“Pahalı döviz” dış rekabet gücümüzü arttıramıyor
Bu yazımızda ihracata dayalı büyüme “arzusunun” neden karşılık bulamayacağını, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun geçen hafta yayınladığı Yurt Dışı Üretici Fiyat Endeksi (YD-ÜFE) verilerini kullanarak bir kez daha anlatmaya çalışacağız.
3 Kasım 2002 tarihinden beri Türkiye’yi yöneten iktidar, Aralık 2021’de Türkiye ekonomisini ihracatla büyüteceğini ilan etti. Bu sayede Türkiye net girdi ithalatçısı konumundan çıkacak, cari fazla verir hale gelecek ve bunun sonucunda oluşacak kur düşüşleri ile de enflasyon sorununu çözecekti! Bu politikaların Türkiye ekonomisinin verili koşullarında bir karşılığı olmadığını, sadece söylemler düzeyinde kalacağını, Türkiye’nin ithalatı ile ihracatının yapısını inceleyerek ve dünya ihracatındaki payları gibi göstergelere dayanarak bu köşede defalarca vurgulamaya çalıştım. Bu yazımızda ihracata dayalı büyüme “arzusunun” neden karşılık bulamayacağını, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun geçen hafta yayınladığı Yurt Dışı Üretici Fiyat Endeksi (YD-ÜFE) verilerini kullanarak bir kez daha anlatmaya çalışacağız.
İhracatın Enflasyonunu[i] da Hesaplamak Olası:
TÜİK tarafından hesaplanan YD-ÜFE, “Belirli bir referans döneminde ülke ekonomisinde üretimi yapılan ve yurt dışına satışa konu olan ürünlerin üretici fiyatlarını zaman içinde karşılaştırarak fiyat değişimlerini ölçen fiyat endeksidir.” Bu endeksin sektörel kapsamını sanayinin iki ana sektörü olan madencilik ve taşocakçılığı ile imalat sanayi oluşturmaktadır. Bu endeks kapsamında takip edilen fiyat “Siparişin verildiği andaki (varsa iskonto sonrası) malın navlun, sigorta ve yurtdışında yapılan diğer masraflar hariç mal bedeli (FOB) satış fiyatıdır.” TÜİK bu fiyatları derlerken ürünlerin ihracat fiyatlarını doğrudan sanayi sektöründeki üretici firmalardan almaktadır. TÜİK YD-ÜFE sonuçlarını her ayın 20’sinde veya takip eden iş gününde saat 10:00'da haber bülteniyle kamuoyuna duyurmaktadır.
YD-ÜFE ile Döviz Kuru Arasında Yakın Bir İlişki Var:
YD-ÜFE ile reel döviz kuru değişmeleri arasında yakın bir ilişki vardır. İzleyen iki grafikte bu yakın ilşkileri gözlemek olasıdır. İlk grafikte TCMB tarafından yayımlanan ve temel (baz) dönemi (yılı) 2003 olan TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru ile temel dönemi 2010 olan YD-ÜFE’nin gelişimi görülmektedir.
Kaynak: TCMB ve TÜİK
Grafikten açıkça görüldüğü gibi 2003 ile 2013 arası dönemde TL aşırı değerlenmiştir. Bu aşırı değerlenmenin nedeni, döviz kurundaki artışın enflasyon oranındaki artışın gerisinde kalmasıdır. Yani, YD-ÜFE’nin yavaş artmasıdır. TL’deki bu aşırı değerlenme sonucu, sevgili Korkut Boratav Hoca’nın deyimiyle, nasıl “Lale Devri” yaşadığımızı anımsatmakta yarar vardır. Grafik ayrıca bize YD-ÜFE’deki artışın yavaş olduğu dönemlerde TL’nin aşırı değerlendiğini, YD-ÜFE’deki artışın hızlandığı dönemlerde ise TL’nin hızla değer kaybettiğini göstermektedir.
İhracatın Enflasyonu Arttıkça TL Değer Kaybediyor:
İzleyen grafik reel kur ile YD-ÜFE ve “ihracatın enflasyonu” arasındaki yakın ilişkiyi daha net bir biçimde gözler önüne sermektedir.
Kaynak: TÜİK ve TCMB
Grafiğe göre yurt dışı üretici fiyatlarının hızla arttığı dönemlerde ihracatın enflasyonu da hızla artmakta ve TL de hızla değer kaybetmektedir. Yurt dışı üretici fiyatları ile ihracatın enflasyonundaki artışlar 2019 Eylül’ünden itibaren hızlanmıştır. Ayrıca TL, yurt dışı üretici fiyatları ile ihracatın enflasyonundaki artışların olduğu dönemlerde değer kaybetmektedir.
TL’deki Değer Kayıpları Dış Rekabet Gücümüzü Artırmıyor:
İzleyen ilk grafik reel efektif kur ve YD-ÜFE’deki yıllık yüzde değişimi göstermektedir.
Kaynak: TCMB ve TÜİK
Reel efektif kurda ve YD-ÜFE’deki yılık yüzde (yıllık ihracatın enflasyonu) değişmeler birbirinin aynadaki ters yansımalarıdır. İhracatın enflasyonu arttıkça TL’deki değer kaybı artmakta, ihracatın enflasyonu azaldıkça TL’deki değer kaybı durmaktadır. Grafikte görüldüğü gibi bu yıllık yüzde değişmeler arasındaki fark 2016 Ekim’inden bu yana giderek büyümektedir. Son aylarda bu fark giderek açılmaktadır. Örneğin, TL Aralık 2021’de bir önceki yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 23,1 oranında reel olarak değer kaybederken; ihracatın enflasyonu yüzde 87,64 oranında artmıştır. Benzer eğilimleri izleyen grafikte yer alan aylık yüzde değişmelerde de gözlemek olasıdır.
Kaynak: TCMB ve TÜİK
Grafikten de görüldüğü gibi birbirinin aynada ters yansıması reel efektif kurdaki aylık yüzde değişmeler ile aylık ihracatın enflasyonu arasındaki aylık yüzde değişme farkları 2018’in başlarından itibaren artmaya başlamıştır. Örneğin, ihracatın enflasyonu Aralık 2021’de bir önceki aya göre yüzde 25,92 oranında artarken TL’deki reel kayıp yüzde 11,66 olmuştur. Hatta 2021 Ekim-Aralık döneminde ihracatın enflasyonu yaklaşık olarak yüzde 43 oranında artarken TL reel olarak yaklaşık yüzde 21 oranında değer kaybetmiştir. Yani, ihracatın enflasyonu TL’deki reel kayıplardan daha fazla arttığı için TL’deki son dönemde yaşadığımız değer kayıpları, Türkiye’nin dış rekabet gücüne katkı sağlayamamıştır.
Defalarca yazdık ve söyledik: Türkiye net girdi ithalatçısı olan, sanayisi aşırı bir biçimde ithalata bağımlı olan bir ülke. Ayrıca imalat sanayisinde oligopolcü ve tekelci fiyat belirlenme mekanizmaları geçerlidir. Bu nedenle kaynağı ne olursa olsun artan girdi maliyet artışlarını sermaye rahatlıkla ürettiği ürün fiyatlarına yansıtabilmektedir. Her ne kadar imalat sanayi ürünlerindeki bu fiyat artışları TÜİK’in hesapladığı tüketici fiyatlarına yansı(tıl)masa da TL’deki reel değer kayıplarının neden Türkiye’nin dış rekabet gücünü artırmadığı gerçeği, ihracatın enflasyonundaki artışta gizlidir. Emekçilerin inim inim inlediği bir dönemde ihracatın enflasyonundaki artışlar sakın imalat sanayisinin temel girdileri olan elektrik ve doğal gaz fiyatlarına yapılan zamlardan kaynaklanıyor olmasın? İktidar bir anlamda bindiği dalı kesiyor olmasın?
[i] İhracatın enflasyonu kavramını, Cumhuriyet Gazetesi yazarı sayın Selim Somçağ’dan esinlenerek kullandık.