Bağımsız Kürdistan için gün mü sayıyoruz?
Barzani'nin bu ayın başında ABD'ye yaptığı ziyaretin konusu, bu ziyaret sırasında ve sonrasında söyledikleri ve meselenin bu defa birden çok özne tarafından (ki en kritik olanlar ABD'li yetkililer ve Türkiye cumhurbaşkanı) pozitif bir yaklaşımla ele alınmış olması soruyu haklı olarak öne çıkarıyor.
Bağımsızlık olasılığına gelelim ama önce bu soruyu veya Kürdistan'ın bağımsızlığı meselesini “gerçek” hale getiren bölgeye ve Kürt siyasasına bakalım...
Birinci Faz: Türkiye'de 1960'larda ortaya çıkan Kürt hareketinin iki kaynağı vardır. Kaynaklardan ilki Türkiye İşçi Partisi ile FKF-DevGenç'in siyasi etkisidir. Bu kaynaktan beslenen siyasal hareketlenmenin birden çok örgütsel temsilcisi ortaya çıkmış lakin bugüne kadar devam edip etkili olabilen özne PKK olmuştur. Daha eski olan ve Türkiye'nin modern tarihiyle yaşıt sayılabilecek diğer kaynak ise Kürdistan'ın güney parçasında mukim Barzani hareketidir. Barzanici Kürt siyasallaşmasının Türkiye'deki etkisi uzun soluklu olamamıştır.
Kaynaklardan biri soldur diğeri sağ...
Bu iki kaynak arasında geçtiğimiz 50 yılda pozitif etkileşim yahut hemhal olma, tekleşme durumu yaşanmamıştır. Kürt hareketinin ilk ortaya çıktığı dönemde kimi örtüşmeler olduğu varsayılsa da, solda duran Kürt hareketi, Barzaniciliğe karşı uzun süreli siyasal üstünlük sağlamış ve yolları ayırmıştır...
Belirleyici Süreç: Özetle, Sovyetler Birliği'nin çözülmesi, yurttaşlık ideolojisinin birleştiriciliğinin zayıflaması ve nihayetinde emperyalizmin Ortadoğu'ya müdahalesi (Büyük Ortadoğu-Yeni Ortadoğu vs.); bölgedeki halklar arasındaki etnik ve mezhebi ayrımları derinleştirmiş, farklı olanların birlikte yaşamasının koşullarını ortadan kaldırarak devletlerin parçalanma süreçlerini tetiklemiş ve toplumsal birliğin temel belirleyeninin din ve/veya milliyet ortaklığı olmasına yol açmıştır.
Bu söylenen dört parçada yaşayan Kürtler açısından da geçerlidir. Kürtlerde birliğin esası din değil milliyet olmuştur. Geniş anlamıyla Kürdistan coğrafyasında yaşanan tüm gelişmelerin dinle, sınıfla falan değil Kürtlükle ilişkilendirilmesi bunun göstergesidir...
Bununla birlikte, ABD ve diğer emperyalist devletler tarafından başlangıçta planlananın mezhep ve milliyet ayrımlarıyla belirlenen bir bölge savaşı olup olmadığı ya da öyle olsa bile işlerin beklendiği gibi gidip gitmediği bir tartışma konusudur. Kısaca şunu söyleyebiliriz: Bize göre başlangıç tarihi 2003 Irak işgali sayılabilecek, daha sonra 'Arap Baharı' ve Suriye iç savaşı örnekleriyle süren, “bağımsız olanların yerine kukla iktidarlarla ülkenin bütününe hakim olma planı” önemli ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmış ve bir yeni stratejinin ortaya konmasını gerekli kılmıştır.
Stratejik yenilenmenin işaretlerinin ise son birkaç aydır ortaya çıktığını görebiliyoruz. Bu söylediğimize göre yenilenmenin esasını; Irak-Suriye ve hatta Türkiye'de, durdurulamayacağı düşünülen parçalanmanın (ayrışmanın-yerelleşmenin) kontrol altına alınarak yönetilmesi... salt silahlı güce değil taban örgütlenmesi ve siyasi birliğe de sahip olan öznelerin ise devletleşmesine göz yumulması şeklinde tanımlayabiliriz... Bu çerçevede örneğin, Yemen'in ikiye bölünmesi, IŞİD'in (sınırları belirlenebilirse) bir sünni devletine sahip olması, Rojava kantonları arasındaki boşluğun (coğrafi kopukluğun) YPG tarafından doldurularak devletleşme ve PYD'nin uluslararası kabulü veya Irak Kürdistanı'nın bağımsızlaşması... bunlar hem fiili olarak işleyen hem de uluslararası güç odakları tarafından karşı çıkılmayan yahut desteklenen süreçlerdir...
İkinci Faz: Bölgeye dönük emperyalist müdahalenin ve stratejik yenilenmenin sonuçlarından, Kürt hareketlerini ilgilendiren iki tanesi özellikle önemlidir.
Bunlardan birincisi, Irak ve Suriye'nin -saptamayı güçlü vurgulayarak söylersek- bir daha eski haline dönmemecesine parçalanması ve toplam beş parçadan ikisinin Kürtlerin kontrolü altına girmiş olmasıdır.
İkincisi, yukarıda (birinci faz) bahsettiğimiz, etkili Kürt özneler arasında var sayılan mesafenin ulusal çıkarlar gereği kapanmaya başlamış olmasıdır. Daha açık bir ifadeyle söylersek, başını PKK ve Barzani hareketlerinin çektiği Kürt özneleşmesi; aradaki anlaşmazlık, güvensizlik, meşruiyet derecesi ve üstünlük mücadelesine rağmen ideolojik-politik farkların gitgide silikleştiği ve azaldığı bir ortak zeminde oluşmaktadır.
Yani, son birkaç yıldır tartışılan “ulusal birlik” için en elverişli döneme de girilmiştir. Şengal'in, Mahmur'un savunmasında gerilla ve peşmergenin dayanışması, Kobane'de peşmergelerin, Kerkük'te gerillaların görev yapması, İran'da 25 yaşındaki Kürt kadının hayatını kaybetmesinden sonra aynı anda Mahabad'ta, Erbil'de, Diyarbakır'da eylem yapılması... Her ne kadar bütün bu adımlarla birlikte sürtüşmeler ve alan tutma gerilimleri yaşanıyor olsa da, Kürtler açısından Ortadoğu'nun parçalanmışlığı ve reorganizasyon süreçleri fırsatlar sunmakta ve birlikte hareketi en azından çatışmasızlığı dayatmaktadır...
Olasılık: Toparlarsak, hem Irak Kürdistanı'nın hem de Rojava'nın devletleşmesinin koşulları büyük ölçüde olgunlaşmıştır...
Kürt siyasetinde sağlanan dönemsel birlik, emperyalizmin bölge planlamasının yeni devletlere olanak sunması, Kürtlerin parçalara ayrılmış ve kimi parçaları çeteler tarafından dahi yönetilebilecek durumda olan Irak ve Suriye'de askeri, siyasal ve sayısal ağırlık oluşturmaları, Bağdat hükümetinin ülkeyi bir muz cumhuriyeti gibi bile yönetmeyi becerememesi, Kürtlerin etkisinin sınırlı olabileceği İran'da dahi devleti ürkütecek hareketlenmelerin ortaya çıkması, ayrıca Türkiye Kürtlerinin etkili bir siyasi özneye dönüşmesi...
Barzani'nin bağımsızlık ısrarının ve şevkinin gerekçeleri bu gelişmelerde bulunabilir... Barzani ortaya çıkan boşluktan, sunulan fırsatlardan ve bir bütün olarak Kürt halkının yükselttiği mücadeleden... bahar esintilerinden elini çabuk tutarak faydalanmak gayesi içindedir ve an itibariyle en avantajlı özne olduğu söylenebilir...
Yaklaşım: Sosyalistler açısından mesele; “bu işin içinde ABD'nin dahli yahut gölgesi var”, “IŞİD de, Barzani de, Rojava da, PKK de, AKP de hepsi emperyalist süreçlerin aparatıdır” diye kesilip atılacak veya sadece düşman tespit edip geri çekilecek basitlikte değildir.
Emperalizmin bölgede gericiliği ve milliyetçiliği yükselten politikalarına, kendisine bağımlı iktidarlar ortaya çıkarmasını engelleyecek bir mücadele örgütlemek ve örneğin bunun yerel ayaklarını oluşturmak amacıyla, bölgenin gericilikle mücadele eden, ilerici-solcu örgütlenmeleriyle temas sağlamak, birlikte hareketin koşullarını oluşturacak politik adımları atmak önemlidir. (Evet bu öneriye Esad hükümeti de, PYD de, Lübnan Hizbullahı da, bölgedeki komünist-işçi partileri de dahildir.)
Halihazırda işleyen, yol alan bir süreçten bahsettiğimizin, harici bir sol müdahalenin etkisiz olduğu, her bir aktörün bir diğerinden farklı hedefler ve nitelik taşıdığı bir bölgeden bahsettiğimizin farkında olarak ve karanlığa gömülmüş bir coğrafyada gericiliğe karşı ilerici değerleri örgütleyebileceğimiz, yaşamı koruyan tüm öznelerin değeri bilinmeli... bu özneler işbirlikçiliği, gericiliği ve bağımlılığı savunanlardan ayrı tutulmalıdır.
Ve evet, tıpkı Kobane'ye dönük IŞİD işgali günlerinde yaptığımız gibi...