Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun çağrısıyla yapılan ve Halkın Türkiye Komünist Partisi'nin de desteklediği "Saltanata Son Ver" yürüyüşüne katılmak üzere dün İzmir'deydik.
Başka kentlerdeki arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler ve gözlemler de İzmir'deki gözlemlerimizle tutarlılık arz ediyor:
- 2012 yılında geçici olarak yaşadığımız, "AKP'nin yenilmezliği" düşüncesi bir kez daha önemli bir kesimi hareketsiz kılmış durumda...
- AKP bu geçici rahatlığını üç şeye borçlu: Toplumsal mücadelelere karşı zor aygıtını kullanmaktan çekinmemesi, Cemaat'le mücadelesini kendi tabanı açısından bir konsolidasyon aracı haline getirebilmesi ve Kürt hareketinin tarihsel sorunlarını değerlendirerek izlediği "sert müzakerecilik" çizgisi.
- Özellikle İşçi Partisi ve çevresinin, Sözcü gazetesinin, Soner Yalçın gibi kimi köşe yazarlarının Kürt hareketini ve Gülen Cemaati'ni hedef tahtasına oturtması, toplumsal tepkinin hedefinin saptırılmasında AKP'ye çok yardımcı oldu. Erdoğan bu zevata ne kadar teşekkür etse azdır.
Yukarıda da belirttiğim gibi, bunlar yalnızca İzmir'e ilişkin ve yalnızca bir günlük gözlemler değil...
Öte yandan, İleri haber sitesinin ve arkasındaki siyasi iradenin müdahalesinin etkisini kesinlikle göz ardı etmemek gerekiyor. Özellikle son birkaç günde, sol-sosyalist cenahta başlayan "Yeni Bir Cumhuriyet" tartışması çok önemli. "Cumhuriyet"le sağlıklı bir ilişki kurmak Türkiye sosyalist hareketinin geleceği ve toplumsallaşması bakımından büyük bir değer taşıyor. Kobane'de IŞİD saldırganlığına "hayır" diyen sosyalistlerin, cumhuriyetin geleceğine ilişkin tartışmalara dahil olması ve bu iki işi siyasi düzleme de taşıyabilecek bir cesaret sergilemesi basit bir iş değildi.
Bu meselede en ciddi eksikliğimizin ideolojik planda verilecek kavga olduğunu belirtip geçelim...
Dün İzmir, İstanbul ve Ankara'da yapılan "Saltanata Son Ver" yürüyüşlerinin doğal olarak en önemli gündemlerinden biri de Ermenek'te yaşanan maden kazasıydı. Ve sanırım, FKF'nin çağrıcısı olduğu eylemler dışında, dün yapılan yürüyüş ve etkinliklerde işçi cinayeti pek gündeme gelmedi. Bunun, yukarıda maddeler halinde saydığımız sorunlarla ilgisi olduğu muhakkak.
Başlıkta "sorumluluğumuz" dedik, oradan devam edelim.
Evet sosyalist hareket büyük bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıya.
Yukarıda da belirttiğim gibi, bunlar yalnızca İzmir'e ilişkin ve yalnızca bir günlük gözlemler değil...
Öte yandan, İleri haber sitesinin ve arkasındaki siyasi iradenin müdahalesinin etkisini kesinlikle göz ardı etmemek gerekiyor. Özellikle son birkaç günde, sol-sosyalist cenahta başlayan "Yeni Bir Cumhuriyet" tartışması çok önemli. "Cumhuriyet"le sağlıklı bir ilişki kurmak Türkiye sosyalist hareketinin geleceği ve toplumsallaşması bakımından büyük bir değer taşıyor. Kobane'de IŞİD saldırganlığına "hayır" diyen sosyalistlerin, cumhuriyetin geleceğine ilişkin tartışmalara dahil olması ve bu iki işi siyasi düzleme de taşıyabilecek bir cesaret sergilemesi basit bir iş değildi.
Bu meselede en ciddi eksikliğimizin ideolojik planda verilecek kavga olduğunu belirtip geçelim...
Dün İzmir, İstanbul ve Ankara'da yapılan "Saltanata Son Ver" yürüyüşlerinin doğal olarak en önemli gündemlerinden biri de Ermenek'te yaşanan maden kazasıydı. Ve sanırım, FKF'nin çağrıcısı olduğu eylemler dışında, dün yapılan yürüyüş ve etkinliklerde işçi cinayeti pek gündeme gelmedi. Bunun, yukarıda maddeler halinde saydığımız sorunlarla ilgisi olduğu muhakkak.
Başlıkta "sorumluluğumuz" dedik, oradan devam edelim.
Evet sosyalist hareket büyük bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıya.
AKP'nin Ermenek'te boğduğu maden işçisine karşı bir sorumluluğumuz var.
Cumhuriyetle sağlıklı bir ilişki kurabilen, aydınlanma mücadelesinin temsil etme iddiasında olan, Türk ve Kürt emekçilerinin eşitlik ve özgürlük temelinde birliğinin vazgeçilmez olduğunu bilen ve yurtsever karaktere sahip Türkiye sosyalist hareketinin gerçek bir siyasi güç haline gelmesi, sınıfı örgütleme becerisine bağlı.
Maden, inşaat ve hizmet sektörlerinde kuralsız ve güvencesiz çalışmaya zorlanan; her gün şantiyelerde, madenlerde, tersanelerde ya da AVM'lerde yitirdiğimiz emekçileri kim temsil edecek? Onların haklarını, çıkarlarını kim savunacak? Onlar için adaleti kim sağlayacak?
İşte bu sorular cevabını arıyor..
Sosyalistler ve komünistler önümüzdeki dönemde en çok bu sorumluluk üzerine düşünmelidir. Kuralsızlık ve güvencesizliğin ölüme ittiği işçilerin ve yakın gelecekte bu tehditle yüz yüze gelmesi mümkün olan emekçilerin "kuralları ben koyuyorum" diyebilmesi için...
Cumhuriyetle sağlıklı bir ilişki kurabilen, aydınlanma mücadelesinin temsil etme iddiasında olan, Türk ve Kürt emekçilerinin eşitlik ve özgürlük temelinde birliğinin vazgeçilmez olduğunu bilen ve yurtsever karaktere sahip Türkiye sosyalist hareketinin gerçek bir siyasi güç haline gelmesi, sınıfı örgütleme becerisine bağlı.
Maden, inşaat ve hizmet sektörlerinde kuralsız ve güvencesiz çalışmaya zorlanan; her gün şantiyelerde, madenlerde, tersanelerde ya da AVM'lerde yitirdiğimiz emekçileri kim temsil edecek? Onların haklarını, çıkarlarını kim savunacak? Onlar için adaleti kim sağlayacak?
İşte bu sorular cevabını arıyor..
Sosyalistler ve komünistler önümüzdeki dönemde en çok bu sorumluluk üzerine düşünmelidir. Kuralsızlık ve güvencesizliğin ölüme ittiği işçilerin ve yakın gelecekte bu tehditle yüz yüze gelmesi mümkün olan emekçilerin "kuralları ben koyuyorum" diyebilmesi için...
İşçinin insanca yaşayabilmesi için...