Dünya tarihi hız olarak da yoğunluk olarak da monolitik bir düzenlilik göstermez. Bazı dönemler olanca ağırlığıyla ve miskinliğiyle bir çöküntüyü andırırken, bazı dönemlerde gidişat hızlanır, şiddetlenir ve sıçramalar sergiler.
İçinden geçmekte olduğumuz günlere baktığımızda tarihin hızlandığı yeni bir dönemin açılmakta olduğunu görebiliriz. Sadece Türkiye’de değil, dünya ölçeğinde de çelişkilerin keskinleştiği, tepkilerin şiddetlendiği, önleyici mekanizmaların büyük ölçüde etkisizleşip hareketlenen dinamikleri kontrol etmekte zorlandığı bir döneme giriyoruz denilebilir.
Ancak tarihin hızlandığı dönemlerin tek özelliği zaman zaman başdöndürücü olabilen bu sürat değildir. Çelişkili gibi görünse de, hızlanan zamanın akışı içerisinde kimi gerçekler daha açık biçimde görülmeye, normal koşullarda ayırt edilemeyen girişimler dolaysız biçimde gözlemlenmeye başlanır. Tıpkı bir tekerliğin son hızla dönerken sanki duruyormuş gibi görünmesine benzer biçimde, tarihin hızlandığı anlarda da gerçekler öylece açığa çıkar, kendini dayatır, ortalığa dökülür.
Bu yüzden, yıllardır dile getirilen ve esasında çok sayıda kanıtı da olan gerçekler, son zamanlarda ayırt edilir hale gelip, toplumun büyük çoğunluğu açısından tartışılmaz gerçekliklere dönüştü. Bugün hırsız dendiğinde, yolsuz dendiğinde, yobaz dendiğinde, katil dendiğinde AKP’nin akla gelmesi bundandır. Bu sıfatlar, hiç de yeni ortaya çıkmış olmamasına karşın, geniş kesimler tarafından içselleştirilmiştir. Bundan sonra da böyle olmaya devam edecek, AKP üzerine yapışan bu lanetten kurtulamayacak, bu defa suçlarını “sıfırlayamayacak”tır.
Tarih, bu sefer bize yardım ederek, yıllardır söylenen ve gösterilmeye çalışılanları olanca berraklığı ile ortaya sermiştir.
Tabi tarih dediysek, öyle soyut, ilahi, ele avuca gelmez bir kudretten söz etmiyoruz. Tarih dediğimiz, insanların, ekmeği ve onuru için, geleceği ve umutları için, adalet ve özgürlük için mücadele eden insanların eylemidir bir yanıyla.
O halde tarih, Validebağ ya da Yırca’da mücadele eden insanlar demektir aslında.
Tarih TOMA’ya göğüs geren, polis şiddetine direnen, sokakta barikat kuran, eylemde dayanışma yaratan, yere düşen arkadaşına el veren, cesaret veren, güven verenlerdir.
Tarih, bir şafak vakti bir kıtadan diğerine Boğaz Köprüsü’nü yürüyerek geçenlerdir yani.
İşte şimdi açıkça görülen gerçekleri ortalığa saçıveren tarih bundan ibarettir. Ancak tarih, bize böylesine yardım ederken, bir de görev vermiştir.
Deyim yerindeyse, tarih, bir yana AKP’yi ve AKP’de cisimleşen vahşi sömürü düzenini, gericiliğin karanlık yüzünü, kana susamış saldırganlığı, diğer yana ise özgürlüğü ve kardeşliği, aydınlığı ve ilericiliği koymuştur. Türkiye, AKP’nin bir kutbunu, Haziran Direnişi ile ayağa kalkan halkın ise karşıt kutbunu oluşturduğu bir savaş meydanına dönmüştür.
Bundan sonrası ise ülkemizin kurtuluşunu ve aydınlık geleceğini temsil eden kutbu güçlendirmek, büyütmek ve örgütlemektir. AKP gericiliğinin karşısında daha dik, daha sert ve daha kalabalık durmaktır.
Ülkenin neresinde bir mücadele başlığı varsa, hangi köşede bir hak gasp ediliyorsa, kimlerin geleceği sökülüp alınıyorsa orada olmak; sokakta, okulda, fabrikada yılmadan savaşmak; laiklikse laiklik için, özgürlükse özgürlük için, ille de eşitlik ve kardeşlik için elini taşın altına koymak; önce hesap sorup sonra da bu eli kanlı cinayet şebekesini, bu organize suç örgütünü ülkemizden kovmaktır bu görev.
Çünkü kaderimiz ve geleceğimiz bu iki kutbun mücadelesiyle şekillenecek.
Ya AKP kazanacak ve bu dipsiz karanlık üzerimize çökecek, çöreklenecek ya da biz kazanacağız ve Haziran güneşini yeniden doğurup ülkemizi ışıtacağız.
Ya AKP kazanacak ve gençlerimiz, çocuklarımız, kadınlarımız, işçilerimiz, tarihimiz, kültürümüz, doğamız, zeytin ağaçlarımız ölecek ya da biz kazanacağız ve umut ve neşe dolu bir hayatı üretip büyüteceğiz.
Ya AKP kazanacak ve ülkemiz çürüyecek ya da biz kazanacağız ve bu toprakları tazeleyip yeşerteceğiz.
Ya AKP kazanacak ya da biz yeneceğiz.
2015 bu yalınlığın, bu sadeleşmenin, bu ölüm kalım meselesinin yılı olacağa benziyor. Bu nedenle, AKP gericiliğine karşı mücadele etmek, artık bir tercih ya da niyet konusu olmaktan çıkmış, bir zorunluluk ve sorumluluk haline gelmiştir.
Hafta sonu toplanan Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Meclisi, söz ettiğimiz zorunluluk ve sorumluluğun cisimleştiği, yaklaşık 25 bin katılımcıyı temsil eden 1500 delege tarafından teyit edildiği ve yeni yıla girerken mücadele kararlılığının pekiştiği özel bir buluşma oldu.
Haziran Direnişi sırasında dilimizden ve duvarlarımızdan düşürmediğimiz büyük şairimizin dediği gibi, “bizim bir Haziran’ımız bir yıl kadar yetecek”tir.
İşte o aradığımız Haziran, artık yola çıktı.
Ve 2015 Haziran’ın yılı olacak, bizim Haziran’ımız yetecektir ülkemizi bu karanlıktan kurtarmaya.