Bosna’da 20 yıllık danışıklı dövüş

Bilindiği gibi Bosna Savaşı’nı sona erdiren Dayton Anlaşması ülkedeki üç etnik grubun barış içinde bir arada yaşamasından ziyade, söz konusu farklılıkları yapısallaştıran, etnik gruplar arasındaki kültürel ayrımı siyasallaştıran bir sistemi Bosna’ya dayattı. Bosna-Hersek iki farklı devletten oluşuyor: Biri Bosnalı Sırpların yoğun olduğu Srpska Cumhuriyeti (SC); diğeri de Bosnalı Hırvatlarla Bosnalı Müslümanların (Boşnakların) yönetimde olduğu Bosna-Hersek Federasyonu (BHF)…

Dayton’ın üzerinden geçen 20 yıl süresince Bosna’nın bölünmüş yapısı iyice perçinleşti ve bunun sonucu olarak etnik siyaset hala milliyetçilerin bir istismar alanı olarak kale gibi sapasağlam duruyor. Avrupa’nın yolsuzlukta, yoksullukta, işsizlikte önde gelen ülkesi Bosna’nın bu çürümüş yapıdan kurtulması çok zor.

Bosnalı siyasetçiler ülkenin içler acısı durumunu, yolsuzluklarını ört bas edebilmek için şovenist söylemden vazgeçmiyor tabii ki.

Son olarak geçtiğimiz hafta Çarşamba günü SC meclisinde yapılan bir oylamayla, SC’deki yargı sisteminin Bosna-Hersek’ten ayrılmasını referanduma götürme kararı alındı. (Haberin detayı için bkz.: “Bosna’da Yargı Referandumu”) SC lideri Milorad Dodik’in başını çektiği bu siyasi hamle hem Bosna’da hem de uluslararası toplumda infial yarattı. Dodik’in bu girişimi Dayton Anlaşması’nın ihlali anlamına geliyor.

AB’nin Bosna-Hersek’teki sömürge valisi Valentine Inzko (nam-ı diğer “Yüksek Temsilci”) Dodik’e tehditler savururken, Bosnalı politikacıların alayına zılgıt çekmeyi de ihmal etmedi. Sırp, Hırvat, Boşnak ayrımı yapmadan Bosnalı politikacıların ülkeyi siyasi krize sokmakta ne kadar beceriksiz olduklarını ifade etti.

SC meclisinde alınan karar uygulamaya konulur mu bilinmez. Şurası bir gerçek ki, Dodik ve diğer Sırp milliyetçi siyasetçiler SC’de iç konsolidasyon malzemesi olarak bu tarz çıkışlarına devam edecektir. Uluslararası toplum bu çıkışları kınayacak, Boşnak ve Hırvat politikacılar da Dodik ve şürekasını uluslararası topluma şikayet etmeye devam edeceklerdir.

Yirmi yıldır Bosna’da oynanan oyun bu!

Bu oyun artık danışıklı dövüşe dönüşmüş durumda. Herkes durumdan memnun. Dodik ve şürekası Bosnalı Sırplar’ın geri kalmalarının nedenini Dayton Anlaşmasına bağlıyor. Haksız da sayılmaz. Bosna’nın iki devletli, on kantonlu yapısı bütün sistemi kilitliyor. Şöyle düşünün: Hepi topu en fazla dört milyon nüfusu olan ülkede her bakanlıktan on üçer adet var! Mesela, on üç ayrı eğitim müfredatı var! Böyle bir sistemin işlevsel olması, vatandaşlarına bir şeyler sunabilmesi mümkün değil. SC’li yöneticiler ve başta Dodik, bu sistemin işlevsiz olduğuna ve SC’nin Bosna’dan ayrılmasıyla daha müreffeh bir ülke olacağını söylüyor.

Öte yandan Saraybosna’daki AB sömürge valiliği, bilinen adıyla Yüksek Temsilcilik sürekli olarak hem SC hem de BHF yöneticilerine zılgıt çekmekten geri durmuyor. Onlar da haksız değil: Oluk oluk kanın aktığı Bosna’ya barışı getirdiler, üstüne tonlarca para akıttılar ama hala bu vahşi Bosnalılar maraza çıkartmaya neden arıyorlar.

Bosnalı politikacılar ise hala ağıt yakmakla meşguller. Savaşın üstünden yirmi yıl geçmesine rağmen bitmeyen bir ağıt… Tabii ki politikacılar ağıt yakmanın dışında kalan zamanlarda satıp satıp bitiremedikleri, çalıp çırpıp bitiremedikleri Yugoslav mirası sanayi işletmelerinin kaymağını yemekle meşguller. Yolsuzluk cenneti Bosna’da hala savaş ağıdı yakmaktan daha güzel bir siyasi yatırım yok!

Ne SC’nin bölücü ve milliyetçi uygulamalarına, ne de Yüksek Temcilik’in sömürgeci söylemlerine gıklarını çıkaramıyorlar!


Sonuçta, SC katliamlar, hatta soykırım üzerine kurulmuş bir ülke. SC’de birçok yerleşim; Srebrenitsa, Zvornik, Biyelyina, Priyedor, Foça, Trebinye ve hatta SC’nin başkenti Banya Luka savaş öncesi Boşnak nüfusun ağırlıkta olduğu ya da nüfusun önemli bir kısmını oluşturduğu yerleşimler. 1992-95 yılları arasında yapılan etnik temizlikten sonra SC’de Boşnak nüfus hemen hemen kalmamış gibi. SC etnik temizliğin, soykırımın üstüne kurulmuş bir devlet ve bu bağlamda meşruluğu tartışılır bir oluşum. BHF’li siyasiler bu devletin meşruiyetini masaya yatıran diplomatik girişimi başlamaktan bile acizler.

Ülkeyi siyasi tıkanıklığa mahkûm eden Yüksek Temsilcilik’i tartışmaya bile açmaktan yoksunlar. Yoksa SC’nin elini güçlendirmiş olurlar.

Bunları yapmaktan aciz BHF’li siyasetçilerin ise tek yapabildikleri şey savaşı istismar etmek.

Yirmi senedir oynanan bir oyun, süre giden bir danışıklı dövüş: SC ayrılmakla tehdit eder, Yüksek Temsilcilik ayar verir, Boşnak politikacılar da ağıt yakar!

Sahne arkası ise, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve sefalet.