Diyadin'in ve Çağlayan'ın gündeme getirdiği soru

Kanla beslendi.
 
Semirdi, tosuncuk oldu.
 
Hızlandırılmış tren içinde raylarda...
Tersanelerde...
Madenlerde...
Şantiyelerde...
Roboski'de...
Reyhanlı'da...
Gezi'de, Antakya'da, Eskişehir'de, Kızılay'da, Okmeydanı'nda...
Soma'da...
 
Ve önce Çağlayan'da...
Ve sonra Diyadin'de...
 
Kanla semiren tosuncuk, koltuğunu bırakmamak için kandan başka bir yolunun olmadığını, gerekirse savcısını, gerekirse askerini ölüme terk edeceğini gösterdi. 
 
Ölüme terk edilen asker, Berkin'in katillerini gizlemek için feda edilen savcı, belki bir-iki gün sonra özelleştirmelere dokunulmasın diye harcanacak hakim ya da bürokrat, öğrenciyi susturmak için gözden çıkarılacak rektör...
 
"Bu onursuzluk bu ülkeye reva mı?"
 
Ne dersiniz? Asker, savcı, hakim, rektör, bürokrat için bu sorunun vakti gelmedi mi?
 
Unutmayın...
 
Türkiye'de ve daha birçok ülkede bu soru ne zaman gündeme geldiyse, büyük alt üst oluşlar yaşandı. 
 
Dönemler kapandı, dönemler açıldı. 
 
Unutmayın...
 
Devrimler ve karşı devrimler, bu soruyla başladı.