Balkanlar’da ülkelerini yolsuzluğa, yoksulluğa, işsizliğe mahkûm etmiş sağcı siyasetçilerin sarıldıkları dal milliyetçiliktir. Ne zaman vatandaşları ülkenin durumu ile ilgili olarak şikayet etmeye başlasa, diğer bir ülkeye ya da kendi ülkesi içindeki diğer bir halkı günah keçisi ilan ederek, öfkenin odağını değiştiriverirler. Milliyetçiliğin bu manevra alanını nasıl kullandığını Türkiye’deki örneklerden de çok iyi biliyoruz.
Geçen hafta Kosova Başbakan Yardımcısı Haşim Taci bu manevrayı o kadar ayan beyan yapmaya çalıştı ki, kendi çevresinden bile söz konusu konsolidasyon hamlesine “dur” diyenler çıktı. Kosova’nın kötü yönetiminin üstü artık bu tarz konsolidasyon hamleleriyle kapatılamayacak kadar ortaya çıkmış durumda.
Kosova: Yolsuzluk, Yoksulluk, İşsizlik Cenneti
Yedi sene önce tartışmalı bir biçimde, oldu-bittiye getirilerek bağımsızlığını ilan eden Kosova Avrupa’nın en kötü yönetilen ülkesi durumunda. Nüfusun %30 fakirlik sınırının altında yaşıyor. Nüfusun %10’u ise açlık sınırının altında yaşıyor. İşsizlik %45 dolaylarında fakat 24 yaş altı için bu oran %60’lara varıyor.
Kosova ekonomisini bir süredir ülkedeki uluslararası kuruluşların varlığı ayakta tutuyordu.Uluslararası örgütler 2012 yılında Kosova’nın artık uluslararası korumaya ihtiyacının olmadığına karar verdiler ve bir iki büro dışında Kosova’yı terk ettiler. Yaklaşık iki milyonluk bir ülke için önemli bir gelir kaynağı ülkeyi terk edince iktisadî sıkıntılar daha da büyüdü.
Yurtdışındaki gurbetçiler Kosovalılar için en önemli “gelir kaynağı”. Her dört Kosovalıdan biri yurtdışında ve bu her aileden bir kişinin yurtdışından ailesine destek olduğunu gösteriyor.
Kosova’dan kaçış
Her ne kadar “gurbetçilik” Kosovalılar için bir umut olsa da, yurtdışında çalışmak da eskisi kadar kolay değil. İltica etmek Kosovalıların Batı Avrupa’ya, özellikle de Almanya’ya kapağı atmak için başvurdukları en önemli yol. Fakat bu yolun da ne kadar geçerli olduğu tartışma konusu. Sırbistan’ın 1999 yılındaki NATO bombardımanından sonra Kosova’dan çekilmesinden bu yana 16 sene geçti ve Batı Avrupa Kosova’da insan haklarının ihlal edildiğine dair bir bulgunun olmadığına karar vermiş durumda. Nitekim iltica başvurularının %99,7’si reddediliyor. Bu arada şunu da belirtelim: AB ülkelerinde Suriyeli vatandaşlardan sonra en çok iltica talebi Kosova vatandaşlarından geliyor.
Geçtiğimiz Aralık ayında Almanya’nın iltica talebi başvurularını daha kolay kabul etmeye başladığı şeklinde bir dedikodu yayılmaya başlayınca, birden bire bir hareketlilik oldu ve iki ay içinde 50.000 Kosovalı ülkeyi terk etti. Her akşam Priştina otobüs terminalinden onlarca otobüs Batı Avrupa’ya doğru yola çıkıyor. Küçük bir ülke için, özellikle de ülkeden kaçanların çoğunun genç erkekler, yani iktisadî anlamda en etkin grubu oluşturduğunu düşünürsek çok önemli bir kayıp ama Kosova, kendi gençlerine hiçbir şey vaat edemiyor.
Mafya Cennetinde Umutsuzluk
İşsizliğe ve iş bulabilseler bile fakirliğe mahkûm olan gençler için Kosova’da tek çare “organize işler”. Kosova bir mafya cenneti olarak biliniyor. Hatta Kosova “mafya ülkesi” olarak biliniyor. Kısa bir süre öncesine kadar başbakan olan ama son seçimlerden sonra hükümet kurmayı beceremediği için başbakan yardımcılığı ve dışişleri bakanlığını kabul eden Haşim Taçi’nin ismi aynı zamanda organ kaçakçılığı olaylarında da geçiyor. Eski UÇK’lı Haşim Taçi’nin mafya ile ilişki kurmakta, hatta mafyanın önemli bir aktörü olduğu konusunda çoğu Kosovalının şüphesi yok.
Kosovalılar artık bunaldı
Her ne kadar milliyetçi hezeyanlarla şimdiye değin Haşim Taçi’nin arkasında yer almış olsalar da, bağımsızlıktan bu yana geçen yedi yılda hiçbir şeyin değişmediğini, hiçbir şeyin iyiye gitmediğini, bilakis hayatın her alanda daha da zorlaştığını gören Kosovalılar da artık usanmış durumda.
Bu usanç, 26 Ocak’ta öfkeye dönüştü.
26 Ocak’ta ne oldu?
Haşim Taçi, bir başka konsolidasyon hamlesi yapıp hukukî olarak hem Sırbistan hem de Kosova’ya ait olduğu için işletilemeyen Mitrovica’daki Trepça madenini millileştirmek istedi. Muhtemelen uluslararası hukuk çerçevesi içinde bunu yapamayacağını tahmin ediyordu fakat gençlerin akın akın kaçtığı Kosova’da kendi elini kolunu bağlayan koşulların uluslararası kuruluşlar ve Sırbistan’ın uzlaşmaz tavrından kaynaklandığını gösterme gayretindeydi. Olmadı.
Halk hareketlerine imtina ile yaklaşan, halk hareketlerini önemseyenleri ise goygoyculukla, barikatçılıkla suçlamayı tercih eden bazı kaynakların “Kosova’da kamulaştırma talebine polis saldırısı” olarak yansıttığı olaylar asıl olarak Haşim Taçi’nin bu hamlesine karşı gerçekleştirilmiş bir eylemdi. Kamulaştırma talebiyle falan bir alakası yoktu. Gösterilere polis müdahale etti. Onlarca kişi yaralandı ama olaylar geçen sene Bosna’da olduğu kadar büyümedi.
Bağımsız Kosova!
Kosova 17 Şubat’ta, bağımsızlığını ilan edişinin yedinci yıldönümüne buruk girdi. Gençlerin akın akın kaçtığı Kosova’da bağımsızlığa dair kutlanacak pek de bir şey yok zaten. Kosovalıları bıktıran ise ne işsizlik, ne de yoksulluk. Kosovalılar ne mevcut siyasî sistemle gün yüzüne çıkacaklarına dair ne de bu sisteme alternatif bir siyasi hareketin ortaya çıkabileceğine dair bir umutları var. Kosovalıları bıktırtan tam da bu.
Bunun bilincinde olan Haşim Taçi siyasette en iyi bildiği işi yapmaya devam ediyor. Son numarası ise “soykırım” iddiası oldu.
Haşim Taçi: Kosova Soykırımı
Şaşırtıcı olmayacak bir biçimde, Taçi’nin bu iddiasını sahip çıkan Anadolu Ajansı oldu. Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte Taçi Sırbistan’ın Kosova’da bir soykırım yaptığını, buna dair delillerinin olduğunu ve tüm Dünya’nın da bunu bildiğini iddia etti ve bunun için Uluslararası Adalet Divanı’na başvuracaklarını söyledi.
Fakat Uluslararası Asaket Divanı’nın Kosova’daki çalışma grbunda bulunan Vjosa Osmani böyle bir başvurunun mümkün olamayacağını belirtiyor. BM üyesi olmayan Kosova’nın böyle bir başvuru hakkının olmadığını belirtiyor. Priştina’daki İnsani Hukuk Merkezi’nden Bekim Blakaj ise böyle bir şey hukuki olarak mümkün olsa bile elde somut deliller olmadan, “one minute” tarzı bir çıkışla yapılacak böyle bir başvurunun zaman ve para kaybına yol açacağını öngörüyor.
Kosovalılar da artık bu girişimin Haşim Taçi’nin kamuoyu çalışmasının bir parçası olduğunu anlamış durumdalar.
Fakat Haşim Taçi iddialarından vazgeçer mi bilinmez.
17 Şubat’ta bağımsızlık kutlamalarının sönük geçmesine, hatta çoğu yerde yapılmamasına morali bozulan Taçi, soluğu Ankara’da aldı. Ustayla bir görüşme yaptı ve şimdi dersini iyi çalışmış bir öğrenci edasıyla yeni bir “one minute” çıkışı yapma telaşında.