Bizim ülkemiz hep saldırı altındadır. Bu topraklar azgın ve insafsız saldırganların döktüğü kanla boyanmıştır hep. Sadece şimdi değil, eskiden, çok eskiden beri böyledir bu.
İlyon’dan beri böyledir, Troya’dan beri yani. Kutsal İlyon böyle yıkılmıştır. Gözünü kan bürümüş saldırganlar yakmıştır İlyon’u.
Anadolulu Priamos, Troya’nın bilge lideri, “ürkmüş geyikler gibi” sığındıkları surların içinde bir umutla sorar dostlarına, komşularına: “Ara verirler mi uğursuz savaşa, biz ölülerimizi yakıncaya dek?”
Yanıt, İlyon’un tam karşısındaki sahilden, Akha ordularının karargahından gelir. Kaba ve merhametsiz komutan Agamemnon savaşta tereddüt edenleri azarlar: “Bir tek kişi kaçmasın elimizden, kurtulmasın ölüm çukurundan bir tek kişi, ana karnındaki oğlanlara bile acımak yok. İlyon’da topu birden yok olsunlar. Yas tutulmasın arkasından hiçbirinin, bir tek iz kalmasın hiçbirinden”.
İlyon böyle yıkılır. Anadolu’nun burcu Troya böyle yakılır. Topraklarımız kanla boyanır, yiğitlerimiz kılıçtan geçirilir, yas tutmasın diye yaşlılarımız katledilir, çocuklarımız bile doğranır.
***
İşte Priamos’un, oğlunun ölüsü için düşman ayağına bile kapanan yaşlı bilgenin sorusu binlerce yıldır yanıtlanır bizim ülkemizde. Düşman kana susamıştır azgınca, ara vermez kılıcını sallamaya. Yiğitler, kardeşler birer birer, onar onar, yüzer yüzer düşer toprağa.
Bir ülke, bu ülke böyle yıkılır, tıpkı kan içinde boğulan Troya gibi.
Katiller, kana susamış caniler saldırır durmaksızın.
Roboski’de saldırır, Reyhanlı’da saldırır, Gezi’de, Soma’da ve Suruç’ta saldırır.
Kan dökülür, oluk oluk akar; ülkeler yıkılır.
Tarih Priamos’un sorusuna böyle yanıt verir. Yanıttan çok, ders verir aslında.
***
Binlerce yıllık tarihten süzülen ders açıktır. Durmayacaklar! Durmazlar!
Ne biz yasımızı tutalım diye, ne de ölülerimize son bir kez sarılalım diye. Durmazlar!
Kesmeye, asmaya, patlatmaya, parçalamaya devam ederler, edecekler de.
Ta ki biz durduruncaya kadar. Çünkü durdurmazsak durmazlar, durmayacaklar!
Hesap sormazsak, ama öyle laf olsun diye söylediğimiz gibi değil, gerçekten hesap soramazsak hesap vermeyecekler. Tereddüt edersek, tereddüt etmeyecekler. Merhamet gösterirsek, merhamet göstermeyecekler.
“Ürkmüş geyikler gibi” surlarımızın ardına çekilip durmalarını umarsak, kanımızla sulayacaklar toprağı.
Daha çok can alacaklar, çok can yakacaklar, çok ocak söndürecekler.
“Aceleye, telaş etmeye gerek yok, bir şey kaçırmıyoruz, daha vaktimiz var” diyenler de çıkacak bu gözü dönmüş saldırı karşısında. Biz öyle tuzu kuru olmayacağız.
Bir kişi daha eksilmeyeceğiz, bir can daha vermeyeceğiz, vermemek için çırpınacağız. Geçen her dakika bu topraklara bir damla daha kan döküleceğini bileceğiz.
Bu yüzden, geri çekilmeyip, ileri çıkacağız. Durmalarını beklemeyip, durduracağız.
Yan yana gelip el ele tutuşacağız. Hep beraber durduracağız. Bir arada yaşama irademizden tek bir an vazgeçmeyeceğiz.
Ülkemizi pençesine almış vahşete, azgın gericiliğe, cihatçı çetelere karşı göğsümüzü siper edeceğiz. Kobane’de, Ermenek’te ya da Cerattepe’de, nerede bize kalkan el görürsek üstüne yürüyeceğiz. Şam’da, Şengal’de ya da Paris’te “korkmuyoruz” diye haykıracağız.
Durdurmazsak durmazlar, bunu bileceğiz.
El ele verip büyüyeceğiz, güçleneceğiz. Geleceğimizin ve kaderimizin ortak olduğunu hiç akıldan çıkarmayacağız.
Sonra...
32 devrimci gence, cihan parçası kardeşlerimize, yiğit yoldaşlarımıza verdiğimiz sözü tutacağız.
Yıkılmış kentleri yeniden kuracağız.
Özgür, eşit, kardeşçe bir ülke yaratacağız.
Bir de çocuklara oyuncak götüreceğiz.
O oyuncakları mutlaka götüreceğiz.
Belki o zaman, biraz olsun, iyi olacağız.