“Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı.”
Henüz bir haftasını doldurmayan ve bizde bıraktığı öfkeyi örgütlemek istediğimiz karşı-devrimci saldırı için kuruluyor bu cümle. Büyük elbette... Bir o kadar kötü, bir o kadar ruh tedirginliği yaratıyor.
“Büyük katliam”... Bu söyleneni duyunca dönüp geçmişe bakıyoruz. Heyhat! Tarihimizin en kanlı saldırıları solculara, ilericilere, yoksul direnenlere karşı tasarlandı...
Kapitalizm gelişkin düşünceye nefret besliyor artık. Kimse öyle aydınlanmanın enerjisiyle neşet ettiği dönemdeki gibi vasıflı bir hayat sunduğunu düşünmesin. Düşünen kafasını çevirip Ortadoğu'ya baksın ki orada kafası kesilen, pazarlarda satılan insanların yeni hayatıyla karşılaşacaktır.
*****
“Biz hep katledildik” bu doğru değil. Oysa biz hep direndik, kötüyü kabullenmedik. Biz hep mücadele ettik ve savaş verdik. Ve tarihimizde örgütlü direnen halkın kaybettiği bir mücadele yoktur.
Öyle ama biz bir yandan da hep alçaklığın ve soysuzluğun hedefi olduk.
16 Mart 1978'de henüz üniversitede öğrenci olan gençler bombalanmış. Bombayı atanlar kaçıp saklanmaya çalışıyordu. Bahçelievler'de TİP'lileri öldürdüler, yüzü göründü diye katil panik yapmış... Piyangotepe'yi bilir misiniz? Orada bir kahvehanede oturan solcular, başına çorap geçirmiş olanlar tarafından tarandı yıllar önce.
Maraş'ta küçük çocuklar bıçaklandı, Taksim'de emekçiler kurşunlandı, Sivas'ta aydınlık yüzler, 19 Aralık 2000'de mapushanede devrimciler yakıldı...
Hepsinde direnen, boyun eğmeyen insan vardı.
Ve hepsinde katilin yüzünü gizleyen bir maske... sakaldı, sarkık bıyıktı, kar maskesiydi, kadın çorabıydı ama vardı.
Faili bulmak zor değildi ama hepsine bir “gizem” katılmıştı. Yüzler maskeliydi, kimlikler belirsiz. Katledenler inkar ediyor, emir veren karanlıkta gizleniyordu. Göstermelik soruşturmalar açılıyor, gadre uğrayanlar oradan oraya sürükleniyor ve sonuçta katil saklanıyordu.
Devlet, derin kısmını yani kontrgerillasını, yani gladyosunu anti-komünizmle, halk düşmanlığıyla yoğuruyor, korkaklıkla ve inkarla tembihliyor, bir de yüzüne maske takıp korunmaya çalışıyordu.
Bizimle hiç açıkça, mertçe dövüşmediler zaten. Çünkü üryan verilen her kavganın kazananı biz olacaktık.
Gelgelelim şimdi durum değişti. Şimdi “Maskesiz Gladyo” karşımızda tüm çirkinliğiyle duruyor. Şimdi Türkiye'yi yöneten parti bir kontrgerilla örgütüne, devlet bir bir çeteye dönüştüğünü ilan ediyor.
Şimdi Gladyo'nun maskesini çıkarıp gülerek halkla dalga geçtiği bir dönemi yaşıyoruz. Şimdi “emri ben verdim” diye suçunu itiraf edenin meydanlarda konuştuğu, pazarda kavun dilimleyip yediği bir ülkede nefes alıyoruz. Şimdi faşist mafya liderlerinin uyuşturucu kullanıp oy topladığı bir parti tarafından âşikar öldürülüyoruz. Elinde canlı bomba listesi olan ama onlara patlama özgürlüğü tanıyan bir başbakan var. Şimdi gazetecileri “sinek gibi ezeriz” diye tehdit edenlerin yazdığı gazeteleri okuyoruz. Tribünlerde ölüyü ıslıklayan bir toplumun parçası, katliamın ardından tatlı dağıtan düşmanlığın muhatabı ve tüm bunları yöneten, para harcayan, kadro yetiştiren bir suç örgütünün belirgin hedefi olarak mimleniyoruz.
Şimdi kendisini sakınmayan, suçunu vizyon yapan, halka açıkça ölüm saçan bir düşmanımız var. Devletin tüm kurumlarını bir çıkar birliğine dönüştüren, liderini gizlemeyen, halkın bir kısmını açıkça düşman ilan edip diğer parçasını paramiliter güce çeviren bir gladyonun iktidarını apaçık görüyoruz.
Şimdi biz Suruç'ta öldürülen gençlerin güzel yüzlerine dolu gözlerle bakarken, “onların orada ne işi vardı efendim” diyen salyalı muhataplarımızı çok daha iyi tanıyoruz.
Artık sır çözmek, katil aramak, delil toplamak zorunda değiliz. Suçlu gizlenmiyor.
Artık yapmamız gereken, açık olan, kendini dayatan tek bir şey var: Katili yakalamak...
Şimdi bizim için eylem birliği yapma ve katili yakalayıp hesabını sorma zamanı.
Türkiye'nin yoksulları, işçileri, cumhuriyetçileri, yurtseverleri, sosyalistleri... Yani biz şimdi birlikte yürümeli, omuz omuza savaşmalıyız.
Mahallelerde bir araya gelip eylemlerimizin güvenliğini sağlamalı, sandıkta yan yana durup oyumuzu korumalı, bir yobaz, bir faşist saldırdığında tek yumruk olmalı, üniversitelerde kol kola girip gericiliği püskürtmeli, avukatlarımız mahkeme salonlarında davamızı hep bir ağızdan savunmalı, sokakta yürürken kötüyü tanımalı ve katili durdurmalıyız.
Biz şimdi örgütlenirsek katili yeneceğimizi, iyi ve devrimci olanı hakim kılacağımızı anlamalıyız.
Biz şimdi avazımız çıktığı kadar bağırmalı, düşmana korku salmalıyız.
Çünkü acımız başka türlü dinmeyecek, çünkü belli ki kötülük tarihin derinliğine ancak böyle gömülecek...