Yunan halkı dün AB'nin ve kreditörlerin dayatmalarına karşı net bir tavır sergiledi. Referandumdan çıkan "Hayır" oyunun başka bir anlamı bulunmuyor.
Yunanistan tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden biri yaşanırken, halkın bu krizin sorumlularına karşı tepkisinin rüzgarıyla iktidara gelen Syriza'nın referandum kararı çok tartışıldı.
AB ile yapılan müzakerelerin tıkandığı noktada, emperyalist birliğin ağır tehditlerine maruz kalan Syriza iktidarı, çareyi halk oylamasında buldu.
Halk oylamasının ardından ortaya çıkan sonuç birkaç açıdan önemlidir.
Birincisi, Yunanistan'daki tablo AB için büyük bir tehdit anlamına gelmektedir. Avrupa Birliği'nin geleceği bugün çok daha belirsizdr.
İkincisi, Yunan halkı bugün düne göre AB'yi çok daha fazla sorgulamaktadır. Yunanistan'daki anti-emperyalist mücadelenin bir numaralı gündemi olan AB'nin Yunanlar için gayrimeşru hale gelmesi önemsenmelidir.
Üçüncüsü, Yunanistan'daki son parlamento seçimlerinin ardından, halkın AB ve kreditörlerin dayatmalarına karşı tepkilerinin soğurulması bir ihtimal olarak mümkündü. Ancak sonuç böyle olmamıştır. Uluslararası kapitalist sistemin krizi büyüktür ve bu kriz, Yunanistan'da "reformist" bir rahatlama dönemine dahi izin vermemiştir. Öfkeli Yunan halkı siyasetin asli unsuru olmaya devam etmiştir ve bir süre daha böyle olacağı öngörülebilir.
Gelelim sorularımıza...
Yaşadığımız dönem siyasi tarihe inanılmaz dersler bırakıyor. Suriye'de, Türkiye'de, AB içinde yaşanan gelişmelerin her biri sosyalist iktidar mücadelemiz için birçok verinin birikmesine neden oluyor.
Yunanistan örneğinde ise üzerinde çalışmamız gereken soruları şöyle özetleyebiliriz:
- Kapitalizmde ekonomik ve siyasi krizler genelde ardışık ya da eş zamanlı olarak ortaya çıkmaktadır. Krizin başından sonuna kadar geçen süre, bu sürede yaşananlar bir üst akıl tasarımı olarak görülebilir mi?
- Uluslararası kapitalist düzen, daha önce karşı karşıya kaldığı krizlerde yeni ekonomik-politik-ideolojik önermeler sunabilmişti. Bu işleyiş elbette "kriz çıktı, yeni bir önerme sunalım" şeklinde gerçekleşmemektedir. Daha önce üretilmiş modeller kriz durumlarında işlev kazanmaktadır. Bugün yeni-Keynesçi bir model ihtimali gerçekçi midir, bu modelin önünde üretim biçimi ve ilişkilerinden kaynaklanabilecek engeller var mıdır? Yoksa alternatif, faşizan iktidarları zorlayan bir tür neo-korporatizm midir? Bu iki modelin farklı örneklerde eş zamanlı denenmesi mümkün müdür? Bu modeller kapitalizmin sorununu çözebilir mi?
- Syriza tipi partiler sınıf mücadelesi bakımından düşman mıdır, yoksa kriz koşullarının ortaya çıkardığı özgün örnekler midir? Tarihte örnekleri var mıdır? Bu tür partiler üst aklın yarattığı proje partileri midir? Bu yaklaşım; Yunanistan'da kreditörlere ve AB'ye karşı mücadelenin Syriza'nın hanesine yazılmasına neden olmamış mıdır?
- Bu tür partilerle net ayrımları ortaya koymak, politik mücadelenin merkezinde yer almak ve Yunanistan örneğinde "kamulaştırma" tezinde olduğu gibi devrimci talepleri örgütlemek mümkün değil midir?