocuğu ve birkaç partili karşıladı. Buraya kadar her şey prosedüre uygun ilerliyor gibiydi ama sonra bazı ilginçlikler baş gösterdi. Gerçi davullar, zurnalar, şaşaalı karşılamanın olmamasından şüphelenenler de olmadı değil ama neyse, dalgınlığa yoruldu herhalde.
Ama ardından başkanın tuhaf programı belirmeye başlayınca Antalya için değişik bir şeyler olacağı da anlaşıldı. Başkan yaklaşık 36 saatlik bir program bildiriyordu ve iki ucu arasında 350 km’lik bir mesafede toplam 3 ayrı buluşma gerçekleştirecekti. Partililer başkanlarına acımıyor muydu da her başkan gibi makam koltuğundan halkına kuş bakışı nazarlar atmasından mahrum ediyorlardı onu.
Tuhaflıklar art arda gelmeye başladı. Evet, kahvesini içti kahvaltısını yaptı ama ekâbirden sırtı kalınlarla değil partilileriyle. Sonra dışarıya çıkıldı, yoldaki rastgele herkesle koruma ordusu falan olmadan sohbet etmeye başladı. Yüzü gülen insanların önceden yüzü gülsün diye bir talimat almışlıkları da yoktu, ona sarılanlara “başkana yavaşça sarıl” diyen de yoktu bu yüzden hoyrat sarılışmalar bile yaşandı. Şikâyetlerini sıralayan halka önceden ezberletilmiş metinler verilmediği için herkes her şeyi bildiği gibi anlattı. Öğrencilerle de, yaşlılarla da, işçiler le de memurlarla da aynı dilden konuşuldu. Halkın dilinden.
Bütün bunları partililerin acemiliğine yormaya meyilliyken son darbeyi başkanın kendisi vurdu. Gece partililerden birinin evinde boş bir yatak uygundu onun için orada kalacaktı. Diğer başkanları ağırlamaya alışmış Antalya halkındaki şaşkınlık nedense partililerde hiç yoktu.
Bir başkanı nasıl ağırlayacağını bilmeyen partilileri bir kenara bırakalım. Başkanın kendisi de diğer başkanlar gibi değildi ki kardeşim! İşlerden değil, işçilerden; kapatılacak arazilerden, kapılacak ikbal kapılarından değil, emekçinin haklarından; hangi partiden hangi zengin para babasının partiye nasıl kazanılacağından değil, hep beraber yoksulluğun nasıl ortadan kaldırılacağından bahsedip durdu.
Hatta bir ara Antalyalılar arasından başkanın makam arabası bile olmadığı, işlerini şu kaykaya benzeyen martılarla hallettiği, hatta ve hatta hiç olmayacak bir şey ama insanların onunla gün içinde herhangi bir yerde karşılaşıp fotosunu çekerek gerçekten o mu diye sosyal medyaya attığı bile söylendi. Yok, canım herhalde bu kadar da değildir. Bu kadar mıdır?
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş 20-21 Kasım tarihleri arasında Antalya’ya geldi. Bir yol var demek için, o yolu hep beraber yürümek için geldi. Gerçekten bir yol daha var. Açlığın, sömürünün, baskının olmadığı; bir yol daha var insanların din, dil, ırk, cinsel tercihler nedeniyle ayrıştırılmadığı; bir yol var emekçinin hakkının çalınıp saraylar saltanatlar içinde yaşanmadığı, yoksulluğun kader olmadığı ve emin olun bir yol daha var rant için yıkıma uğratılan ekolojik yaşamın tekrar dengesini bulduğu
Erkan Baş ve yoldaşları iğneyle kuyu kazar gibi ülkenin en ücra yerlerine bile gidip bu yolu anlatmak için uğraşıyorlar. Bu ülkenin kaderi bu olamaz diyenlerle omuz omuza bir mücadele veriyorlar.
Bu düzene mahkûm değiliz, hep beraber değiştirebiliriz, bir yol daha var.