Çok değil iki gün oldu; dünyanın birçok yerinde benzerleri gerçekleşen, hatta insanların mesleki kıyafetleriyle, örneğin polislerin üniformalarıyla çekinmeden kortejler oluşturduğu, yüzbinlerce kişinin yol kenarlarına dizilip yürüyenleri alkışladığı bir tür eylem, LGBTİ'lerin onur yürüyüşü... Oruç, sıcak ve zalimlik başına vurmuş Türk polisinin saldırısına uğradı.
Biliyor ve inanıyoruz ki, yürüyüşlerin daha kalabalık, şiddetsiz ve coşkulu olanlarını da göreceğiz. Ve özgürlük isteyen, eşitlik isteyen, ayrımcılığa, kadın düşmanlığına, homofobiye karşı olan herkesin sokağa ferahfeza çıkabildiği bir ülkeyi de hep birlikte kuracağız...
Biz şimdi konuşup yazarken, “haziran kuşağı”, “haziran insanları”, “haziran tarzı” diyoruz ya sık sık. Elbette bir hareket dinamiği, dönüştürme cüreti, politik anlam da atfediyoruz. Ama en çok da Türkiye toplumunun her bir parçasını, işçisini, öğrencisini, kadınını, işportacısını, entelini, beyaz yakalısını, eşcinselini, tribünden inenleri, tenceresine vuranları buluşturan bir büyük toplumsallıktan bahsediyoruz.
Yani “yeni yurttaşlık bilinci” derken, bu muazzam toplumsallığın tutkalını, aynı zamanda bir sosyalist hedefi de tarif ediyoruz.
Solunan havayı bir zehire dönüştüren, yürünen yolu bataklığa çevirip, aç bıraktığı insanı komşusuna düşman eden gericiliğe ve sümürüye karşı başkaldırıyı, önyargılarından sıyrılmış bir birlikteliği, yoldaşlığı, paylaşımı anlatıyoruz.
Ve bir eylemci, Haziran isyanının her gününde bulunmuş bir gazeteci olarak ben tereddütsüz tanığım ki; uzun Haziran günleri sonrasında elimizde bir umut ışığı, bir övgü pınarı, bir yarın beklentisi varsa... bunda orada bulunan her bir lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks bireyin de en az bir başkası kadar payı var, hakkı var.
Devlete göre ise suçu var...
Zira vahşi bir polis saldırısından sonra herkes bir yerlere dağılırken, tek başlarına meydanda polise direnmeye devam eden, “bizim hayatımız sizinle uğraşmakla geçti, bizi korkutamazsınız” diyebilen bu insanlar, büyük devletimize ağır bir tehdit oluyor... Cümle yobazlar tam da bu nedenle kinlerini kusuyor...
Bunu bilip kavradığımızda, coşkuyla, barış içinde, onurla yürümek isteyen LGBTİ'lere polisin hiç de yabancı olmadığımız saldırısını da anlayabiliyoruz.
*****
Pazar günü birçoğumuz belki bir başka alemde, kendi dalgasında salınırken... Rengarenk bir yürüyüşe hazırlanan LGBTİ'ler onur yürüyüşlerini birlikte tamamlayıp, açıklamalarını birlikte yapamadan o günü bitirdiler.
Önceden hazırlayıp yürüyüşün sonunda okumayı planladıkları açıklamada ise şu cümleler yer alıyordu: “13. Onur yürüşünde Özgürlük ve Eşitlik taleplerini haykırmak için toplandık. Lezbiyenler, geyler, biseksüeller, translar ve interseksler olarak yaşama, barınma, çalışma, eğitim ve sağlık gibi en temel haklarımızı geri almadan, varoluşumuz baskılanmadan, rencide edilmeden, kınanmadan, aşağılanmadan yaşamak için, ALIŞIN, BURADAYIZ, GİTMİYORUZ demek için toplandık.”
İhtiyacı olan alışsın, biz Haziran'da birlikte mücadele ederken zaten yoldaştık. Burada olduğunuzu biliyoruz ve bu karanlık düzene karşı birlikte mücadele edeceğiz diyoruz... Çünkü onurla yürüyüp, emek sömürüsünü, kadın düşmanlığını ve homofobiyi de yok edeceğimiz özgür bir ülkeyi, inadına hep birlikte kuracağımıza inanıyoruz...