Ne kadar ekmek o kadar köfte!..
Sadece yarattığı “elitlerine” iktisadi olmayan, siyasi, kültürel araçlarla rant dağıtan bir siyasi oluşum; Ar-Ge’ye yatırım da yapmaz önem de vermez. Bize de ne kadar ekmek o kadar köfte demek kalır!..
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının nasıl çözüleceği, dünya ülkeleri ile rekabet gücünü artırmanın yolları, dünyada nasıl söz sahibi olunabileceği gibi konularda kafa yoran “aklı başında” hemen hemen herkesin vurguladığı gerçeklerden birisi, Türkiye’nin katma değeri yüksek -yani yükte hafif pahada ağır- mal üretip ihraç etmesidir. Katma değeri yüksek mal üretip ihraç edebilmenin yolu da araştırma geliştirmeden (Ar-Ge) geçmektedir. Çünkü Ar-Ge'ye önem veren ülkeler ve işletmeler eninde sonunda Ar-Ge’ye yatırımlarının meyvesini yemektedirler. Ayrıca katma değeri yüksek mal üretip ihraç etmek sanayileşmenin de bir göstergesidir. Ancak Türkiye ne yazık ki birçok konuda olduğu gibi, Ar-Ge konusunda da sınıfta kalmakta; katma değeri ve teknolojisi düşük mal üretip, ihraç etmek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle hem uluslararası rekabet gücünü kaybetmekte hem de girdi ihraç eden ülke konumuna indirgenmektedir. Bu da ülkeyi çok sayıda olumsuz etkisi olan sanayisizleşmeye sürüklemekte ve gelişmiş bir ülke olma hayalinden günbegün uzaklaştırmaktadır.
Ar-Ge harcamaları umut vermiyor:
Ar-Ge faaliyetleri ile yeni ürün ve/ürünler üretebilir, mevcut ürünleri daha verimli olarak üretmenin yollarını bulabilir veya yeni ve daha gelişmiş bir teknoloji yaratabilirsiniz. Bütün bunlar da size verimlilik artışı, rekabet avantajı ve sonucunda da gelir artışı olarak döner. Bu nedenle bir ülkenin Ar-Ge faaliyetlerine ne kadar önem verdiği sürdürülebilir büyüme açısından son derece önemli hale gelmiştir. İzleyen grafikte merkezi yönetim bütçesinden Ar-Ge için yapılan harcamaların GSYH içindeki payının 2008-2021 döneminde gelişimi yer almaktadır.
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir
Ülkemizin yararına olacak birçok konuda olduğu gibi, merkezi yönetim bütçesinden Ar-Ge için yapılan harcamaların GSYH içindeki payı da son yıllarda önemli ölçüde azalmıştır. 2021’de merkezi bütçeden, 7 trilyon 209 milyar TL’lik GSYH’nın sadece yüzde 0,28’ine denk gelen 20 milyar 249 milyon TL’lik Ar-Ge faaliyetleri için harcama yapılmıştır. Yapılan harcamalar sosyo-ekonomik hedeflere göre sınıflandırıldığında, izleyen tabloda da görüldüğü gibi, 2021’de en fazla Ar-Ge fonlaması yüzde 48,3 ile genel bilgi gelişimi için üniversitelere yapılmış; bu sosyo-ekonomik hedefi sırasıyla yüzde 15,6 ile savunma, yüzde 10,3 ile endüstriyel üretim ve teknoloji, yüzde 10,0 ile genel bilgi gelişimi Ar-Ge (diğer kaynaklardan finanse edilen) ve yüzde 4,8 ile ulaşım, telekomünikasyon ve diğer altyapılar izlemiştir. Yani ülkeyi yönetenler, Ar-Ge’yi sadece savunma, bilgisayar ve elektronik gibi belli birkaç sektörden ibaret olarak görmektedirler. Üstelik 2022 başlangıç ödeneklerine göre, savunma dışında oranı artan sosyo-ekonomik hedef yoktur. Bu da hem iktidarın önceliklerinin ne olduğunun hem de ekonomideki buhranın boyutunun ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.
Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir
Ar-Ge faaliyetlerinde OECD ülkelerinin çok gerisindeyiz:
Türkiye’nin Ar-Ge faaliyetlerinde gerçek durumunu anlamak için ya dünya ülkeleri içerisindeki ya da üyesi olduğumuz Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri içerisindeki sıralamasına bakmak gerekir. 2017 verilerine göre[1] Türkiye, 92 ülke arasında Ar-Ge harcamaları/GSYH oranına göre 36. sırada yer almaktadır. OECD üyesi ülkeler arasında da durumumuz içler acısıdır. İzleyen grafikte OECD üyesi ülkelerin Ar-Ge harcamaları/GSYH oranı ile OECD üyesi ülkelerin ortalama Ar-Ge harcamaları/GSYH oranı yer almaktadır.
Kaynak: OECD verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir
Bu grafikten çıkarılacak çok ama çok ders var: Birincisi, listenin ilk iki sırasında yer alan ülkelerin, dünyada ilk iki sırayı paylaşmasıdır. İsrail ve Kore Cumhuriyeti (Güney Kore), dünyanın en gelişmiş ülkeleri olmamalarına rağmen GSYH’lerine oranla en yüksek Ar-Ge harcamaları yaparak gelişmiş ülke olma yolunda kararlılıkla ilerlemektedirler. İkincisi, bu iki ülkeyi başta İsveç ve Almanya olmak üzere Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleri ile Japonya ve ABD izlemektedir. Yani, dünyanın gelişmiş olarak kabul edilen hemen hemen tüm ülkeleri yüksek oranda Ar-Ge harcaması yapmakta; üstelik bu harcamaları da uzun süredir devam ettirmektedirler. Üçüncüsü, Türkiye’nin bu sıralamada 37 OECD üyesi ülke[2] arasında 32. sırada, yani sonlarda yer almasıdır. Ne yazık ki OECD üyesi ülke ortalamalarının da çok altında bir yerde olmamızdır. Nihayet sonuncusu, listenin sonunda yer alan ülkelerden üçünün AB üyesi ülke olması; diğer üçünün de iktisadi ve siyasi istikrarı bir türlü sağlayamayan Latin Amerika ülkeleri olmasıdır.
Ar-Ge büyümenin motorudur:
Bir ülkenin uluslararası anlamda hem iktisadi hem de siyasi bir güç olabilmesi için Ar-Ge / GSYH oranı önemli bir göstergedir. 1990’lı yıllarda yüzde 3’lük Ar-Ge payı yeterli görülürken, günümüzde yüzde %5’lik bir orandan söz edilmektedir. Aksi takdirde gelişmiş ülke düzeyine ulaşmak ve hatta onları geçmek bir hayal olacaktır. Başarılı Ar-Ge faaliyetleri iyi yetişmiş, çağdaş, bilime inanan yetenekli ve becerili insan gücüne, beşeri sermayeye sahip olmayı gerektirir. Bununla birlikte, böyle bir beşeri sermaye gücüne sahip olmak yeterli olmayabilir. Çünkü bu insanlarımızın başarılı olabilmesi için gerekli makine ve ekipmanın sağlanması gerekir. Ar-Ge faaliyetlerini sadece savunma, bilgisayar ve elektronik gibi belli birkaç sektörle sınırlayan, eğitimi çağdışı yöntem ve uygulamalarla sürekli gerileten; özgürlük, adalet ve dayanışmayı yok sayan bir anlayışla Ar-Ge yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur? Ar-Ge faaliyetlerini artırırken “hukuk, eğitim ve özgürlükleri” göz ardı etmek, zaten Ar-Ge faaliyetlerini yok varsaymak anlamına gelir. Sadece yarattığı “elitlerine” iktisadi olmayan, siyasi, kültürel araçlarla rant dağıtan bir siyasi oluşum; Ar-Ge’ye yatırım da yapmaz önem de vermez. Bize de ne kadar ekmek o kadar köfte demek kalır!..
[1] Bu konuda daha fazla bilgiye, https://www.theglobaleconomy.com/rankings/research_and_development/ linkinden ulaşılabilir.
[2] Bilindiği gibi 2021 itibariyle OECD üyesi ülke sayısı Kosta Rika’nın katılımıyla 38 olmuştur. Ancak veriler 2020’ye ait olduğu için grafikte 37 ülke yer almaktadır.