Evdeki hesap çarşıya uymayabilir!

Bu gidişle hükümet seçime kadar, asgari ücret, memur ve emekli maaşlarına sürekli zam yapmak zorunda kalırsa şaşırmamak gerekir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Ocak 2023 aylık enflasyon oranı[1], iktidarın seçim hesaplarını bozacak kadar yüksek ve beklentilerin çok üstünde gerçekleşti. Tüketici enflasyonu aylık yüzde 6,65, yıllık ise yüzde 57,68 oldu. Zaten aylık enflasyon, bir önceki yılın aynı ayındaki aylık enflasyon oranı olan yüzde 11,10’nun altında kaldığı sürece -baz etkisiyle- yıllık olarak azalacaktı. Halkın enflasyonu (gıda enflasyonu) bir kere daha tüketici enflasyonunun üzerinde gerçekleşti. Gıda yanında çalışanların, dar gelirlilerin ve emeklilerin gelirleri içerisinde çok büyük paya sahip harcama kalemleri olan giyinme, barınma ve ulaşım gibi kalemlerdeki artışları da hesaba kattığımızda, asgari ücret, memur ve işçi maaşlarına yapılan 2023 yılbaşı zamları daha şimdiden eridi gitti. Bu kesimlerin gelirleri, enflasyonun üzerinde artmadığından hayat pahalılığı, bu kesimler için seçim öncesinde yine en önemli sorun olacaktır.

Enflasyon ocakta hızlandı!

İzleyen grafik 2004 - 2023 arasında ocak ayları, aylık ve yıllık enflasyon oranlarındaki değişimi göstermektedir.

Tüketici enflasyonundaki aylık artış, ocak ayları enflasyonları arasında geçen yılın ardından ikinci sırada gelirken son 9 aydaki en yüksek aylık enflasyon oranı olmuştur. Üstelik 2022’nin son ayında sadece yüzde 1,18 olan tüketici enflasyonu, Ocak 2023’te hızlanarak yüzde 6,65-Aralık 2022 aylık enflasyonunun yaklaşık altı katı- oranında artmıştır. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “belini kırdık” iddiasının aksine, enflasyon “belinin ne kadar sağlam olduğunu” bir kere daha göstermiştir. Bakmayın siz yıllık enflasyondaki düşüşe: O zaten baz etkisiyle düşecekti ve düştü!

Enflasyonun esas mağduru yine halkımız:

Yıllık tüketici enflasyonu baz etkisiyle düşe dursun; halkımızın enflasyonu, yine tüketici enflasyonunun üzerinde artmıştır.

Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi, halkın enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki fark bir türlü kapan(a)mamaktadır. Oysa Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, küresel gıda fiyatları 10 aydır aralıksız azalmaktadır. Ama öyle görülüyor ki bu azalma Türkiye’ye pek uğramamış! Yani halkın enflasyonundaki gelişmelerde “dış güçlerin” rolü olduğunu söylemek pek olası gözükmemektedir. Aksine; halis muhlis yerli yapım bir enflasyon gibi gözükmektedir. Neoliberal politikalarla IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları ile tarımı yok ederseniz, sömürüyü sadece emek üzerinden değil bütün doğal kaynaklara yayarsanız, tarım alanlarını rant kapısı olarak görüp yapılaşmaya açarsanız, çiftçiyi mazot ve gübre fiyatları ile “terbiye etmeye” çalışırsanız, köylülüğü yok edip ve işçinizi de ırgatlaştırırsanız sonuç bu olur! Enflasyonla mücadele amacıyla ciddi, bilimsel, toplumsal oydaşmaya dayanan ve güvenilir bir program uygulamadan; sadece “el yordamı” kurallarla ve “ona buna” gözdağı vermekle enflasyon ne kontrol altına alınabilir ne de tek haneli rakamlara düşürülebilir. Dahası bu gidişle hükümet seçime kadar, asgari ücret, memur ve emekli maaşlarına sürekli zam yapmak zorunda kalırsa şaşırmamak gerekir. Sonuçta “ücret-fiyat sarmalına” girmiş bir ekonomiden bahsediyoruz. [2] Bu nedenle, bu sefer “pabuç pahalı” çünkü evdeki hesabın çarşıya uymaması olasılığı çok yüksek!..    


[1] Ücret-fiyat sarmalı ücret ve fiyat artışları arasında döngüsel bir ilişkinin gerçekleşmesi durumunu ifade etmektedir. Son dönemlerde Türkiye’de artan enflasyona bir açıklama olarak ücret-fiyat sarmalı yeniden tartışılmaktadır. Dışsal bir şoktan kaynaklı yüksek enflasyon ile başlayan süreçte, reel gelirleri azalan çalışan kesimlerin enflasyon beklentilerinin de artmasının etkisiyle daha yüksek nominal ücret talebi, sonuçta işgücü maliyetlerindeki artış ve firmaların kâr marjlarını korumak amacıyla fiyatları artırması ile daha yüksek enflasyonun yaratılması döngüsü olarak tanımlanabilmektedir. Bu olguya ilişkin iki temel görüşten söz edilebilir. Birincisi sürecin maliyet kaynaklı olduğunu savunurken, diğeri talep kaynaklı olduğunu savunmaktadır. Sürecin sonucunda gerçekleşen enflasyon maliyet itişli olarak kabul ediliyorsa, kaynağı özellikle emek maliyetlerindeki (girdi fiyatlarındaki) artış iken (ücret – fiyat – ücret döngüsü), talep çekişli enflasyon durumunda kaynak toplam talepteki artıştır. Toplam talepteki artış çıktı ve istihdamı artırarak firmalarda daha yüksek fiyatlar, çalışanlarda ise daha yüksek ücret beklentisine yol açarak bu döngüyü (fiyat – ücret – fiyat döngüsü) yaratmaktadır.

[2] TÜİK 2023 için enflasyon sepetinde yer alan ürünler ile ağırlıklarını güncelledi. Anımsanacağı gibi Haziran 2022’de madde bazında fiyat yayımlamayan TÜİK, ne yazık ki, bu yıl için açıklanan enflasyon sepetinde yer alan maddelerin sepet içindeki ağırlığını da yayımlamayı durdurdu. TÜİK artık sadece “ana grup” ve “temel başlık” ağırlıkları listesini yayımlamaktadır. TÜFE enflasyon sepetinde 404 maddenin fiyatı izlenecek. Bilindiği gibi madde sayısı geçen yıl 409 idi. Sepete sadece “Kadın Taytı’nı (Penye)” sokan TÜİK, sepetten Kakaolu Toz İçecek, Pamuklu Kumaş, Çocuk Gömlek, Plastik Mutfak Eşyaları, Hastane Yatak Ücreti ve Diğer Kültürel Faaliyetler’i çıkarmıştır. Çeşitleri ve ağırlıkları güncellenen maddeler ise “Sigara, Otomobil (Dizel), Otomobil (Benzinli), Uçak Bileti Ücreti, Cep Telefonu Görüşme Ücreti, Otoban Geçiş Ücreti, Magazin ve Dergi, Elektrikli Süpürge, Kablolu-Özel Televizyon Yayın Hizmetleri, Telefon Yedek Parçaları, Diğer Sağlık Ürünleri, Cilt ve Vücut Ürünleri ve Balıktır”.