Tam 1 yıl oldu.
Korona denilen virüs hayatımızı teslim alalı... Hemen hemen herkes bir tanıdığını bu virüs belasına kaybetti. Canımız yandı, kötü zamanlar geçirdik. Yeni bir hayatla tanıştık. Kontrollü yaşamanın ne olduğunu öğrendik. Aslında maskelerimiz vardı her zaman. Ama bu kez görünür oldu sadece yüzlerimizde…
İşimizi kaybettik, eve ekmek götüremeyen arkadaşlarımız, komşularımız oldu. Bu sebepten dolayı intihar haberleri okuduk gazetelerin iç sayfalarında. Çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayamayan ve bu nedenle ölümü seçen babalar, anneler…
Sağlık emekçisi kardeşlerimiz çocuklarını sevemedi uzun zaman. Bedel ödediler bu lanet virüsle mücadele ederken. Sağlıklarından ve canlarından oldular. İşçi kardeşlerim en zor şartlarda en sağlıksız ve güvensiz koşullarda çalışmaya zorlandılar. Koronavirüs işçi mahallelerini, yoksul mahallelerini çok sevdi bu yüzden. Ölüm taşıdı bu semtlere.
Ölümlere alıştık. Cenazelerimizi yalnız kaldırdık. Yasımızı yalnız tuttuk. Teselli olamadık, teselli edemedik birbirimizi.
Esnaf arkadaşlarımız iş yerlerini kapatmak zorunda kaldı. Bu iş yerlerinde çalışan emekçiler işsiz kaldı. Kod 29 ile tazminatsız işten çıkartıldılar.
Kısacası ‘lebalep’ öldük .
Biz lebalep ölürken onlar servetlerine servet kattı. Garantili paraları kasalarına koydular. Pandemi koşullarını fırsata çevirip ceplerini doldurdular. Merkez Bankası’ndaki dolarları gece yarısı operasyonlarıyla servetlerine kattılar.
Nerede bu paralar diye sorunca pişkince “Bu milletin hazinesinde” deyip dalga geçer gibi cevaplar verdiler. Evet, haklıydılar o bahsettikleri hazine yandaşlara ait banka hesaplarıydı. Bizim banka hesaplarımızda acil ihtiyaçlarımızdan dolayı almak zorunda kaldığımız veya salgın nedeniyle AKP’nin sosyal destek politikaları adı altında bizi bankalara borçlandırdığı kredili borçlarımız var.
Yasaklar bizlere konurken kendileri yani AKP, hiçbir yasağı dinlemeyip binlerce kişi ile parti kongreleri yaptı. Baroların, odaların vb. kongrelerini yasaklayan AKP, kendi kongrelerinde virüs yokmuş, her şey normalleşmiş gibi insanları salonlara topladı. Şeyhlerinin, hocalarının cenazelerinde tedbirsiz şekilde saf tuttular. Oysa bizler cenazelerimizi bile kendimiz defnedemedik.
AKP kongrelerini gören esnaf “Biz neden kapalıyız?” sorusunu gündeme getirdi. Zaten aylardır kapalı olan iş yerlerinin giderlerini bırak, en acil ihtiyaçlarını bile gideremeyen iş yeri sahipleri isyanlarını çeşitli şekillerde dile getirdi.
İşte bunlardan biri olan Trabzonlu esnaf, iş yerini, 'namuslu bir şekilde battık' pankartı asarak satışa çıkardı. “Pandemi sürecinde lebalep batırdınız bizi” diyen ve esnafın derdini yetkililerin dinlemediğini belirten lokantacı İbrahim Odabaşı, tepkisini şöyle dile getirdi: "Namuslu bir şekilde battık derken devletimizin koyduğu kurallara uyduk, hiçbir şekilde açmadık, bir şey yapmadık. Ama yapmadığımız halde onlar söylenenin tam tersini yaptı. Kongreler yaptı, kayak merkezini açtı. Hiç alakası olmayan insanlar güzel yaşarken benim çalışan işçilerime bile maaş hacizleri geliyor şu anda” dedi.
Çocuklarımız planlanamayan iki öğretim yılını kaçırdı. Binlerce öğrenci imkansızlıklardan dolayı eğitim hakkından yararlanamadı. Eğitim emekçileri bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığının beceriksizliğinin kurbanı oldu. AKP bu süreçte de sınıfta kaldı.
Çiftçiler ağır maliyetler ve ithal ürünler yüzünden tarlalarını işleyemedi. Bölgemizde çay ve fındık bütün ülkede olduğu gibi yanlış tarım politikalarının kurbanı haline gelince üretici gelirini kaybetti. Çay sezonuna 2 ay gibi bir süre kalmışken şimdi de geçen yıla oranla %30 zamlı gübre fiyatlarıyla bir kez daha yıkıldı.
Her şeyi normalmiş gibi yaşayan AKP ve yandaşları kasalarında olmayan daha doğrusu yandaşlara çeşitli şekillerde dağıtılan paranın yokluğundan yurttaşların ihtiyaçlarını karşılayamadığından ülkeyi renklere böldü. Kendine göre oluşturduğu kriterler üzerinden daha çok sanayi bölgelerini turuncu ile normale döndürdü. Çünkü bütün politikalar artık iflas etmiş, ülke bu durumu kaldıramaz hale gelmişti. Bize de yani Trabzon ve Rize’ye de AKP kongrelerinden dolayı kırmızı düştü.
Kızılı severiz, rengimiz bölge olarak kızıl. Ama bu kızıl bizim sevdiğimiz kızıl değil. Bu kızıl bize yasakları, açlığı, işsizliği getiren kırmızı. Sorunlarımızı daha da derinleştiren bir kızıl. Bizim sevdiğimiz kızıl bütün bu sorunları ortadan kaldıran insanlığın mutluluğunun rengi olan kızıl.
Sonuçta sevgili dostlar tüm ülkede olduğu gibi biz de Karadeniz‘de namuslu bir şekilde battık. Umarım işçilerin emekçilerin eliyle kurulacak güzel günler yakındır.