Hayır, hayır demektir!
Gerçek, ikna edici görünemeyecek kadar basit aslında: Solun sözü ve gücüyle bütünleşen bir halkı hiçbir şebeke yenemez.
Bir haftayı geride bırakmak üzere olan Rusya-Ukrayna savaşı konusunda söylenmedik ne kalmış olabilir?
NATO’nun genişleme stratejisi, Ukrayna’nın ABD kampının ileri karakolu olma hevesi, Rusya’nın kendi nüfuz alanını kontrol altına almak için tertiplediği hamleler, Almanya başta olmak üzere Avrupa kapitalizminin finansal kazanç hayalleri; bu liste hayli uzatılabilir.
Haliyle, zaten söylenmiş ve söylenmeye de devam edecek olan sözleri tekrarlamaktan kaçınabiliriz.
O halde?
O halde, Rusya-Ukrayna savaşına dair ve bu savaş vesilesiyle solu tekrar hatırlatmak, solun evrensel ilkelerinin altını çizmek, soldan yükselen itiraz ve direniş kararlılığını güçlendirmek gerekir.
Zira, bir anda gizlilikten sıyrılıp küresel bir şebeke formunu kazanan liberal kalem erbabının yazdıklarına ve söylediklerine baktığımızda, solu paralize ederek etkisizleştirmek, sonra da kendi kampına eklemleyip NATO misyonuna asker yazdırmak isteyenlerin bolluğuyla karşılaşıyoruz.
***
Birçokları bu girişime bakıp “olmayacak duaya amin” diye düşünebilir. Gerçekten de son 70 yıllık tarih boyunca açık bir NATO karşıtlığı sergileyen, hem küresel hem de ülkesel ölçekte ABD emperyalizminin müdahaleleriyle mücadele eden, iç savaşlarla halkların birbirine düşürülmesine ve dış müdahalelerle ülkelerin köleleştirilmesine karşı direnen bir soldan şimdi şıp diye NATO destekçiliği beklemek iyimserliğin de ötesinde ahmakça bir hayal.
O zaman neden?
Neden sol NATO’nun arkasına dizilmediği için Rusculukla, Putincilikle, Avrasyacılıkla, diktatörlüklere biat etmekle, Ukrayna halkına sırt çevirmekle; söz sahibinin meşrebine göre buraya eklenmesi muhtemel daha bilumum kabahatle damgalanıyor?
Yanıt, ikna edici görünmeyecek kadar basit aslında: Solu teslim alan, halkı teslim alır çünkü.
Solu korkutur, solun ülke topraklarına kök salmış damarlarını kurutur, soldan yayılan kararlılığı sustururlarsa, halkın aklında ve vicdanında akın edecekleri bir boşluk bulacaklarını ve bu boşlukta rahatça tepineceklerini biliyorlar.
Şimdiye kadar bu korkutma, kurutma ve susturma hamlesi sökmedi; sol, üzerine çullanan ağır baskıya, bir sağanak gibi gelen dayatmaya karşı durabildi; sözünü söyledi, gücünü gösterdi.
Ama solun dik durabilmesi artık ustalaştığımız bir savunma hamlesi olmakla birlikte, yeterli değil elbette. Ne zaman ki, solun sözü ve gücü kendisini aşar ve halkla bütünleşirse o zaman oyun da kurallar da taraflar da değişir.
Gerçek, ikna edici görünemeyecek kadar basit aslında: Solun sözü ve gücüyle bütünleşen bir halkı hiçbir şebeke yenemez.
***
Bir haftadır sola musallat olan “ısrarlı takip” karşısında her birimizin zaman zaman şu soruyu sorduğumuz olmuştur: “Bunun nesini anlamıyorlar?”
Değil mi ki, sol halklar arasında barışın ve kardeşliğin tesis edilmesini evrensel bir ilke olarak benimsemiştir; NATO ve ABD öncülüğündeki emperyalist sistemin dünyaya kan ve yoksulluk dışında hiçbir hayrı olmadığını söylemiştir; Sovyet halklarının emeğiyle yaratılmış bir ülkenin tüm mirasını yağmalayan Rus oligarkları ile onların sözcüsü Putin’in saldırgan ve işgalci hamlelerini lanetlemiştir; Ukrayna’daki iktidarın kendi halkına saldıran bir neo-nazi güruhu ile bütünleştiğini ve ülkede terör estirdiğini dile getirmiştir; değil mi ki, bu gerilimin ve savaşın tek kaybedeninin Ukrayna ve Rusya halkları olduğunu, olacağını anlatmaktan solun dilinde tüy bitmiştir…
Gerçekten de “bunun nesini anlamıyorlar?”
Aslında anlıyorlar, biliyorlar; ama, yukarıda da değindiğimiz gibi, bir kale misali bu akının karşısına dikilen solu yıkıp geçmeden kendi savaşlarını halk nezdinde kazanamayacaklarını da biliyorlar. Bu o denli yaşamsal bir gereklilik ki, zorlayarak, dayatarak, utandırarak, şantaj yaparak, yani bir “ısrarlı takibin” tüm girişimlerini sergileyerek solu hizaya çekmeye gayret ediyorlar.
Nafile de olsa sonuçta bu bir misyon. Herkes üstlendiği görevin hakkını vermeye çalışacak elbette. Televizyon kanalları, yandaş gazete manşetleri, sipariş köşe yazıları görev aşkıyla bülbül gibi şakıyan, jeopolitik lügatını parçalaya parçalaya savaş şakşakçılığı yapan, kan ter içinde sola solculuk anlatan personelle dolu.
Sol da kendi görevinin hakkını verecek elbette.
Yerkürenin her yerinde halkların ümüğüne çöküp emekçilerin kanını cork cork emen egemenlere, ırk, ulus, din, renk gözetmeden direnecek.
Dünyada barış, halklar arasında kardeşlik için sesini yükseltecek.
Savaşa, emperyalizme, işgale hayır diyecek.
“Israrlı takip”te diretenleri de boş geçmeyecek: “Hayır, hayır demektir!” diyecek.