Macaristan Seçimleri I: Liberal Orban’dan, illiberal Orban’a

Kuşkusuz şekilsel olarak Türkiye’deki “Millet İttifak”ı ile Macaristan’da 12 yıllık Orban rejimine karşı kurulan ittifak birbirine bazı konularda benziyor. Her iki oluşum da altı partiden oluşuyor ve gerçekten de normal koşullarda bir araya gelmeleri pek de mümkün olmayan altı partiden bahsediyoruz.

Geçtiğimiz haftasonu (3 Nisan 2022) yapılan seçimlerde Macaristan’daki seçimler altı partinin Orban’ı devirmesi için bir araya gelmesinden dolayı ve Orban’la RTE arasında kurulan paralelliklerden ötürü ülkemizde sol ve muhalif kamuoyu tarafından da sıkı bir biçimde takip edildi. Orban’ın ezici zaferi muhalefette ve yandaş medyada farklı tepkiler gördü.

Türkiye siyaseti ile benzerliklerinden ötürü Macaristan seçimiyle ilgili yazacaklarımızı tek bir yazıya sığdıramayacağımız için biz de bu seçimi birkaç farklı boyutuyla incelemeye karar verdik.

İlk yazımızda Macaristan seçimlerini daha çok tarihsel süreç içinde kısaca ele alacağız. İkinci yazımızda ise daha siyasî düzlemde bir analiz yapmaya çalışacağız. Son yazımızda ise Macaristan’daki solun, işçi sınıfının bu konjonktürde bir siyasî özne olarak nerede durduğuna bakacağız.

Aynı gün yapılan seçimlerde hem Sırbistan hem de Macaristan’da yapılan seçimlerde Vuçiç ve Orban gibi iki Bonapart’ın galip gelmesi Doğu Avrupa’daki gerici rejimlerden kurtulmanın çok da kolay olmadığını gösteriyor. Sırbistan’daki seçimlerde Vuçiç’in kaybedebileceğine dair bir beklenti yoktu zaten. Vuçiç’in karşısında muhalefet yok gibi. Ama bir senedir Macaristan’da muhalefetin birlik için attığı adım 12 senelik Orban iktidarını sona erdireceğine dair umutları beslemişti. Haftasonundaki seçimlerde o umut da tuzla buz oldu.  Türkiye’dekine benzer bir biçimde altı benzemezin bir araya geldiği muhalefet bloğunun bu yenilgisinin Türkiye’deki muhaliflerde moral bozukluğu yarattığı, yandaş sosyal medya trollerinin ağzına da sakız yaptığı görülüyor.

Orban’ın liderliğini yaptığı Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ve KDNP’nin (Hristiyan Demokrat Halk Partisi) oluşturduğu ittifak yüzde 54 oy ile parlamentodaki 199 milletvekilliğinin 134’ünü alarak “süper çoğunluk”u sağladı (parlamentonun 2/3’ü). Altı partinin bir araya gelerek oluşturduğu “Macaristan için Birleşme” (EM: Egységben Magyarországért) ittifakı ise %34’te kalarak yalnızca 56 sandalye alabildi. Altılı koalisyonun ortaklarından aşırı-sağcı Jobbik’in içinden çıkan Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) ise %6 oy aldı.

Kuşkusuz şekilsel olarak Türkiye’deki “Millet İttifak”ı ile Macaristan’da 12 yıllık Orban rejimine karşı kurulan ittifak birbirine bazı konularda benziyor. Her iki oluşum da altı partiden oluşuyor ve gerçekten de normal koşullarda bir araya gelmeleri pek de mümkün olmayan altı partiden bahsediyoruz. Bu partilerin 2018 seçimlerinde aldıkları oy oranları ve siyasî eğilimleri şu şekildedir:

-Macaristan Sosyalist Partisi (sosyal-demokrat): yüzde 12

-Demokratik Koalisyon (sosyal-demokrat): yüzde 5.3

-Jobbik (aşırı milliyetçi) yüzde 19

-Momentum Hareketi (liberal): yüzde 3

-Macaristan Yeşiller Partisi: yüzde 7

-Macaristan için Diyalog Partisi (Yeşil, liberal, merkez-sol): katılmadı – Yeşiller Partisi’nden ayrılma

TARİHÇE

On iki yıldır Macaristan’ı yöneten Orban’a karşı muhalefetteki partilerin birleşmesine ilişkin ilk emareler Aralık 2020’de ortaya çıkmıştı. Bu motivasyonu sağlayan ise 2022 seçimlerinde ittifakın ortak adayı olarak belirlenen Marki-Zay’in 2018 seçimlerinde Fidesz’in kalesi olarak bilinen 44 bin nüfuslu Hódmezővásárhely’deki belediye seçimlerini bağımsız aday olarak kazanmasıydı. (Hódmezővásárhely’ye Sırplar kısaca Vaşarhel diyor, belki biz de o şekilde deneyebiliriz)

İlk başlarda Marki-Zay ismi söz konusu altı partinin de çok da ortaklaştığı bir konu değildi. Marki-Zay’in seçim başarısı Marki-Zay’in siyasî karizması ile değil, Fidesz’in kalesi olan bir kentin düşmesi ile ilintilendiriliyordu. Fidesz’in geriletebileceğine, hatta devrilebileceğine dair bir inanç yaratması açısından değerlendiriliyordu. Öte yandan, yedi çocuğu olan ve geleneksel değerlere bağlılığıyla bilinen Marki-Zay eski Fidesz’li. Liberal değerlere bağlı bir programla iktidara gelen ama daha sonra bu değerlerden uzaklaştığı için hayal kırıklığına uğramış sağ görüşlü bir Hristiyan olarak tanımlıyordu kendisini.

LİBERALİZM TEMALI BİR BİRLİK

Nitekim ittifak görüşmelerinin başlarında Demokratik Koalisyonun adayı Klara Dobrev ya da 2019’daki yerel seçimlerde muhalefetin ortak adayı olarak Budapeşte Belediye Başkanı seçilen liberal-yeşil siyasetçi Gergely Karacsony isimleri daha ağır basıyordu. Bu hikâye özellikle Ankara’da Mansur Yavaş’ın seçilme süreciyle çok büyük benzerlik taşıyor. Fakat ittifak CHP’nin 2014’te Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermesine benzer saiklerle, sağ seçmenin oyunu alabileceği sanısıyla muhafazakârlığı ve dindarlığı ile bilinen Marki-Zay isminde anlaştı.

DOĞU AVRUPA’DA ÖZELLİKLE İMAMOĞLU ETKİSİYLE DE “ÖNCE BELEDİYE” DÖNEMİ

2019 Türkiye yerel seçimleri ve Çekya’daki Ekim 2021’de beş partili “Demokratik Cephe” adayının başbakan Andrey Babis’i devirmesi de birleşik bir muhalefetin başarısı yönünde motive edici gelişmelerdi.

Bu senenin başlarında kamuoyu yoklamaları birleşik muhalefetle Fidesz-KDNP bloğu arasındaki oy farkının bir iki puana düştüğünü gösteriyordu ve umut yükseliyordu. Hatta o dönemde Türkiye’deki kamuoyu da Macaristan’ı bu konjonktürde takibe almıştı. Fakat 4 Nisan seçimlerinde büyük bir hezimetle sonuçlandı.

MACARİSTAN’DA ORBAN İKTİDARI NASIL PEKİŞTİ

Liberal geldi, illiberal oldu

Bu hezimetin nedenlerine bakmadan önce Orban’ın siyasî kariyerine biraz göz atmak gerekiyor.

Bugün Macar asıllı ABD’li spekülatör Soros’u silmeye yeminli olan Orban’ın, gençliğinde Soros’un kurduğu ve fonladığı “Açık Toplum Vakfı” ile ilişkisi biliniyor. Hatta 1987’de Açık Toplum Vakfı’nda yarı zamanlı çalışmaya başlamış ve Oxford’da sivil toplum üzerine yaptığı çalışmalarını Soros bursuyla tamamlamıştı. Kısa sürede siyasette sivrilen liberal değerlere bağlı bu genç ilk defa 1994 seçimlerinde yüzde 5 barajını aşan Fidesz’in milletvekili olarak mecliste yer aldı ve bir sonraki seçimde partinin lideri olarak 45 yaşındayken 1998 seçimlerinde başbakan oldu. Bunda en büyük pay 1994-1998 yılları arasında ismi “sosyalist” olan ama sosyal demokrasi ile bile alakası olmayan MSZP’nin (Macaristan Sosyalist Partisi) özelleştirme süreci ve IMF güdümünde uyguladığı kemer sıkma politikalarıdır.

Orban iktidara “liberal” olarak ve Batı ile uyumlu bir siyaset izleyeceğinin ipuçlarını vermişti. Bu bağlamda 2001’de AKP’nin iktidara geldiği konjonktürle benzerlikler dikkat çekicidir.

Orban yönetiminin ilk senesinde, 1999’da Macaristan NATO’ya üye oldu. Fakat Batı’nın desteğine rağmen hem 2002’de hem de 2006’daki seçimleri kıl payıyla kaybetti.

Ne olduysa bu süreçte oldu ve Orban dışarıda Batı’yı korkutmadan milliyetçi ve şovenist bir söylemin siyasette daha büyük fırsatlar doğurduğunu fark etti ve 2010’da bir daha gitmemek üzere iktidara geldi. İlk dört yılda Batı’yı ve özel olarak AB değerlerini karşısına almayı göze alamayan Orban 2014 seçimlerinde rakipsiz bir biçimde iktidara gelince ağzındaki baklayı çıkardı: “Hedefim illiberal (liberal olmayan) toplumdur!”

Süreç içerisinde başta mülteci siyaseti olmak üzere güçler ayrımını ihlal etmesi ile Batı liberalizmi ile her alanda çatışan Orban’ın Macaristan’ı, bu konuda Macaristan’dan farklı olmayan Polonya ile birlikte AB için adeta bir başbelası olmuştu. Fakat AB’nin yapacağı bir şey yoktu. Orban başarılı konsolidasyon hamleleriyle seçmenlerin desteğini almaya devam ediyordu. Diğer yandan da Polonya, Türkiye ve Sırbistan gibi gerici rejimlerle işbirliğini geliştirerek hatta Rusya ile daha dengeli bir dış siyaset izleyerek seçmenlerin gözünde Macaristan’ın “millî çıkarları”nı dış politikada da başarılı bir biçimde sürdürüyor, dahası; denge politikası adı altında AB ile finansal bağımlılık ilişkisine alternatif bir sistem inşa ediyordu.

Fakat 12 yıllık süreçte Macaristan’da yargı bağımsızlığının yitirilmesi, demokratik hakların kısıtlanması ve buna benzer birçok alanda Macar halkı zapturapt altına alınmıştı. İşte 2022 seçimlerinden önce neredeyse bütün partilerin birleşip Orban’a karşı bir seçim ittifakı oluşturması bu dönemin biteceğine dair umutları yeşertmeye başlamıştı. Fakat 4 Nisan 2022’de hiç umulmayan bir şey oldu ve Orban 12 siyasi kariyerinin en büyük seçim başarısına imza attı. 2018 seçimlerinde toplamda yüzde 45 oy alan partiler birleştikleri halde yüzde 34 oy aldılar. 

Bir sonraki yazımızda Orban’ın nasıl kazandığını, ya da muhalefetin neden kaybettiğini mercek altına alacağız.