Kürt siyasal hareketinin, yakın dönemde devletle kurduğu ilişki, ülke-bölge siyasetindeki rolü ve etkisi söz konusu olduğunda, AKP iktidarı döneminde gerçekleşmiş iki siyasal olgu özellikle önemlidir.
Bunlardan birincisi, Irak'ın 2003 yılında ABD ve emperyalist blok tarafından işgal edilmesidir. Diğeri ise, 2007 ve sonrasında yapılan genel, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerindeKürt hareketini temsil eden parti ve adayların yükselen bir grafikle seçimlerden başarılı çıkmasıdır.
Irak'ın işgal edilmesi, Irak Kürdistanı'nın kuruluş koşullarını güçlendirdiği gibi, PKK'nin askeri olanaklarını ve hareket kabiliyetini de önemli ölçüde artırmış, devletle muhatap olma iddiası ve bölgesel statü kazanma arayışında yeni bir eşiğin aşılması anlamına gelmişti. Öcalan'ın 1999'da geliştirdiği “demokratik cumhuriyet” paradigmasının, Irak işgalinden sonra revize edilmesi ve “demokratik konfederalizm” adını alması da (2005) bu değişimin önemli göstergelerinden biri olmuştu.
Daha az önemli olmayan diğer olgu; Kürt hareketinin devlet tarafından sürekli biçimde illegalize edilerek düzen dışına itilen legal kolunun, parlamentoda ve yerel yönetimlerde kurumsal (resmi) bir güce dönüşmesini sağlayan seçim sonuçlarıydı...
Şimdi bunları tekrar yazmamızın nedeni ise şu: Rojava'da PKK çizgisinde bir Kürt otoritesinin oluşması ve bu yapının devletleşmeye yönelmesi, önemli üçüncü olgu olarak önceki örneklerin aşıldığı yeni bir dönemi de başlattı. Kürt hareketinin AKP'yle kurduğu ilişki ve bölgesel siyaset düzlemi konu olduğunda kendisine biçtiği misyon, bu yeni dönemin referanslarıyla belirlenmeye de başladı. Seçim ve demokratik özerklik başlıklarında yürüyen tartışmalar, PKK'nin çıtayı yükseltmek zorunda olduğunu ve yeni dönemde AKP ile eşit düzlemde ilişki kuracağı bir konumun gerisine düşerse inisiyatif ve güç kaybedeceğine işaret ediyor.
Dolayısıyla, Kürt hareketinin önümüzdeki süreçte stratejisi, politik yönelimleri ve örneğin ittifak anlayışı da bu yeni dönemin ölçütleriyle biçimlenecektir...
Ve bu nedenle, 2015 Genel Seçimleri ve HDP'nin bu seçimdeki hedefi, yapılan tartışmalar ve sosyalist örgütlere dönük ittifak çağrısı da, ancak Kürt siyasetinin yeni döneminin parametreleriyle değerlendirildiğinde doğru anlaşılabilir.
*****
Öyleyse devam etmekte ve açık yazmakta sakınca yok:
PKK'nin Kandil'de bulunan liderleri tarafından geçtiğimiz hafta boyunca yapılan açıklamalarda vurgulanan; HDP'nin seçime parti olarak katılarak barajı aşması gerekliliği, esas olarak AKP diktatoryasını alaşağı etmek değil, Kürt hareketini daha güçlü bir biçimde AKP'nin karşısına çıkarmak hedefiyle dile getirilmiştir. Ve bu durumda; HDP'nin geniş bir sol ittifakla tekleşip seçime katılarak barajı aşıp aşamayacağı bir yana, “barajı aşmak” her ne kadar Kürt ulusal çıkarları belirlenimli siyasi akıl için önemli olsa da, AKP düzeninin yıkılması için bir avantaj olup olmadığının hayli tartışmalı olduğunu da söylemek gerekir.
Kapitalist düzende seçimler söz konusu olduğunda, sosyalistler açısından bazı ilkesel yaklaşımlar olduğu açıktır. Örneğin, sömürü düzeninin devamına hizmet eden, faşist, şeriatçı bir burjuva partisiyle işbirliği yapmamak bunlardan biridir.
Ancak son tahlilde, sosyalistlere göre seçimler; kimi ilkelere dayansa da taktiksel yönü baskın netameli bir meseledir. Sosyalist mücadeleler tarihinden -özellikle Bolşeviklerin tarihinden- bu yönde birçok örnek verilebilir.
Bu durumu da dikkate alarak bugün için; siyasal mücadelesinin merkezine AKP düzenini yıkmayı ve yeni bir cumhuriyeti kurmayı koymuş ve bu saikle topluma seslenen bir sosyalist öznenin, taktik düzeyde ittifak anlayışı da ancak bu hedefle ilişkili olarak oluşmalıdır.
Kürt hareketinin bu hedefle bağı ise net değildir ve Kürt ulusal çıkarlarına göre şekillenmekte, değişikliğe uğramaktadır...
Yani, bugün AKP'ye karşı seçim birliği çağrısı yapan Kürt hareketi, seçimden hemen sonra bu partiyle “zorunlu” ilişkisini yürütmeye devam edip, daha önce Haziran İsyanı ve başka örneklerde yaşandığı gibi AKP'nin devrilmesinden ve “çözüm istemeyen güçler”in iktidar olmasından çekinerek tutum alabilir. Açıkçası, büyük olasılıkla olacak olan da budur...
Kandil'deki PKK liderleri tarafından yapılan açıklamalarda, AKP'nin seçimi kazanması durumunda diktatoryasını ve Kürt düşmanlığını artırma olasılığının öne çıkarılması, bu nedenle HDP'nin barajı aşması gerektiğinin tespit edilmesi fakat sonraki süreçte Kürt sorununun çözümü dışında yürütülecek mücadele ile ilgili bir açık değerlendirme yapılmamasının nedeni de böyle okunabilir.
Duran Kalkan'ın “ittifak yapılsın” çağrısı şüphesiz ki samimi bir çağrıdır ancak bize göreasıl samimiyet, AKP düzenini yıkıp yerine yeni bir cumhuriyet koymak hedefine gösterilen bağlılık ve mücadele kararlılığıyla test edilmelidir.
Bu durumda bütün yollar Birleşik Haziran Hareketi'ne çıkar...
Haziran Hareketi, örgütsel gücü ve mevcut siyasi etkisinin ötesinde, AKP karanlığına karşı duruşun ve özgür bir gelecek umudunun en yalın ve kapsayıcı ifadesidir. Bu nedenle önümüzdeki seçimde herhangi bir ittifakın gerekçesi ve programı da bu anlayışa uygun olarak oluşturulmalı; Haziran Hareketi'nin ortaya koyacağı yaklaşım bir süre önce “HDP Beyoğlu'ndaki marjinallerden kurtulmalı” diyen Cemil Bayık'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada söylediği gibi, “Devletten, iktidardan, AKP’den rahatsız olan bütün muhalif kesimlerin, bütün küskünlerin, bütün arayış içinde olanların bir ittifaka çekilmesi”nin temel belirleyeni olmalıdır...