12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte, toplumu otoriter bir şekilde denetim altına almak için eğitim de bir ideolojik aygıt olarak kullanıldı.
12 Eylül Cuntası, Türk-İslam sentezi ideolojisi için eğitimi de bir devlet politikası olarak inşa etti ve kullanıma soktu.
1982 Anayasası’nın temelini oluşturan 1979 Aydınlar Ocağı Kurultayı kararları, yeni bir dönemin özünü oluşturuyordu. Kemalist resmi ideolojinin kaynakları İslamileştiriliyordu.
90’lı yıllar, 12 Eylül’ün yeniden yorumlamasının kavgaları ile geçti.
Kemalist elitlerin bu yeni İslami yorumlara itirazları bir kesimin tam da istediği ortamı yaratmıştı. 12 Eylül darbesinin oluşturduğu siyasal ortamdan güç alan dinci gericilik, karşımıza suni bir gündemle çıktı.
Türbanın merkezini oluşturduğu bireysel özgürlükler ve inançlara özgürlük tartışmalarıyla başlayan bu 10 yılın ikinci yarısı da merkezinde Fethullah Gülen Cemaati’nin olduğu kavgalarla geçti.
Üniversiteler ise bu tartışmalarla ve kavgalarla geçen dönemin hep merkezindeydi.
Tüm bu tarihsel sürecin nihayeti olarak, Türk-İslam sentezinin resmî ideoloji haline geldiği on yılların ve cemaatler koalisyonu olarak kurulan AKP’nin 18 yıllık iktidarının ardından Türkiye’deki üniversitelerin geldiği noktaya bakıyoruz...
Üniversiteler, neredeyse aile şirketi haline getirilmiş ya da yandaşların kadro alabildikleri iş sahaları olan şirketler gibi yönetiliyorlar.
Geçmişte Fethullah Gülen Cemaati’nin yasa dışı İslamcı kadrolaşmalarından nasibini alan Anadolu’da ki üniversiteler, 15 Temmuz sonrası yerini tamamen akademiden uzak, bilimle arası olmayan, hiçbir bilimsel makalesi dahi olmayan kendini “FETÖ”den sıyrılmış ama Fethullah Gülen Cemaati’nin yasa dışı faaliyetleri sayesinde buralarda kadro almış yetersiz insanların eline bırakılmıştır.
Daha önce Fethullah Gülen Cemaati’nin ortaklığı ile üniversiteleri aydın, solcu, sosyalist, Kemalist akademisyenlerden temizleyen AKP, Cemaat ile ortaklığı bitince elinde akademisyeni de olmayan kadrosuz bir kuruma döndü.
Bu yüzden kadroları yetkinlikleri olmayan bir sürü yandaş ile doldurdu. Yandaş sayısı arttıkça da bunları elde tutabilmek için var olan bazı üniversiteleri tam ortadan ikiye böldü.
Bu üniversitelerde yönetici kadrolara atanan insanlar da alt kadrolarını kişiye özel iş ilanları ile yakınlarıyla doldurdular.
İşte bunlardan bir tanesi de hemen yanı başımızda bulunan KTÜ’nün bölünmesi ile oluşturulan Trabzon Üniversitesi'dir.
İlk adını duyuruşu skandal bir haberle olmuştu.
23 Nisan 2020’de yani TBMM’nin 100. Yılında üniversiteye asılan Atatürk posteri ters asılmış, gün boyunca o şekilde kalmıştı. Ne zaman ki olay sosyal medyaya yansıyarak tepki çekti, üniversite yetkilileri suçu posteri asan görevliye yükledi, yanlışlık oldu diyerek geçiştirdi.
Bunun üzerine konuyu gündeme taşıyan CHP Trabzon eski Milletvekili Haluk Pekşen, "Bu ihaneti yapan şeref yoksunu yalnızca Atatürk’e değil Trabzon halkının şeref ve onuruna saldırmıştır. Cumhuriyetin Kurucu kenti, Milli Mücadelenin en öndeki yiğit insanlarının kentidir Trabzon. Bunu yapan aşağılık bir alçaktır. Trabzon vatan haini bu haysiyetsizleri iyi bilir..!" şeklinde ağır bir açıklama yaptı.
Trabzon Üniversitesi ile ilgili gündeme gelen bir diğer konu ise akademisyen alımlarında yöneticilerin yakınlarına birebir uyan iş ilanları oldu.
İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi olarak bir mühendisin alınması, 4b sözleşmeli kadro için İHA kullanma sertifikası olan birinin aranması ve bu kişinin yöneticilerden birinin yakını olan bir kadının olması gibi skandallar ortaya saçıldı.
Türk Eğitim Sen Trabzon 2 No’lu Şube Başkanı Metin İskenderoğlu, “Trabzon Üniversitesi, Bayburt ve Gümüşhane Üniversitelerinin arka bahçesi olmuştur” açıklamasında bulundu.
Kendisine bu ithamların ciddiyetinin hatırlatılması üzerine İskenderoğlu’nun üniversitedeki atamalara bakın yeterli olur dedi. Aynı üniversitede görev yapan bir akademisyen ise ,kurum içi yazışmaları kastederek verdiği cevap ise çarpıcıydı:
“Yazışmalara bakıyorum hep aynı soyadlarını görüyorum.”
Maalesef üniversitelerimizin durumu bu; bilimsel çalışması olmayan, yabancı dil bilmeyen, Türkçe’yi bile doğru dürüst yazıp konuşamayan akademisyenler tarafından doldurulmuş kadrolar...
Toplum için bilimsel üretim yapan akademisyenlerin hukuksuz ve adaletsiz KHK’lar ve Mütevelli Heyeti kararlarıyla üniversitelerden uzaklaştırılarak sosyal ölüme itilmelerinin ardından üniversitelerin düştüğü durum bu: Niteliksiz Kayırılmışlar Aile Şirketi.