Ne AKP Dersimlileri kandırabiliyor, ne de Dersimliler solculuktan, muhaliflikten vazgeçiyor.
Ama bıkmıyor, usanmıyor konuyu temcit pilavı misali sürekli masaya getirip “özür”e sıkıştırıyorlar. Dersim katliamını, halkın acısını kaç yıldır kendi politik çıkarlarının mezesiymiş gibi ağızlarından düşürmüyorlar.
Dinci gerici; “Dersim çok trajik bir olaydır. CHP'nin bu katliamın sorumlusu olarak Dersimli vatandaştan özür dilemesi gerekir. Biz zaten tek parti dönemi zihniyetiyle hesaplaşıyor, Alevi açılımlarında bulunuyoruz” kurnazlığı yapıyor...
Liberal desteğe çıkıyor; “Dersim katliamı ceberrut devletin, Kemalist diktatörlüğün bir uygulamasıdır. O zaman iktidarda olan CHP anlayışının göstergesidir. Bu nedenle öncelikle CHP özür dilemelidir. AKP de Dersimlilerin gönlünü almak için özür dilese iyi olur” küstahlığını örnekliyor...
Ulusalcı; “Oranın feodal beyleri ve dini liderleri halkı devlete karşı kışkırttı. Vergi vermedikleri ve askerden kaçtıkları gibi karakolları da yakıp isyan ettiler. Devlet Tunceli'de (Dersim değil) isyanı bastırmıştır. Bir de özür mü dileyecek” diye höykürüyor...
Sosyal demokrat; “Devlet aşırı şiddet göstermiş ve katliam yapmıştır. Öncelikle devlet adına AKP özür dilemelidir ama gerekirse biz de dileriz. Dersimliler uyanık olsun. AKP seçim propagandası yapıyor, Alevilerin Atatürk'le arasını açmaya çalışıyor” pasifliğiyle zevahiri kurtarıyor...
Kürt yurtsever... o daha monoton; “Dersimliler Alevilikten öte Kürt oldukları için katledildi. Olay Kürtlere dönük zulüm ve asimilasyon politikalarının bir sonucudur. O zamanın CHP zihniyetini şimdi AKP sürdürüyor. İki parti de özür dileyip hesap vermelidir” çıkışıyla davasına yontuyor...
Bu söylenenlerin külli azamisinin doğru ya da yanlış olması değil mesele... Türkiye tarihinin en acı kesitlerinden birini, kapitalizmin kıyıcılığının en açık örneklerinden birini, “katil kim” seviyesizliğiyle, “kim özür dileyecek” ciddiyetsizliğiyle bir atışma konusuna çevirmeleri. Yoksa söyleyip yaptıkları, düzen siyasetinin pespayeliğini, halk düşmanlığını göstermekten başka bir işe yaramıyor.
***
Dersim tartışmasında CHP'nin veya AKP'nin özür dilemesiyle her şeyin yerli yerine oturacağını, bütün sorunların çözüleceğini hâlâ daha düşünen var mıdır bilmiyorum.
Ama eğer AKP'nin özürüne, Davutoğlu'nun vaatlerine kıymet veren varsa, zorunlu din derslerini, cemevlerinin statüsünü, eşit yurttaşlık talebini, Yavuz köprüsünü, övgüye boğulan katil Ebu Suud Efendi'yi falan değil; Tayyip Erdoğan'ın üç yıl önce, “devlet adına ben özür dilerim” dedikten sonra IŞİD'e verdiği destekle infaz edilen Alevilerin kesik başlarını hatırlatırız...
CHP'nin, AKP taarruzunda sığınacak liman olduğunu söyleyenler varsa, onlara da 2008'de kara çarşafa takılan rozetle başlayan serüvenin; AKP küçük çocukların başını kapatmayı planlarken, “laiklik tehlikededir diyemem” diyen bir yeni genel başkanla, devşirme cumhurbaşkanı, milletvekili adaylarıyla, imam ziyaretleriyle sürdüğünü söyleriz.
Konu Dersim katliamıyken, direnişçi yanı saklanıp, “peygamber soyu”yla Kılıçdaroğlu'na yakıştırılan Kureyşan kimliğini gösteririrz. Düşmanın o limana çoktan sızdığını anlatırız... Bu iki partinin de birbirinin aynı olduğunu tekrar ederiz...
Tersi olsaydı, AKP her yıl eli boş döneceğini bildiği halde, özür tartışmasıyla CHP'nin gündemini belirleyip, savunma yapmaya zorlayarak madara etmeye; açılım ahkamı kesip Dersim'e gitmeye, orada halka saldırıp, Alevilerin, Kürtlerin taleplerini karşılayacak bir adım atmadan geri dönmeye cüret edebilir miydi?
Ya da, CHP başkanının verdiği tepki, “hadi gel televizyonda tarih tartışalım” olur muydu?
***
Öyle anlaşılıyor ki AKP, etrafındaki muhalefet partilerini Türkiye'nin ciddi meselelerinde bazı sembolik adımlara, basit talep ve önerilere odaklayarak siyaset yapmaya alıştırdı.
Kürt sorununun çözümünde uzun süredir Öcalan'ın durumu tartışılıyor örneğin. Önemsiz diye değil ama Kürt tarafının tek gerçek talebi buymuş, o hallolunca Kürtlerin hiçbir derdi kalmayacakmış havası yaratılıyor bu sayede.
Yahut Dersim; AKP'nin meseleyi katliamla değil, cumhuriyetle hesaplaşmak için gündeme getirmesi gerçeği bir yana, Dersim katliamı Kemalist cumhuriyetin tartışmasız büyük bir suçudur. Katliam, ne genç cumhuriyetin ilerici kuruluşunu korumak için attığı bir adım, ne de feodal-dini önderlikli bir isyan gibi gerekçelerle mazur gösterilemez. Bu suçun ifşa edilmesi, tartışılması, mağdurundan özür dilenmesi, hakların verilmesi... Elbette önemsiz ve değersiz değildir.
Ama öte yandan, Türkiye'nin en yoksul kentlerinden biri olan, Kürt, Alevi ve solcu kimliği nedeniyle hâlâ devletin baskısına uğrayan, doğal zenginlikleri saldırı altında olan, üniversitesine giden öğrencilerin kalacak yer bulamadığı, işsizlik yüzünden gençlerin sürekli başka şehirlere göç ettiği Dersim'de; Başbakan'ın “hadi üniversitenin adını Munzur yaptık, akşama da özür dileriz, yine iyisiniz” der gibi gelip gitmesi pespayelik, halkla dalga geçmek değildir de nedir?
Dersim katliamı, gerçek çözümler üretme becerisi ve niyeti olmayan, gittikçe birbirine benzeyen iki düzen partisinin “it dalaşı”nın argümanı haline getirilmiş durumdadır. Durum böyleyken, Dersim'in meselesini bir “özür”e sıkıştırmaya çalışmanın karşılığı, top çevirmek, göz karartmaktan başka bir sonuca ulaşmayacaktır.
E o zaman, alsın özürlerini başlarına çalsınlar deyip gericiliğe ve sömürüye karşı mücadeleye devam etmek de en doğrusudur...