Bu yazıda referandumda kazanmak için neler yapmak gerektiği, hangi taktikler izlenirse yüzde 50+1 HAYIR oyu çıkabileceği, iletişim stratejilerinin neler olması gerektiği üzerinde durmayacağız. Bunlar değersiz, önemsiz olduğu için değil. Yeterince yazılıp-çizildiği, kampanyalar oluştuğu, yola çıkıldığı için…
Yazı, referandum sürecinin Türkiye sosyalist hareketi, emekçiler ve ilericilerin kazanım hanesine yazılabilmesinin gerekli koşullarını sıralama hedefi taşıyor.
16 Nisan gecesi çıkacak bir HAYIR sonucu elbette birincil öneme sahip. 49 günlük sürede tek bir anın boşa geçirilmemesi gerekiyor. Öte yandan, bu 49 günü ve hemen sonrasını bütünlüklü bir çerçeve içine oturtabilmek, meselenin orta-uzun vadeli boyutlarına ilişkin en azından zihinsel hazırlık yapabilmek gerekiyor. İşte, aşağıdaki notlar bu bakımdan, EVET’le HAYIR arasında gidip gelen kafası karışıklara değil, HAYIR diyen ilericilere hitap ediyor.
1. ESAS STRATEJİ KENDİ HAYIR’IMIZI AYRIŞTIRMAYA ÇALIŞMAK OLAMAZ
Türkiye’ye AKP ve MHP tarafından dayatılan başkanlık rejimi, yalnızca emekçi halkımız açısından değil, yerli-yabancı çeşitli sermaye grupları ile askeri ve sivil bürokrasinin kimi önemli unsurları açısından da bir sorun anlamına geliyor. Düzen içi diyebileceğimiz bu grupların başkanlığa çeşitli düzeylerde ve içeriklerde direnç göstermesi, bizim kendimizi sorgulamamızı, HAYIR’ımızdan endişe etmemizi, HAYIR’ımızı farklılaştırmaya çalışmamızı gerektirmiyor. Bugün için işimiz, HAYIR’cılar arasında bir ayrışmanın belirginleştirilmesi değil. Türkiye tarihi açısından oldukça kritik bir mücadele dönemindeyiz ve HAYIR’ın kazanması Türkiye’nin, Türkiye’nin ilerici-aydınlık birikiminin 150 yıl geriye götürmek isteyenlere ciddi bir tokat anlamına gelecek. Yalnızca bu dahi 49 günü, HAYIR’cıların sayısını arttırmak ve esas kavgayı başkanlık dayatmasında bulunan güçlerle vermek için yeterince gerekçe sunuyor.
2. SOSYALİSTLER VE İLERİCİLER HAYIR’IN TEMSİLCİSİ KONUMUNA YÜKSELEBİLİR
Yine de bir sorun var…Olası bir HAYIR sonucunda veya EVET çıktığında, kimi düzen güçleriyle benzer tezler dile getirmiş olmanın bedelini ödemez miyiz?
Ödeyebiliriz. Ama siyasi mücadele bedel ödemeden yapılmıyor. Yapılması gereken, olası sorunları nasıl aşabileceğimize, bedeli mümkün olan en az düzeye nasıl indirebileceğimize odaklanmak.
Bunun içinse, durduğumuz noktada kendimizi başkalarından ayrıştırmaya çalışmak, itişmek-kakışmak yerine, ileri doğru hamle yapmanın koşulları olup olmadığına bakabiliriz.
Türkiye’nin sosyalist-ilerici birikimi kendini HAYIR denizinde sıradanlaştırmak ve böylece etkisizleşmek riskinden ancak ileri doğru hamle yaparak kurtulabilir. Bunun yolu ise HAYIR’ın ve memleketin sahibi olduğunu hem sözle hem fiilen gösterebilmektir. Elbette HAYIR’ın tek temsilcisi, tek sahibi olmaktan söz etmiyorum. Buna gerek de yok…Ama memleketin en önemli gündeminde bir kutup yaratabilen, sözünün arkasına milyonları çekebilmiş bir hareket ciddi bir siyasi temsilcidir.
Ülkenin sorunlarına şu yanıtları veriyorum…Şu nedenle HAYIR diyorum…HAYIR’ın çıkması için fedakarca mücadele ediyorum…Gerekli tüm hazırlıkları yapıyorum…Kazanabilmek için halkı seferber olmaya davet ediyorum…
Bu sadeliğe ulaşan sosyalist-ilerici hareket, temsil hakkını kazanmak için yeterince iş yapmış demektir.
3. HAYIR HAYALETİNDEN MADDİ GÜÇ YARATMAK
Manifesto’nun şiirsel söyleminden uyarlarsak; Türkiye’de bir hayalet dolaşıyor - HAYIR hayaleti.
HAYIR’ın bir hayalet halinde olması hem iyi hem kötü…
Ele avuca gelmiyor, nereden çıkacağını bilemiyorsunuz. Saray Rejimi’ne ezip geçtiğini düşündüğü değerleri, unuttuğunu sandığı kabuslarını hatırlatıyor. Çok korkutucu…
Öte yandan bu HAYIR hayaleti, rejimin maddi ve örgütlü gücü söz konusu olduğunda yetmiyor.
Hayaleti, ete kemiğe büründürmeyelim. Varsın öyle kalsın. Ama hayaletin yarattığı iklimden maddi bir güç çıkarmanın yollarını arayalım. Hayaletin saldığı korkuyu, gerçek bir güçle besleyelim. Bunun için örgüt ve örgütlülük gerekiyor.
İnsanların irtibatlanacağı, yaratıcılıklarını sergileyebilecekleri, öğrenecekleri, öğretecekleri ama hepsinden önemlisi birlikte bir iş başarabilecekleri bir ağ gerekiyor.
Türkiye’nin krizlerle malul olacağı anlaşılan geleceğini kazanmak için bu ağın kurulması şart!
4. SARAY REJİMİ DERSLER ÇIKARDI YA BİZ?
Referandum gecesi sonuç ne olursa olsun işimiz bitmeyecek. Özellikle Gezi Direnişi, 17-25 Aralık süreci, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini hesaba kattığımızda Saray Rejimi’nin tüm bu badirelerden önemli dersler çıkardığını hesaba katmak gerek.
En kötümser tahminlerde dahi kafa kafaya gittiği anlaşılan HAYIR-EVET oy dağılımı, önümüzdeki 49 günün de oldukça sancılı geçeceğini işaretlerini veriyor. Saray, hedefine ulaşmak için “kan”ı kullanma opsiyonunu çok sevdi. İşe yaradığını düşünüyor…Yaratıcılıklarına güveniyorlar, manipülasyon yeteneklerine güveniyorlar...
Saray Rejimi dersler çıkardı, ya biz?
Bu referandumu kazanmak için, yüzlerce yıllık ilerici birikimimizin yanına son yıllarda yaşadıklarımızdan da bir şeyler eklediğimizi gösterebilmemiz gerek.
Türkiye’nin 150 yıl geriye götürülmesine itiraz eden, bu kavganın esas sahibi olduğunu gösteren, tartışmanın seyrini belirleyen, gerekli toplumsal ağları kurabilmiş, referandum öncesine, gününe ve sonrasına ilişkin değerlendirme ve öngörülere sahip bir hareket bu kez hazırlıksız yakalanmış olmayacak.
Bu karanlık ortamda boğulmamanın yolunu memleketten kaçmak olarak gören ve bir süredir bavulunu toplamakla meşgul dostlarımıza, umutsuzluğa kapılmış yurttaşlarımıza ancak bu hazırlıkla seslenebiliriz.
İşte, HAYIR'ın ötesine böyle geçeceğiz...