Ağrı’nın Diyadin ilçesinde yaşananlar hatırlanıyor. PKK ile asker arasındaki çatışma, araya sivil halkın girmesi ve yaralı askerleri bölgeden uzaklaştırmasıyla büyük bir provokasyona dönüşmeden bitmişti.
Ve böylece AKP’nin seçim sürecinde büyük ve kanlı provokasyonlara başvuracağı, bu yolla hem gündemi belirleyip hem de HDP’nin baraj altında kalmasını sağlayacağı görüldü.
AKP’nin provokasyon planlarını açığa vuran sadece Diyadin’deki çatışma değildi. Örneğin askerlerin son derece tehlikeli bir operasyona hiçbir tedbir alınmadan gönderilmesi, askerlerin ölmelerinin istendiğini düşündürüyordu. Aynı anlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın miting alanından çatışmayı canlı yayında aktarması da AKP’nin birkaç askerin ölümünü eli kulağında beklediğini gösteriyordu.
Hatta olayın bir provokasyon olduğu açığa çıktıktan sonra herkesin suçu başkasına yıkmaya çalışması bile, suç üstü yakalandıklarının itirafı gibiydi.
Nitekim olmadı, provokasyon tutmadı.
Tabi, şimdilik.
AKP’nin ve Erdoğan’ın seçim sürecini olabildiğince kriminalize etmeye çalışacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.
Bir kere, siyasetin olağan dönemlerinin aksine, silahlı çatışma ve ölüm haberlerinin art arda geldiği bir ülkede iktidarın baskı politikaları fütursuzca hayata geçirilebilecektir. Örneğin Meclis’ten geçirilmiş olan İç Güvenlik Yasası’nın eksiksiz uygulanması için gerekli ortam, her şehre bir asker cenazesi göndererek ve bölgede şiddet ve çatışma olaylarını yükselterek yaratılacaktır.
Dahası, CHP ve HDP’nin seçim bildirgelerinin ve söylemlerinin yarattığı siyasal atmosfer de bu çatışma ortamında dağılacaktır.
Görünen o ki, AKP’nin kifayetsiz seçim bildirgesi, belki de iktidarı döneminde ilk kez olmak üzere, seçim yarışında AKP’yi geride bıraktı. Her zaman gündemi belirlemek ve muhaliflerini kendisine yanıt yetiştirmek zorunda bırakmak stratejisini izleyen AKP, bu defa kendi stratejisinin kurbanı oldu. Başkanlık dışında hiçbir somut yan taşımayan, üstelik Davutoğlu gibi silik bir şahsiyetin kıraat ede ede güdükleştirdiği bir seçim bildirgesi, doğal olarak gündemi belirleyecek etkiyi de yaratamadı.
Buna karşılık CHP, önce “alkış” kampanyası, sonra ise seçim bildirgesindeki ekonomi ve yoksulluk vurgularıyla bir anda gündemi belirler hale geldi. AKP cenahından “alkış” kampanyasına gelen şiddetli eleştiriler ve seçim bildirgesine yönelik “kaynak nerede” soruları, esasında CHP’yi gündemin üst sıralarına taşımaktan başka bir işe yaramadı.
Benzer biçimde, HDP’ye yönelik provokatif faaliyetler de tam aksi yönde sonuçlar doğurdu. Ağrı’da girişilen provokasyon, tam da AKP’nin gündemi belirleme ve HDP’yi kriminalize etme çabasının bir ürünüydü. Ancak AKP burada da başarısız oldu; gündem, sivil halkın yaralı askerleri sırtında taşıyarak verdiği kardeşlik mesajı ve HDP’nin barış yönündeki vurguları tarafından belirlendi.
Sonuç olarak, AKP, hiç alışık olmadığı bir biçimde gündemin peşine takılan, kendisi dışındaki aktörlerin girişim ya da söylemlerine yanıt yetiştirmeye uğraşan, yani belirlemeyip belirlenen bir konuma düştü.
AKP, kullanmakta ustalaştığı bir silahı kaybetti. Şimdiki çabaların hedefi ise, o silahı yeniden kazanmak üzerine kurulu.
İşte provokasyonlardan beklenen “fayda” bu noktada somutlaşıyor.
AKP, baskıya giderken düşürdüğü seçim bildirgesinin o kayıp iki sayfasını kanla yazmaya çalışıyor.
Başkanlık sevdası, bu toprakların barışa ve kardeşliğe olan hasretini bir kez daha kurban etmeye yöneliyor.
***
Bu yazı yazıldığı sırada Roboski’den provokasyon haberleri geldi. Acılı Roboski halkının çatışmayı durdurmak için araya girmesine de izin verilmediği bildiriliyor.
Görünen o ki, Efkan Ala, Ağrı’da beceremediğini Roboski’de deniyor, başkanına birkaç asker cenazesi götürmek için canla başla uğraşıyor.
Gençlerin ıssız dağların karanlığında birbirinin kanını dökmediği, evlat acısına boğulan halkın birbirinden intikam almaya yeltenmediği, Kürt ve Türk halkının barış ve kardeşlik içinde yaşayıp AKP’yi el birliğiyle yıktığı bir ülke için vaktimiz ise azalıyor.
AKP’den ve Erdoğan’dan kurtulmadığımız her dakika, bize kan ve ölüm olarak geri dönmeye başlıyor.
Hal böyleyken, barışa ve kardeşliğe sahip çıkmak, AKP’nin kanlı provokasyonlarını boşa düşürmek, bu ülkedeki herkesin görevi haline geliyor.