Doğu Akdeniz’de rüzgârlar nereden esiyor?

Geçen hafta esen rüzgârlar ile bu hafta arasında, yön ve şiddet farkı var.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası açısından, uluslararası ilişkilerini yeniden veya olumsuz(?) etkilemeye aday, üç çarpıcı değişim oldu.

İlki İsrail seçimleridir.

İkincisi, Mısır Dışişleri Bakanının sosyal medyadan duyurduğu ve Türkiye ile normalleşme ilişkilerini tek taraflı olarak durdurma kararlarına yöneliktir.

Üçüncüsü ise, Libya’daki Hafter yanlısı hükümetin, İtalyan ENI ve İngiliz BP şirketleri ile Libya MEB’in de ortaklaşa petrol ve doğalgaz araştırmaları ile işletilmesine ilişkin yeni bir anlaşmaya varmaları ile gündeme gelmiştir.

Olaylar ve haberlerin hepsi çok taze ve yenidir.

Pozisyon alma bakımından biraz serinkanlı olmak ve iyimserlikle, kötümserlik arasındaki açı farkını iyi ölçeklendirmek gerekmektedir.

Bu yazı Mısır’la tekrardan askıya alınan ilişkileri ve Libya-Hafter MEB anlaşmasını konu almıyor. Ayrıntılarının belirginleşmesi başka yazıları bekleyebilir. Bu yazıda, sadece İsrail seçimleri üzerine düşünmek, şimdilik yeterli olacaktır.

Yani uluslararası ilişkiler, kuşkusuz engebesi olmayan düz bir yolda, gezinti şosesi de değildir. Ama ne olup biteceğini tahmin edebilmek için, ne olup bitmiş olduğunu da gözden defalarca geçirmek gerekir.

İSRAİL SEÇİMLERİ

Önce ajanslardan geçen haberleri şöyle değerlendirelim.

İsrail son dört yılda, beşinci kez seçimleri yaşadı. 1 Kasım 2022 de yapılan seçimlerin iki ana blok arasında geçtiğini belirtmek gerekir. İlk blok, ‘Likud Partisi’ lideri eski başbakan Binyamin Netanyahu etrafında oluştu. ‘Dini Siyonist Parti’, ‘Shas’ ve ‘Birleşik Tevrat Yahudiliği’ partilerinin oluşturduğu blok, henüz resmi olmayan sonuçlara göre, 120 üyeli Knesset’te (İsrail Meclisi) 62 üye ile tek başına hükümeti kurabilecek bir sonuca ulaşmış görünüyor.

Diğer blok, Başbakan Yair Lapid liderliğinde ‘Yesh Atid’, ‘Ulusal Birlik’, ‘İsrail Evimiz’, ‘İsrail İşçi Partisi’, ‘Birleşik Arap Listesi’ ve ‘Meretz’ partilerinden oluşuyor. Bu blok da toplamda 54 üye çıkarmış vaziyette. Her iki blokta yer almayan diğer bir parti ise 4 vekillik çıkarabildi.

Bu sonuçlarla, ülkedeki seçimlerde, yolsuzluk suçlamalarıyla yargılanan ve ülkenin en uzun süre başbakanlık koltuğunda oturmuş ismi olan Netanyahu, işbirliği yaptıklarıyla tekrardan iktidara dönmeye hazırlanıyor.

Bir diğer not şu olmalıdır: Netanyahu bir yanda davaları ile acaba başbakanlığa oturabilir mi(?) sorusuna yanıt şudur: Onunla ilgili dava sürecinin olası temyiz aşaması da dikkate alındığında, bu sürecin yıllarca sürmesi bekleniyor. Bu hesaba göre başka bir hukuki yaptırım yoksa “o” da başbakanlığa yürüyor.

İSRAİL SEÇİMLERİNİN TÜRKİYE BAKIMINDAN ÖNEMİ

Bu seçim öncesi, her iki ülke arasında 2000’li yılların ortalarından başlamak üzere çok inişli, çıkışlı bir ilişkiler manzumesi yaşanmaktaydı.

Bu ilişkilerin içinde en önemlilerinden birisi de İsrail’in, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan ile imzaladığı, Mısır’ın katılımıyla EastMed boru hattı projesinin ve bu ülkeler MEB’inden elde edilecek hidrokarbon kaynaklarının denizden ve Güney Kıbrıs ve Yunanistan kara kıtasından Avrupa’ya götürülmesi yatırımını içermesiydi.

Proje iki önemli engelle karşılaştı. İlki Türkiye’nin 2019 da Libya ile imzaladığı münhasır ekonomik bölge (MEB) antlaşması ki, bu akit, denizden geçirilecek boru hattının Türkiye MEB alanı içinde kalması nedeniyle işlevsiz kalmasıydı. Diğer önemli engel ise, bu hattın inşasında yatırım ve işletme sermayesi ortağı olan ABD’nin bu yatırımı aşırı pahalı bulmasıyla projeden çekilmesi oldu.

İsrail’in MEB sınırları içinde bulunan doğal gaz sahası Leviathan bölgesidir. İsrail, Türkiye ile geldiği yeni normalleşme süreci içinde, doğal gazını dünyaya ihraç edebilmek için denizden ve Kuzey Kıbrıs anakarası üzerinden Mersin veya İskenderun’a getirip bunun Avrupa’ya dağıtımı için TANAP sistemine bağlanmayı öngören görüşmeler yürütüyordu.

Bu yeni ekonomik normalleşme ilişkisinin, siyasi tezahürü de her iki devlet arasında yeniden karşılıklı büyükelçi atamasının kararlaştırılmış olmasıdır. Büyükelçilerin karşılıklı tanınırlık davetlerinin çıktığı bu günlerde, İsrail seçim sonuçları, ilişkinin nereye evrileceği konusunda yeniden tereddütler oluşturacak mıdır; işte bunu bekleyip görmek gerekiyor.

İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE KİMİ DÖNÜM NOKTALARI

2000 sonrası veya AKP’li yıllar bakımından şöyle bir kronolojik sıralama özeti yapılabilir:

İsrail ile ilişkilerde 2000’lerin ortası önemlidir.

RTE Ziyareti: 2005’te dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan İsrail’i ziyaret etti.

Hamas’ın Varlığı: Bu ziyaret sonrası, Hamas’ın Filistin’deki etkinliği ve Türkiye’nin Hamas’a destek olması, ayrıca Hamas’ın 2006 yılında seçimleri kazanması ile İsrail-Türkiye ilişkileri potansiyel sorunlu bir alana girmiş oldu. Bunu perçinleyen bir diğer olay da 2006’da Hamas lideri Halit Meşal'in birçok çevrede tartışmalara neden olan Türkiye ziyaretidir. İsrail bunu sert biçimde protesto ederek karşıladı.

Ziyaretçiler Var: Buna karşın ilişkilerde henüz bir kopma yaşanmadı. 2007’de Türkiye’nin konukları vardı. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir gün arayla TBMM’de konuşma yaptılar.

Gazze ve Dökme Kurşun Operasyonu: İsrail’den başkaca üst düzey ziyaretler devam ederken, 22 Aralık 2008’de İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in ziyareti gerçekleşti. Türkiye ziyarete önem atfetmiş ve İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yaparak karşılıklı mesafe almalarına katkı sağlamıştı. Oysa Olmert, Türkiye’den ayrılmasıyla beraber Gazze’ye yönelik ‘Dökme Kurşun Operasyonu’ da başlatıldı. Bu operasyon sırasında bölgede 2 bine yakın sivilin öldürülmesi, Erdoğan’ın tepkisine neden oldu. Türkiye Başbakanı, bunun insanlığa karşı işlenen bir suç olduğunu, İsrail’in bir terör devleti olduğunu ve Olmert’in ihanetine uğradığını açıkladı.

Davos ve “One Minute” Krizi: Ocak 2009 Davos konferansında, Şimon Peres ve Erdoğan, "Gazze: Ortadoğu'da Barış İçin Model" konulu panelde karşı karşıya geldiler. Şimon Peres’in konuşmasından sonra, moderatör toplantıyı kapatırken, Erdoğan “one minute” diyerek, Peres’e dönüp, "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” dedi ve “bir daha gelmem” diyerek toplantıyı terk etti. Her ne kadar toplantı sonrası, tepkinin moderatöre olduğu açıklandıysa da bu olay, ilişkilerin derin yara aldığı, tarihi bir an olmuş oldu.

Anadolu Kartalı Tatbikatı: Bu olayın ardından Türkiye, “Anadolu Kartalı” tatbikatında, İsrail’in de yer alacağı uluslararası bölümünü iptal etti.

2010’lar Alçak Koltuk Krizi ve Mavi Marmara Saldırısı: Davos’a İsrail’in cevabı 2010 da geldi.  Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalon ile görüşen Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol daha alçak bir koltukta oturtularak, fotoğraf basına böyle servis edildi. İsrail daha sonra Türkiye'den yazılı özür dilemesine karşın, ilişkilerde psikolojik kırılma eşiği çoktan aşılmış oldu.

Kırılan eşiğin çöküşü, Mavi Marmara olayı ile perçinlendi. Gazze’de, Filistinlilerin ablukası sürerken, Mavi Marmara gemisi, Gazze’ye insani yardım götürmek için Türkiye’den demir aldı. Gemi uluslararası sularda seyrederken, İsrail silahlı kuvvetleri 31 Mayıs 2010’da gemiye baskın düzenledi. Toplamda 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Olayların gemide bulunan bir TV ekibince canlı yayına yansıtılması, Türkiye iç siyaseti bakımından bir bomba etkisi yarattı. Akabinde normalleşme için Türkiye İsrail’den özür, ölenlere tazminat ve Gazze’deki ambargonun kaldırılmasını talep etti.

Ayrıca Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’ni olağanüstü toplantıya çağırarak İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıyı kınattı ve Gazze’deki ablukanın kaldırılmasını içeren bir bildirge kararının da yayınlanmasını sağladı. Aynı dönemde, Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol ve İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy karşılıklı olarak geri çekildiler.

2013-Barack Obama Devrede: İsrail ilk başlarda, Mavi Marmara olayını bir meşru müdafaa olarak savunduysa da, ABD Başkanı Obama, iki ülke arasında arabuluculuk yaptı. Netanyahu ve Erdoğan telefon diplomasisi, İsrail’in yazılı özür taahhüdü ve ölenlerin ailelerine tazminat ödenmesi şartlarının kabulü ile bir sonuca bağlandı. 2016’ya değin yapılan müzakereler sonucu, İsrail’le 20 milyon dolar tazminatta anlaşma yapılırken, Türkiye’de açılan davaların kapatılmasını kabul etti. Bu mutabakatın ardından iki ülke büyükelçileri karşılıklı olarak yeniden atadı.

2017-Trump Sahnede ve Kudüs İsrail’in Başkenti: Aralık 2017’de ABD Bakanı Donald Trump, İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıdığını ilan etti. ABD Büyükelçiliği Kudüs’e taşındı. Olanlar da oldu! Protesto gösterilerinde çok sayıda sivil hayatını kaybetti. Türkiye, bu kararı tanımayacağını deklare etti ve Büyükelçi bir defa daha merkeze görüşmeler için çağrıldı. Tabii İsrail elçisi de memleketine döndü. İşte o günden bu yana iki ülke maslahatgüzar derecesinde elçiliklerini açık tutuyorlardı.

Netanyahu, bu dönemde sadece iç politikada değil, ABD’de ki Yahudi lobileri ve diasporası üzerinde de etkisini giderek arttırdı. Türkiye’ye karşı, ABD’de görece mutedil olan Yahudi lobileri, bu ülkede Türkiye karşıtlığı üzerinden politikaların, gerek Kongre’de ve gerekse Kongre dışı siyasette yeni odağı haline geldi.

Isaac Herzog-Yair Lapid ve Ziyaretler: Herzog, 7 Temmuz 2021’de yeni Cumhurbaşkanı olarak göreve geldi. 12 Temmuz’da Erdoğan tarafından telefonda kutlandı. Herzog 24 Temmuz’da, Türkiye Büyükelçiliğinin bir etkinliğine video konferans ile katılarak ortamın ısınmasına katkı verdi. Sonuçta 9-10 Mart 2022’de Türkiye’yi 2008’den bu yana ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı da oldu.

Seçimlere Başbakan olarak giren Yair Lapid, Herzog ziyareti sırasında, İsrail Dışişleri Bakanı idi. Türkiye mevkidaşıyla karşılıklı görüşme ve ziyaretler gerçekleştirdiler. Büyükelçi atama mutabakatı kesinleştirildi. İsrail seçimlerinden çok kısa bir süre önce de hem Başbakan olarak Türkiye’yi ziyaret etti ve hem de İsrail’de seçimlerin politik sonuçlarından bağımsız olarak, yeniden sıcak ilişkilerin kurulmasını öngören bir konuşma yaptı.

Ve tekrar geldik İsrail seçimlerinin sonucuna…

SONUÇ

1-Burada yazılanlar, her iki ülke açısından nedenler ve niçinleri kapsamamaktadır. Sadece gelip geçen olayların, bir tarih dizgesi olarak sunulmasına özen gösterilmiştir. Yoksa atılan her adımın ardında başka tarihsel izleri bulmak mümkündür.

2-İsrail ile karşılıklı büyükelçi ataması, karşılıklı davet mektuplarının yazılmasıyla yürürlük sürecine girmiş görünüyor. Yeni bir tek taraflı iptal, olası ilişkilerin çok uzun yıllar, askıya alınması demektir ki, burada mutlaka bir serinkanlılık gerekiyor.

3-İsrail bölgesel siyasi ve ekonomik çıkarları bakımından Türkiye ile olan ilişkilerinden hemen vaz geçme noktasında değildir ya da olmamalıdır. En azından ABD, Türkiye’ye beysbol sopası gösteriyor olsa bile, İsrail’in güvenliğinin önemli bölümünün de Türkiye’den geçtiğinin farkından olsa gerektir.

4-İsrail, Leviathan bölgesinden çıkarılan doğal gazı bir an önce ve güvenli bir biçimde ihraç etmek durumundadır. Şu sıralar en güçlü seçenek Türkiye dışında bulunmamaktadır.

5-Türkiye, turizmde İsrail’in yeniden hedef bölgesi olmayı arzulamaktadır. İkili ticari ilişkiler bütün kriz dönemlerine karşın, hiç durmamış ve devam edegelmiştir. Bunu sürdürülebilir kılmak, iki devletin çıkarına olacaktır.

6-Türkiye, Filistin’le ilgi duyarlılıklarını ve karşılıklı tanınırlık esasına dayanan iki egemen devletli çözümünü, bu türden ilişkiler içinde İsrail’e daha dolaysız anlatabilecektir.

7-Türkiye’nin Doğu Akdeniz denkleminde öngördüğü, kıyıdaş tüm ülkeler için ortaklaşa bir deniz hukuku ve MEB anlaşmasının inşasının sağlanması, iki ülke ilişkilerinin de yeniden kurulmasına ve bölgenin siyasi bir istikrara yürümesiyle sağlanabilir.

8-Bu seçim sonrasında, İsrail’de kurulacak yeni hükümetin, ikili ilişkiler bakımından takınacağı tutum bundan sonrasının tayin edici faktörü olacak görünmektedir.

9-Yürünmesi gereken hedef “Akdeniz, Akdenizlilerindir” olmalıdır.

10-Burada yazılanların eksikliklerini, uluslararası ilişkiler uzmanları daha tamamlayıcı olarak değerlendirecektir.