Bugün Türkiye siyasetinde en önemli gerçeklik, tek kutupluluk.
Meclis'te veya Meclis dışında birçok parti olmasına bakmayın. Yeni bir rejim inşasına yeltenmesi ve MHP, CHP ve HDP üzerindeki etkisiyle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tek gerçek kutbu oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Tek kutup, karşıt(lar); tepki(ler) yok anlamına gelmiyor. Karşıtlar ve bu tek kutba tepkiler var elbette ancak toplumsal gücü olan bir karşı kutup henüz yaratılamadı.
Ötesini, üç kavrama başvurarak tartışacağız.
Siyaset, gerçekçilik, düzen dışılık...
Kimileri CHP'nin kimileri HDP'nin bir karşı kutup olduğunu ya da olabileceğini iddia edebilir. Bu iddiaya karşı, her iki partinin de, farklı hesaplarla, yeni bir kutup yaratma gündemi olmadığını söylemeliyiz.
CHP hakkında detaylı yorumlarda bulunmaya sanırız gerek yok. Ülkenin temel sorunlarında neyi savunduğu bilinmeyen bir partinin kutup olması ya da bir kutup yaratması beklenemez. İkinci Cumhuriyet'in yeni CHP'si, anladığımız kadarıyla zaten kutup oluşturma iddiasının da eski-demode olduğunu düşünüyor ve temel stratejisini kutupsuzlaştırma olarak belirlemiş durumda... Hesap şu: Karşımızdaki kutup öyle baskın ve öyle büyük bir tepki besliyor ki, bizim yeni bir kutup inşasına değil, kutupsuzluğun getireceği mutluluğa, refaha ve huzura işaret etmemiz gerekiyor. Ne büyük bir gaflet!
Düzen dışılık ve devrimcilik beklenemeyecek CHP bu stratejiyle, siyaset dışı bir noktaya çekiliyor ve gerçekçi bir teze sahip değil.
Ciddi bir siyasi özne olarak tanımlayabileceğimiz HDP ise, bugün gerçekliğini AKP kutbunun yarattığı enerjide arıyor. HDP siyaseti, yeni bir kutup inşasını hedeflemiyor, var olan kutbun eksenini belirleme çabasında. Bu bugünün verisi ve ileride değişir mi göreceğiz...
Dahası, bizim düzen dışılıktan anladığımız şeylerle HDP'nin anladıkları arasında büyük bir açı bulunuyor. Bu partinin düzen dışılık kavramına yüklediği anlam, çoğu durumda, AKP ideologlarının anladığı ile ötüşüyor. Örtüşmediği noktalarda ise, HDP zaten siyaset yapmıyor. Örnek mi: gericilikle, sömürüyle mücadele.
Başlıktaki konuya dönersek...
Bir kere, başlıktaki ifadenin bir soru ifadesi olmadığını söyleyelim. Emine Ülker Tarhan'ın ne yapması gerektiğiyle ilgili bir tartışma veya anket yapmıyoruz.
Bilindiği gibi, CHP'den istifa eden Tarhan ve başka arkadaşları geçen hafta Anadolu Partisi adıyla bir parti kurdular.
Eski ANAP'lı, asker, belediye başkanı vb. karakterlerin kurucusu olduğu yeni parti, anladığımız kadarıyla (zira henüz bir program veya net söylem duyabilmiş değiliz); AKP'ye dönük sağdan ve soldan bir tepki olduğunu gözeterek yeni bir merkez inşasını hedefliyor. Geçen sene Sol Cephe'nin kuruluş toplantısına katılan Emine Ülker Hanım'ın şimdi merkezde duracak bir parti işine girişmesi üzerine bir şeyler söylemek gerek. Bu hareketin ciddi bir iş başarması ihtimali bizce bulunmuyor ancak AKP karşıtı birçok kişinin içinde bulunduğu ruh halini, düşünceyi yansıtması bakımından önemsenmeli: "AKP'yi ancak sağ ve sol tepkileri ortaklaştırırsak yıkabiliriz".
AKP'nin yenilmesi, yıkılması konusunda net olduğunu düşündüğüm birçok kişinin bu tavrının siyasi sonucu, karşı kutup değil merkezde bir birikme yaratmaya odaklanmak oluyor.
Bu tavrın, düzen dışılık gibi bir iddiası zaten bulunmuyor.
En ciddi iddiaları gerçekçilik olabilir. İleri Haber'deki ilk yazımızda cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra oluşan tabloda, halkın yaklaşık yüzde 54'lük bir kesiminin AKP'ye karşı olduğu ve sosyalistlerin gözünü dikmesi gereken alanın burası olabileceğini ifade etmiştik. Ancak tablo, merkezi kuvvetlendirme perspektifiyle ele alındığında, AKP'nin yarattığı siyaset denkleminin dışına çıkılamıyor. Sağ tarafında koca bir kütlenin bulunduğu tahterevalli, merkezdeki herhangi bir ağırlığı hep sağa düşürüyor.
Düzen dışı iddialardan vazgeçtik, düzen içi iddialarla dahi olsa merkeze yatırım yapmak, siyaset ve gerçekçilik testlerinden geçemiyor.
Merkezde durmak, gericilikle hakiki bir mücadeleyi örseleyeceği, ya da emekçiler, yoksullar için söz söyleme imkanını vermeyeceği için AKP karşıtı bir siyasete alan açmıyor. Ve bugün siyaset yapmayan herhangi bir oluşumun gerçekçi olduğunu iddia etmesi mümkün değil. Emine Ülker Hanım ise, başka kodlar, yanlış tarih okumaları vs. nedeniyle başka türlüsünü yapamıyor...
Bugünün gerçek ihtiyacı, AKP'nin karşısında bir kutup yaratmak. Günümüzün özgünlüğü, sosyalistler dışında bu iddiaya sahip başka ciddi bir aktörün bulunmuyor oluşu. Gericilikle ikirciksiz mücadele edecek, Ermenek'teki, Soma'daki emekçinin hakkını savunacak, emperyalizme taviz vermeyecek bir karşı kutup. Bu karşı kutbun inşası birçoklarının düşündüğünün aksine, en gerçekçi siyasi mücadeledir. Düzen dışı ve devrimci (*) bir tavırdır.
* Düzen dışı bir pozisyonda olup, karşı kutbun yaratılma ihtimalini mümkün görmeyen ve kendini nadasa yatırmanın en doğrusu olduğunu ima eden kimi oluşumların yavaşlatıcı etkilerine karşı da önlem alınmalı. Bugün sosyalistler için elbette olanaklar var ancak gördüğümüz boşluğun birçoklarınca farklı farklı biçimlerle doldurulmaya çalışıldığını görmek gerekiyor.