12 Ekim’de Bosna’daki genel seçimlerde zafer yine milliyetçi partilerindi. Uluslararası otoriteler ve birçok siyasi analizci, Bosna’da işlerin daha da kötüye gittiği konusunda hemfikir. Tersi şaşırtıcı olurdu. Çözümü değil de, yapısallaştırmış bir çözümsüzlüğü Bosna’ya dayatan Dayton Barışı siyaseti milliyetçiliğe hapsetmiş durumda.
Bosna’da cumhurbaşkanlığı sekiz ayda bir dönüşümlü olarak Bosnalı Sırp, Hırvat ve Boşnak cumhurbaşkanlarınca yürütülür.
Sırp Demokratik Partisi (SDS - Srpska Demokratska Stranka)adayı Mladen İvaniç Bosna Sırp Cumhuriyeti’nde (Republika Srpska) oyların %48,71’ini alarak, oyların %47,56’sını alan liderliğini Milorad Dodik’in liderlik ettiği SNSD (Savez Nezavisnih Socialdemokrata - Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifağı) adayı Zeljka Tsviyanoviç’karşısında cumhurbaşkanlığının Sırp üyesi olarak seçildi. Parti isimleri okuyucuyu yanıltmasın: Ne “demokratik” ne de “sosyal demokrat” Sırp partileri, konu milliyetçilik olduğunda birbirlerinin ellerine su dökemez.
HDZ (Hrvatska Demokratska Zajednica - Hırvat Demokratik Birliği) adayı Dragan Çoviç ise Hırvat oyların %52,2’sini alarak, oyların %38,6’sını alan en yakın rakibi Martin Raguj karşısında cumhurbaşkanlığının Hırvat üyesi olarak seçildi. Bir önceki seçimde SPD (Sosyal demokrat parti) üyesi Zeljko Komşiç, azımsanamayacak sayıda Boşnak seçmenden de oy alarak cumhurbaşkanlığının Hırvat üyesi olarak seçilmişti. 2014 genel seçimlerinden önce SPD’den ayrılarak Demokratik Cephe’yi (DF - Demokratska Fronta) kuran Zeljko Komşiç 2014 seçimlerinde adaylığını koymadı. DF adayı Emir Suljagiç ise Boşnak aday olarak yarıştı.
Cumhurbaşkanlığının Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç Boşnak oyların %32,86’sını aldı. Medya patronu Fahrudin Radonçiç ise oyların %26,78’ini aldı. Emir Suljagiç ise oyların %15,2’sini aldı ve %10 oy alan SPD adayı Bakir Hacıomeroviç’ten daha fazla oy alarak sosyal demokrat oyların yeni adresinin DF olduğunu gösterdi.
Bosna-Hersek Parlamentosunda ve kanton meclislerindeki dağılım ise cumhurbaşkanlığı oy dağılımındakilere benzer bir görünüm sergiliyor. Sonuç açık: Bosna’yı milliyetçi siyasetin pisliğinin daha da kesifleştiği bir siyasi atmosfer bekliyor.
Genel seçim sonuçlarının belirmeye başladığı saatlerde, Bosna’nın Berlusconisi Fahrudin Radonçiç medyaya verdiği demeçte şuna işaret etti: “Ben sadece Bakir İzzetbegoviç’e karşı değil, Recep Tayyip Erdoğan’a karşı da mücadele ettim.”
Öncelikle bir algıya müdahale etmek gerekir. Bosna seçimlerinin en önemli özelliği, seçime katılımın çok düşük olmasıdır: Sadece %54! Başlı başına bu rakam bile seçimlerin meşruluğunu, daha doğrusu temsili demokrasiyi sorgulatmaya kâfidir. Dolayısıyla, Bakir İzzetbegoviç’in aldığı oy tüm Boşnak seçmenlerin %20’ine bile tekabül etmemektedir, ki bu bile İzzetbegoviç’in tüm Boşnakları temsil ettiği gibi bir algının yanlışlığına dikkat çekmektedir.
Bakir İzzetbegoviç ve babası Alija İzzebegoviç’in kurduğu SDA, üzerinden yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen sürekli olarak hâlâ, Bosnalı Sırp ve Bosnalı Sırp muadillerinin yaptığı gibi, savaşa referans veren, milliyetçi ve dinci bir siyasî çizgi izlemektedir.
Genel olarak eski Yugoslav ülkelerinde Yugoslavya’nın bölünmesi sürecinde etkin olan milliyetçi, sağcı, muhafazakar, yolsuzluklara batmış, siyasî ahlakın dibe vurduğu siyasetçi tipi Bosna’da da çok yaygındır. Hatta siyasî atmosferin temelini oluştururlar. Dayton Barışı sayesinde, bu arkaik ve kokuşmuş siyasî atmosfer en çok da Bosna’da hâkimdir.
Bosna ve Türkiye siyaseti arasındaki paslaşma ise Bosna’nın kokuşmuş siyasî yapısının ekstrasıdır.
Üç farklı etnik klimliğe hapsedilen siyasî atmosferde Bosnalı Hırvat siyasetçiler, Hırvat milliyetçiliğinin en ikiyüzlü siyasi argümanlarını savunurken, Bosnalı Sırp siyasetçiler ise Belgrad’ın bile arada dizginlemekte zorlandığı vahşi bir milliyetçilikle malûldür. “Sizin Sırbistan’ınınız varsa, Hırvatistan’ınız varsa bizim de Türkiye’miz var” tarzı bir eziklikten muzdarip Boşnak muhafazakarlığının ise pusulası daima Türk muhafazakarlığına, yani AKP siyasetine dönüktür.
Bu durum özellikle SDA ve İzzetbegoviç’in siyasî karakterine o kadar sirayet etmiştir ki, ağabeyi AKP’yi örnek alan SDA son seçimlerde “hediye kolileri” dağıtmaya kadar gitmiştir. Ağabeyi gibi “elindekini” tutmaya yönelik, gerekirse kendisine oy vermeyenleri ötekileştirmekten kaçınmayacak bir siyasî söylem artık Bosna’da da kendisini göstermeye başlamıştır.
Bosna ve Türkiye, bir anlamda coğrafî, tarihî ve kültürel bağlar nedeniyle yakın bir siyaset izlemek durumundadır. Bu bir gerçek. Fakat son seçimlerde İzzetbegoviç’e ve SDA’ya getirilen en büyük eleştiri ise Türkiye ile gereğinden fazla içli dışlı olmasıydı.
Suriye’deki iç savaş ve bu savaşta Türkiye’nin oynadığı rolün iyice ayyuka çıkmasıyla, Bosna’da Türkiye’nin “bölgesel güç” palavralarının bir rüyadan, üstelik de komşu ülkelerin halklarının kanı üzerinde inşa edilen bir yalandan ibaret olduğu Bosna’da da artık tartışılıyor. Bosnalılar gün geçtikçe, İzzetbegoviç’in ve Bosna’nın Türk Dış Politikası’nın bir manevra alanı olmasından çok da hazzetmiyor. Dahası, Haziran Direnişi’nden bu yana Türkiye’nin iç politikasına da eleştirel bir bakış Bosna’da da egemen olmaya başladı bile. Türkiye Devleti’nin vatandaşlarına karşı takındığı saldırgan tutum, Türkiye’yi Türk ve Boşnak siyasetçilerinin hamasi söylemlerini yansıtmaktan öte gitmeyen yandaş medya dışındaki iletişim araçlarıyla takip eden Bosnalılar’ın artık iyice bildiği bir konu.
İzzetbegoviç ve partisi SDA’nın, iç ve dış politikada iyice çamura bulanan AKP ile bu kadar samimi olması ise ciddi bir eleştiri konusu haline gelmeye başladı. Hatta Türkiye’nin sadece siyasî alanda “küçük kardeşine” el uzattığı, o elin de sadece SDA ve yandaşlarıyla sınırlı olduğu, üstelik bu desteğin de sınırlı olduğu, yetersiz olduğu gün geçtikçe daha yüksek perdeden dile getirilmeye başlandı. Bu konuyla ilgili bir raporu geçtiğimiz haftalarda bu sayfalara taşımıştık. (1)
Bosna seçimlerini anlamak bizler için hiç de zor değil. Milliyetçi partilerden başka hiçbir siyasi oluşuma fiilen müsaade etmeyen bir siyasî sistem, Bosna’da sadece siyasal yaşamı değil, sosyal ve iktisadî yaşamı da kilitlemiş durumda. Boşnakların mahkûm olduğu SDA ise, AKP’nin bir karikatürü olmaya doğru emin adımlarla gidiyor. Sosyal demokratlar ise aynı bizdeki muadilleri gibi muhafazakâr sopayla sürü gitmeye çalışıyorlar.
Peki ya komünistler? Onları da haftaya tartışacağız.