Cumhurbaşkanlığı seçim sonucunun ilk etkisi basında görüldü.
Cumhuriyet ve Yurt gazetelerinde yazar ve editör kadrosunda tasfiyeler, Hürriyet'te önce genel yayın yönetmenliğinde değişiklik, Yılmaz Özdil'in köşe yazısının yayımlanmaması ve yazarın istifası, Radikal'de Fatih Yağmur'un işine son verilmesi... Yaşananları birbirlerinden bağımsız birer olgu olarak görmek mümkün değil.
Hazırlıkları seçimden önce başlayan operasyon, seçimin ardından uygulamaya kondu.
Peki, nedir bu operasyonun hedefi?
Aslında, yukarıda saydığımız gazetelerde yapılanları, büyük bir operasyonun basın ayağı olarak nitelemek mümkün.
Düzen siyasetine yön verenler açısından bugünün en önemli ihtiyacı, muhalefetin karakterinin belirlenmesi olmalı.
Nasıl bir muhalefet, düzen içi olabilir? Düzen muhalefetinin ideolojik, siyasi koordinatları nasıl belirlenmeli? Geçen yazımızdan devamla, yüzde 54 nasıl tasnif edilecek?
Bu sorular, geleceğin yeni iktidarının şekillendirilmesi bakımından da önemli olacak.
Son yerel seçimlerde CHP'nin tercihleri ve Ekmeleddin İhsanoğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesini bu bakımdan değerlendirmek gerekiyor.
Bu tercihlerde esas olan alternatif bir iktidar projesi miydi? Soruyu böyle sormak belki de yanıltıcı... Burjuva siyasetinde iktidar ile muhalefet özneleri arasındaki açının ne kadar küçük olduğu biliniyor. Daha doğrusu ve bugün için önemlisi, AKP'ye karşı biriken tepkinin hangi süzgeçten geçirileceği, nasıl bir işleme tabi tutulacağı. Bu işlem hem bugünün ve yarının iktidarlarının karakterinin, hem de bugün toplumda iktidara karşı biriken tepkilerin hedeflerinin belirlenmesi bakımından daha stratejik bir önem taşıyor.
Devam edelim...
Başarısız İkinci Cumhuriyet muhalefetinin nasıl şekillendirileceği konusunda, 2007'den itibaren ortaya çıkan toplumsal dinamikler dikkate alınmak zorunda...
Cumhuriyet Mitingleri, Hrant Dink cenazesi, TEKEL Direnişi, Alevi mitingleri, liseli eylemleri, sanatçı eylemleri, 2012 Cumhuriyet eylemleri, üniversite eylemleri, Roboski Katliamı'na, Reyhanlı Katliamı'na, Suriye Savaşı'na dönük tepkiler ve nihayet Gezi Direnişi...
2013'ün yaz aylarıyla birlikte, yukarıdaki dizgeye içkin ideolojik kodlarda yeni çarpışmalar ve bileşkeler ortaya çıkmaya başladı.
Şimdi düzen siyasetinin çabası, bu yeni dönemde İkinci Cumhuriyet'in yaşadığı meşruiyet krizinin kaynaklarını kurutmaya veya başkalaştırmaya çalışmak olacak. Toplumda, gerici rejime ikna olmayan kesimlere başka düşmanlar gösterilmeye çalışılacak. Yukarıdaki eylem dizgesinde kendini ortaya koyan kimi dinamiklere dair suçlama ve yaftalama çabası devam edecek. Bu sayede düzen muhalefeti yeniden inşa edilecek.
Basında yaşananların işte böyle bir boyutu var.
Yani, Yurt ve Cumhuriyet'te yapılan dönüşüm gibi, Hürriyet'teki Yılmaz Özdil vakası gibi örnekler şunu gösteriyor: Kendini şu ana kadar sağ ve sol Kemalizm veya ulusalcılık gibi tanımlarla ortaya koymuş tepki, yeni dönem muhalefetinin "istenmeyen"i ilan edilecek. Buradan yer yer sola-sosyalizme açılan kanallar tıkanmaya çalışılacak. Yatıştırıcı etkisi bilinen liberalizm bir kez daha göreve çağrılacak.
Mesele o yüzden, "Erdoğan'ın başkanlığından korktular ve kendilerine çeki düzen veriyorlar" basitliğine sığmıyor.
Emine Ülker Tarhan ve beraberindeki milletvekillerinin ortaya koyduğu tepkinin, kolaylıkla "ulusalcılık" olarak tanımlanması ve mümkünse hiç dinlenmemesi sağlanacak mesela...
"Ulusalcı değiller mi?" demeyin... "Ulusalcılık yaşamıyor mu?" demeyin...
Evet o milletvekilleri arasında ulusalcılar var ve evet ulusalcılık kimi zihinlerde yaşıyor.
Ancak sorun bu değil...
Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, ulusalcılık gibi ideolojik kavramların Haziran 2013'te simgelenen bir dönemden itibaren başkalaşmış olması, ulusalcılığı bir dinamik olmaktan çıkardı. Ondan, başkalaşan ya da başkalaşabilecek bir hassasiyet kaldı... O kadar...
Geçerken söyleyelim...
İkinci Cumhuriyet'in yaşadığı kriz, bu operasyonun da başarısızlığa mahkum olduğunu kanıtlıyor.
2007'den bu yana toplumsal hareketlerde yaşamış, onları var etmiş ideolojik kodların bazılarının ya da tamamının düzen muhalefetinin kapsamından çıkarılması, son tahlilde, o dinamikleri söndürmez, radikalleştirir. Sorun varsa, tepki de vardır.
Bugünün özelliği, o dinamiğin, devrimci mücadelenin eklemlendiği, başkalaşan bir dinamik olma olasılığıdır.
Bizim cepheye dönersek...
Bu tabloda, İkinci Cumhuriyet'in yaşadığı meşruiyet krizinin ideolojik ve toplumsal kaynaklarını, A-B-C noktaları olarak kodlasak ve bu noktalar arasında bir üçgen çizsek...
Kendimizi de ortaya bir yerlere yerleştirip, A, B ve C noktalarıyla ilişkimizi eleştirellik üzerinden tanımlasak... Yani, her yeni durumda A, B ve C'yi tahrip gücü düşük ya da kuvvetli top atışlarına tutsak...
Ne yapmış oluruz?
Hiçbir şey...
Yani, yaptığımız şey siyaset olmaz...
Bugünün Türkiye'sinde devrimci siyaset, iki boyutlu üçgen düzlemine bir üçüncü boyut kazandırmaktır.
Yani mesele, bu noktaları ne kadar eleştirdiğiniz değil, bu noktalara siyasal hedefler göstererek, ileriye yönlendirip yönlendirmediğinizdir.