Türkiye sol-sosyalist hareketinin, önemli bir siyasal-örgütsel hamlesi olduğunu söylediğimiz Birleşik Haziran Hareketi'nin (BHH) en önemli eksikliği nedir?
Birçoğumuza göre henüz yola yeni çıktık ve yürüyüşe böylesi bir soruyla başlamak yerine, istim üstünde olmak, politik olanakları, mücadeleyi öne çıkarmak ve geliştirici değerlendirmelerde bulunmak daha anlamlıdır.
Ancak bu soru, “sorulamazlık güvencesi” altına da gizlenmiş değil. Üstelik hem soruyu sorup, hem de kendince cevabını verenlerin sayısı da az değil.
Haziran Hareketi bileşeni olmayan politik kişi yahut örgütlerin, bu birlikteliğe dair yaptıkları tartışmalarda soruya verdiği yanıtın, -dikkate alınır ölçüde- Kürt dinamiğine ilişkin olduğu göze çarpıyor.
Bu tip yanıtlara (saptamalara) göre, BHH'nin en büyük eksikliği “Kürt hareketini kapsamamış olmak”tır. Bununla birlikte “HDP'ye karşı kurulmuş olması” benzeri iddialar da, BHH'nin kusuru veya eleştirilmesi gereken noktalar olarak öne çıkarılmaktadır.
Yapılan değerlendirmeler ekseninde hemen akla gelen bazı sorular ise şunlardır: Bir, Haziran Hareketi Kürt Siyasal Hareketi'ni (HDP ile KSH'yi yazıda özdeş sayıyoruz) kapsayabilir mi? İki, tersi olabilir mi? Üç, BHH'nin varlığı ve başarısı Kürt özgürlükçülüğü için bir avantaj anlamına gelir mi?
Mevcut siyasal veriler ölçeğinde -bize göre- (kesin bir yargıyla); bu sorulardan ilk ikisinin cevabı “hayır”, üçüncünün cevabı ise “evet”tir.
*****
BHH ve KSH, örneğin programatik-politik konumu, düşman (tehdit) algısı veya ittifak anlayışı söz konusu olduğunda, anlaşılacak açıklıkla farklı olan iki ayrı siyasi öznedir.
BHH çıkışının, -en azından fikir olarak- neşet ettiği (ilham aldığı) toplumsal-siyasal olgu Haziran İsyanı'dır. Bu olgu ise, özgürlükçü karakteri baskın, solda duran ve AKP faşizmine karşı direnişle mayalanarak politize olmuş, ayrıca bu partiyi hedefe koymuş olma özelliğine sahiptir.
Dolayısıyla, BHH öngörüsel olarak AKP karşıtlığıyla sınırlanamayacak olsa da, güncel politik odaklanması AKP iktidarının devrilmesi ve baskı altına alınarak dönüştürülmeye çalışılan toplumsal yapıyı özgürleştirmek, sosyalist bir iktidarın yolunu açmak yönündedir. AKP ile ilişkisi kısaca “düşmanlık” kelimesiyle özetlenebilir. AKP'yle herhangi bir politik ittifak kurgusu, söz konusu bile olamaz.
Kürt hareketi için ise, kendi yaptığı açıklamalardan da yeterince anlaşılacağı üzere, AKP'nin devrilmesi şu an “istenmeyen durum”dur. HDP tarafından yapılan birçok değerlendirmede, AKP ile kurulan bağın mecburen olduğu ve barışı sağlamak için bu parti ve liderleriyle yapıcı diyalog geliştirme gerekliliği vurgulanmıştır. Niyet ne olursa olsun bu bir verili durumdur.
Özetlersek, KSH AKP'nin muhatabı ve yer yer işbirlikçisi iken, Haziran Hareketi koşulsuz düşmanıdır.
Ayrıca, BHH dinselleşmeye ve emperyalizme karşı duran ve Türkiye emekçi sınıflarının (Kürt-Türk emekçilerin) çıkarlarını mücadelesine başat etmiş olanların bir bileşimidir. Buna karşın, “konjonktür belirlenimli” KSH'nin, emperyalist devletler ve dinci gericilikten faydalanmaya (ortaklık sağlamaya) çalışması ve Kürt ulusal çıkarlarını merkeze koyması gibi örnekler de basit ayrımlara tekabül etmez ve iki siyasal dinamiğin türdeş olmadıklarının belgisi olarak görülebilir.
Kısaca; BHH'nin HDP ile “benzer” olmadığını ancak HDP'ye değil AKP düzenine karşı kurulduğunu söylemek daha yaraşır ve gerçekçidir. Öte yandan, KSH örgütsel büyüklüğüne ve tabanının politik gelişkinliğine rağmen BHH'yi kapsayacak bir programatik yapıya ve stratejik konuma sahip olmadığı gibi, BHH'nin KSH'yi kapsayacak biçimde esnemesi de varoluş gerekçelerine aykırıdır. Bu tespit elbette, iki öznenin de mevcut siyasi-örgütsel pozisyonuna binaen yapılabilir.
*****
Diğer konu, yani Haziran Hareketi'nin varlığının ve olası başarısının Kürt özgürlükçülüğüne sağlayacağı pozitif katkı ne demektir? Başka bir ifadeyle; BHH ve KSH'nin karşılıklı etkileşiminden kasıt ne olabilir?
Türkiye sosyalistleri ve Kürt özgürlükçülüğü (solculuğu, ilericiliği, ayrılıkçılığı) arasındaki siyasi-örgütsel ilişkiyi, Birinci TİP ile başlatıp -mümkün olduğunca sade biçimde- iki döneme tasnif edebiliriz.
Birinci dönem, Kürt özgürlükçülüğünün, sosyalizm teknesinde bağımsızlıkçı hamurunu mayaladığı yılları kapsar. Bu dönem 1990 (Halkın Emek Partisi kuruluşu) ve 1995 (PKK 5. Kongre ile Emek Barış Özgürlük Bloku) uğrakları gözetilerek 1999'da Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesine kadar uzatılabilir.
İkinci dönem ise ilkinin aksine, Kürt özgürlükçülüğünün teknesinde sosyalizm hamurunu mayalamaya çabalayan bir sol hareket söz konusudur. (Bazı sol öznelerin bağımsız duruşunu koruduğu doğrudur ancak KSH'nin politik-örgütsel ağırlığı, çoğu durumda önemsenmiştir.)
İkinci dönemde özneler arasındaki ilişki, birinci dönemden farklı olarak iki ayrı (eşit) siyasal dinamiğin “mücadele ortaklığı” değil, KSH'nin baskın unsur olduğu bir “örgütsel tekleşme arayışı” biçiminde yaşanmıştır.
Toparlayalım; bize göre, 1999'da Öcalan'la başlayan ikinci dönem, sosyalist hareket açısından 2013 Haziranı itibariyle kesin olarak sonlanmalıdır.
İsyan'la birlikte, sosyalist hareketin mücadelesinin yeni bir evreye geçtiği ve BHH'nin ortaya çıkışının da bu söylenenin önemli göstergelerinden biri olduğu açıktır. Kürt hareketi açısından ise, Rojava ve diğer bölgesel gelişmeler yeni bir dönemi başlatmış ve Türkiye'deki sınıf mücadelesiyle olan mesafeyi büyütmüştür.
Bu söylediğimiz, kuşkusuz KSH ile bağların tamamen koparılmasına değil, üçüncü dönemin başlatılması, yeni bir ilişki (ittifak) anlayışının geliştirilmesi olanağına da işaret etmektedir.
Sol-sosyalist hareketin, Türkiye siyasetinde etkili olabileceği ve toplumsal muhalefet dinamiklerine önderlik ederek öne çıkabileceği yeni bir dönemi başlatması, Kürt özgürlükçülüğü açısından da önemli ve değerli olmalıdır.
Çünkü;
Yaşanan bir çok deneyim göstermiştir ki, Türkiye'de ve bölgede Kürt yoksullarının çıkarlarının savunulmasında ve Kürt düşmanlığının karşısında KSH'nin dayanağı (dostu) AKP ve türevleri değil, sol hareket ve sol düşüncedir. Türkiye siyasetinde etkili olabilen bir sol-sosyalist hareket, toplumdaki Kürt düşmanlığını durduracak ve KSH'nin Türkiye'ye de seslenebilmesinin kanallarını oluşturacak yegane güçtür.
İki örnek verelim: Birincisi, Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanlığı seçimindeki başarısını Kürt olması veya genç olmasından ziyade, AKP karşıtı ve sol bir duruş göstermesine borçludur.
İkincisi, Kobane direnişinde, Türkiye sosyalistleri direnişin gericilik karşıtı ve yurtsever karakterine sahip çıkıp mızrağı AKP'ye çevirerek, devletin Kürt düşmanlığını kışkırtmasına karşı duruşu da güçlendirmiştir. Sol güçlendikçe, Türk faşistlerinin Kürt yurtseverlerine karşı sokağa döküldüğünde halktan destek bulmasını da engelleyecektir.
Özetle, KSH solculaştığında Türkiye'deki desteğini artırdığı gibi, sol Türkiye'de güçlendiğinde de Kürt özgürlükçülüğünün önü açılmaktadır.
Bununla birlikte, yazının başında da bahsettiğimiz nedenlerle; böyle bir dönemde sol-sosyalist hareket, KSH'nin etkisi altında kalarak veya yaptığının aynısını yaparak değil, ülkenin her yerinde, özellikle KSH'nin kabul edilebilirliğinin sınırlı olduğu alanlarda (batıda) bağımsız örgütlenmesini güçlendirerek yol alabilir.
Kürdistan coğrafyası “birinci dönem”de edindiği ilerici-sol birikimi önemli oranda korumaktadır ve bu birikim Kürt özgürlükçlüğünün en büyük zenginliğidir. Türkiye sosyalist hareketi ise bir yandan ülkenin tamamında bu birikimi güçlendirmeye çalışıp, diğer yandan Kürdistan'da ilerici-sol değerlere dönük gerici-emperyalist müdahalelere karşı durarak, Kürt özgürlükçülüğünü de sahiplenmektedir.
KSH'nin de bu gerçeğin farkında olup, sosyalist hareketin bağımsız politik-örgütsel adımlarını kendisine muarız değil, başarılı olması istenen devrimci çıkışlar olarak görmesi, her şey bir yana öncelikle kendi yararınadır.