Tahterevallinin sağında Recep ve Devlet oturmaktadır. Ayşe ve arkadaşları nereye oturursa Recep ve Devlet’i yerinden edebilir?
***
Bir Cumhuriyet Halk Partisi kurultayı daha geride kaldı.
Sloganı “Hedef İktidar” olarak belirlenen kurultaydan akıllarda, yeniden genel başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaoroğlu’nun okuduğu “İktidar Manifestosu” ile aday olmalarının engellendiğini iddia eden İlhan Cihaner ve Aytuğ Atıcı’nın konuşmaları kaldı.
Tezlerin tartışılmasına, geçmiş dönemin hesabının verilmesine, iktidara hareket alanı açan politikalara ilişkin köklü tartışmalara tanık olmadık.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun okuduğu manifestoda Türkiye’nin en önemli sorunu olarak, yasama, yargı ve medyanın bir kişinin vesayeti altında olması gösteriliyor. “Demokrasi sadece kayıt üzerinde kalan bir sözcük haline gelmiştir” deniyor. Güzel…
Peki, yasama faaliyetinin faili olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının önünü açan Anayasa değişikliği kimin sayesinde TBMM’de kabul edildi?
Değişiklik lehine oy veren CHP’li vekiller sayesinde...
Dahası, CHP’nin yöneticileri, bugün halkın habere ulaşabileceği tek mecra olarak direnen sosyal medyaya sansür getirecek düzenlemelerle ilgili ne söylüyor? “Elbette sosyal medyada düzenleme yapılmalı ama…”
***
Devam edelim…
Kılıçdaroğlu’nun okuduğu manifestoda "Türkiye’nin ikinci büyük sorunu ekonomidir" deniyor.
Peki, kurultaydan çok değil birkaç gün öncesine gidelim. TBMM’de geçen hafta Torba Kanun görüşmeleri yapıldı. CHP TBMM Grubu, işçileri ücretsiz izne çıkaran düzenlemenin bir yıl uzatılmasına imkan veren, işçilerin asgari ücretin yarısına talim etmesine neden olan, iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğunu erteleyen yasaya onay verdi.
***
“İktidar Manifestosu’na göre Türkiye’nin üçüncü büyük sorunu ise dış politika. Dış politikadaki başarısızlıkla ilgili Suriye örnek gösteriliyor. “28 Şubat 2020'de ne oldu? Suriye’de 36 askerimiz şehit oldu. Sorumlusu kim?” diye soruyor Kemal Kılıçdaroğlu.
Sayın Kılıçdaroğlu unutmuş olabilir ama biz unutmuyoruz. Türkiye’nin Suriye’ye asker göndermesine izin veren tezkerenin altında Kemal Bey’in de onayı bulunuyor.
Öyleyse sorumlu kim?
***
Dördüncü büyük sorunumuz eğitimmiş. Doğrudur…
Sürekli değişen eğitim sisteminden bahsediliyor. Çözüm olarak bilimsel, nitelikli, parasız eğitimden bahsedilmiyor ama onları biz yazmış olalım. Bir notu daha ekleyerek. Bugün yüzbinlerce çocuk başka herhangi bir alternatifleri olmadığı için İmam Hatip okullarına gitmek zorunda kalıyor. CHP lideri ise bu konuda her defasında şu sözleri söylüyor: “İmam hatipleri biz açtık!”
Tebrik ederiz…
***
Toplumsal barış, beşinci sorunumuz.
Geçen ay dokunulmazlıkları kaldırılan HDP’li milletvekillerinin adlarını anmaktan dahi çekinen bir genel başkan söylüyor bunu.
Toplumsal barışı dinamitleyen laiklik karşıtı adımlar konusunda ses çıkarmama kararı almış bir lider…
Son olarak, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi kararına CHP’den neredeyse tek bir itiraz yükselmiyor. Altında Mustafa Kemal’in imzasının da olduğu 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararınının iptali güle oynaya hayata geçiriliyor.
***
İki ay önceki köşe yazımda (https://ilerihaber.org/yazar/darbe-bagimlisi-bir-yalniz-adam-112597.html); ekonomik krizle toplumsal desteği azalan Saray Rejimi'nin yeni bir darbe hazırlığı içinde olduğundan söz etmiştim. Darbenin üç ayağı olarak da, sosyal medyaya sansür, meslek örgütlerinin işlevsizleştirilmesi ve belediyelerin yetkilerinin kısıtlanmasına işaret etmiştim.
İkisinde adım atıldı, üçüncüsünde kayyumlar dışında yeni hamleler beklenmeli. Saray Rejimi’nin faşizmi yükselten ilerleyişinde bir yandan da, Türk-İslam sentezine dayalı ideolojisi elbette büyük öneme sahip. İdeolojik ve sembolik girişimler ardı ardına geliyor.
AKP, “karşı-devrimci” bir parti. Oy tabanı belki eriyor ancak karşı devrimci bir hareketin kendine dayanak olarak yalnızca oy sayısını almayacağı açık olsa gerek. Bu tür partilerde esas olan hareketin devamı, yıkımın sürmesi ve karşı tarafın felç edilmesidir.
Çoğu zaman düşman olarak kodlanan siyasi rakip, oluşturulan iklimde hareket etmeye korkar hale geldiğinde epey yol alınmış demektir.
İşte CHP yönetiminin, çoğu zaman kendi seçmenlerini, tabanını dahi gözardı ederek sergilediği bu tavır bu felç halinin cisimleşmesidir.
Son dönemde AKP artıklarıyla ittifak senaryolarının giderek daha gür sesle konuşulması da aynı şekilde okunmalıdır.
CHP yönetimi, bu tavrı, “boşalan merkeze oynamak, toplumdaki hassasiyetleri gözetmek ve bu stratejiyle iktidar olmak” olarak açıklıyor.
Oysa sergilenen tavır bir yandan, İslamcı-faşist doktrinin geniş kesimler tarafından normalleşmesine neden olmakla kalmıyor, oluşan dengede sağı yerinden kıpırdatacak bir hareketlenmeyi de bastırma işlevi görüyor.
Bu bir tercih. CHP yönetimi bunu tercih ediyor.
Ey solcu, sosyal demokrat, sosyalist, ilerici kardeşim. Sen neyi tercih ediyorsun?
Tahterevallinin ortasında zıplayarak, iktidara çöreklenmiş bu halk düşmanlarının yerinden oynamayacağı çok açık değil mi?
Karikatür: Yiğit Ergül