AKP iktidarı halihazırda tatbik edilen bir restorasyon sürecinin planlayıcısı ya da muhatabı mıdır? Yahut şunu da sorabiliriz; sol-sosyalist harekete yönelik bir restorasyon tasavvuru, keskin ifadesiyle “tasfiye”, “solsuzlaştırma” gündemde ve vaziyetimizi (hedef tespitimizi) bu tehdidi öncelikle hesaba katarak mı belirlemeliyiz?
Sol hareketin farklı bölmelerinde bulunan kimi siyasetçi-yazarların, geçtiğimiz kısa dönem içindeki yazılarında, dikkate alınır ölçüde “restorasyon” vurgusu yapılmış olması hasebiyle bu sorular önemli hale gelmiştir.
Yazılanlardan çıkardığımız kadarıyla; restorasyon kavramının merkeze yerleştirildiği üç farklı saptama veya öngörü ifade edilmiştir ve her birinin uygulayıcı öznesi ayrımlı suretlere sahiptir. Ancak karar vericilerin zihnindeki maksat son çözümlemede, “kapitalist düzenin ölmezliği” olduğu için restorasyon denemelerinin birbiriyle münasebet halinde olduğunu söylemek de mümkündür...
*****
Söz konusu restorasyon saptamalarının üçü de değerlendirilmeyi hak ediyor ama önce bir parantez açıp, son birkaç yılın politik olgularının belirlediği ve “Süleyman Şah Hicreti” dolayısıyla daha açık seçik karşımızda duran Türkiye fotoğrafına bakalım.
Süleyman Şah'dan geriye kalanların, bir gece vakti türbesinden alınıp kaçırılması bundan bin yıl önce yaşansaydı, bugün yandaş basında ve din derslerinde, “İslam tarihinin önemli hicret olaylarından biri” olarak okuyor olurduk... Lakin bu göçün bugün gösterdiği siyasi manzara, AKP cephesinde sıkışma ve gerilemenin kanıtlanmasından öte bir anlam taşımamaktadır.
Özetle; “türbe göçü”nün Türkiye siyaseti ve iktidarı açısından asli önemde iki sonucundan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, Ortadoğu'da hilafet, saltanat, hegemonya arayan AKP, bırakın bu hedefe yaklaşmayı, kategorik olarak IŞİD ve YPG'nin dengi olabilecek bir “örgüt” (devlet değil) derekesine düşmüştür. Ve ikincisi, eğer bu pozisyondan çıkmak istiyorsa, emperyalizme kendini kabul ettireceği bir yeni bağımlılık ilişkisi kurmak zorundadır...
Bu söylenenin olup olamayacağı, muhtemel şartları ve sonuçları şimdilik bir yana, söylemek istediğimiz şudur; Türkiye'nin en güçlü ve en uzun süreli iktidarı olmaya aday olan AKP ve Erdoğan yönetimi, en zayıf dönemini yaşamaktadır. Dolayısıyla, AKP muhalifi olan sol ve sosyalist odakların, bu parti iktidarını karşıya alarak geriletmeyi ve yıkmayı öncelikle hedeflemesi, bu amaca uygun bir örgütlenme (mücadele birliği ve programı) oluşturması gerçekçi olduğu gibi güncel ve elzemdir...
Ayrıca bize göre, dile getirilen restorasyon tespit, öngörü veya tahlilleri bir üst paragrafta bahsettiğimiz hedef bağlamında değerlendirilirse, kurgusal (saptırıcı) olmaktan kurtularak devrimci bir eksene de yerleşebilir.
*****
Parantezi kapatalım ve güncel politik koşulları da dikkate alarak, sözünü ettiğimiz üç restorasyon saptamasının ne anlam ifade ettiğine bakalım.
Birinci saptama; “üst akıl” olarak da anılan, ülkenin yerleşik kapitalist sınıfının ve emperyalizmin -bilinen nedenlerle- AKP'ye alternatif bir çıkış aradığını vurgulamaktadır. Hedef iktidar yapısını yani AKP'nin Türkiye'yi kendi dışlayıcı kurallarına göre yönetme durumunu değiştirerek yeni bir durum yaratmak ve yeni kurallar oluşturmaktır.
Yüzeyi ise; 27 Mayıs türü bir darbe, Cemaat'in kullanılması, suikast, ekonomik kriz yaratılması, Gezi benzeri bir isyanın örgütlenmesi (renkli devrimler) ya da örneğin HDP'nin barajı geçmesinin sağlanması benzeri fikirleri de barındırabilen büyük bir “komplo teorisi havuzu”na ve karşıt taraflarca dile getirilebilir bir genişliğe sahiptir.
Varsayımların hepsine, peşinen ve sarsılmaz bir ketumlukla itiraz edilemez. Ancak bu birinci restorasyon tespitinin çok önemli (tayin edici) bir açmazı olduğu da görülmelidir. O da, AKP'nin toplumsal desteği ve ideolojik tahakkümü kırılmadan ve kapitalist düzenin sürekliliğini güvence altına alacak bir alternatif oluşmadan harekete geçildiğinde, çuvallama riskiyle karşı karşıya kalınacağının “üst akıl” tarafından biliniyor olmasıdır. Ve şu anda “üst akıl”ın elinde düzen içi bir alternatif yoktur. Bu alternatifin HDP gibi solcu, Kürt (ve Kürdistani) bir özneden çıkarılabileceğini düşünmek ise, ne yazık ki sadece Türkiye'nin politik-kültürel yapısına dair bir bilgisizliğin göstergesi olabilir...
İkinci saptama; AKP'nin yeni rejimi kurma sürecini hızlandıracak bir restorasyon istemidir. Kastedilen; sultasını iktidarının ilk 10 yılında tereddütsüz ve istikrarlı bir şekilde sağlayan AKP'nin, yol almakta zorlandığı bir döneme girdiği ve çözüm aradığıdır...
Bu çerçevede, özellikle başkanlık sistemine geçiş çabası, Cemaat'e yönelik operasyon, topluma dönük faşist baskının yasa güvencesine alınması, “stratejik gerilim” diye adlandırılan provokasyon politikası, bölge güçleriyle ve emperyalist devletlerle yeni bir temas düzlemi arayışı veya AKP'nin iç tartışmaları... Bir restorasyon ihtiyacının ve uğraşının belgisi olmaktadır.
AKP'nin ve Erdoğan'ın bir yeni otorite oluşturma çabası, dahası zorunluluğuyla karşı karşıya olduğu açıktır. Ancak AKP'nin iktidarını korumak ve bölgesel egemenlik hevesini sürdürebilmek için attığı bütün adımların, içinde bulunduğu krizin derinleşmesine yol açtığı ve Türkiye'nin teslim olmayan bir muhalefet gücüne sahip olduğu da bir o kadar açıktır. Dolayısıyla AKP'nin bu restorasyon girişiminin başarısızlığa uğraması da mümkündür...
Üçüncü saptama; düzen güçlerinin (üst akıl ve AKP) sol-sosyalist harekete dönük bir restorasyon girişimi içinde olduğu kastedilmektedir. İddianın sahiplerine göre, burjuva siyaset alanının yeniden düzenlenmesi için makul bir odak haline geldiği düşünülen HDP, restorasyon sürecinin uygulayıcı öznesi olarak seçilmiştir.
Bu muhayyel fikri dikkate alırsak, HDP'nin barajı aşarak meclis ve siyaset dengelerini değiştirme olasılığı, solcuları ittifaka çağırması veya sosyalistlerin seçim gündemini önemsemesi dahi, AKP'nin “sandıkta meşruiyet kazanma” ve muhalefeti düzene mahkum etme planının bir parçasıdır.
Ne var ki, bu yaklaşımın objektif ve gerçekçi bir bakışa sahip olmadığı da ortadadır. Zira HDP'nin barajı geçmek istemesi, (esas olarak) solun meclise girmesi veya dışında kalmasıyla, ya da AKP iktidarının meşruiyet kazanmasıyla ilgili olmaktan çok Kürt halkının ulusal talep ve beklentilerinin karşılanmasıyla ilgilidir. Ayrıca solculardan İslamcılara kadar uzanan geniş bir kesime hitap ediyor olması da solculara dönük bir operasyon yürüttüğünün değil, seçim başarısı arayışında olduğunun göstergesidir.
*****
Peki sonuç yerine ne söylenebilir?
Dikkat ederseniz, yukarıda özetlediğimiz üç restorasyon girişimi veya iddiası da; hangi sıra ve vasıtayla, kim tarafından uygulanırsa uygulansın ortaya çıkacak netice, AKP iktidarının ciddi bir siyasi sıkışmayla, kaçınılmaz bir başarısızlık ve devrimci muhalefet birikimiyle karşı karşıya olduğudur. Bu nedenle, odaklanılması gereken hedef, çökmeye yüz tutmuş bir rejime karşı mevzi kazanmayı sağlamak ve AKP düzeninin karşısına çıkaracağımız sosyalist iktidar alternatifidir.
Dar örgüt çıkarlarını baz alarak değerlendirme yapan, sol hareketin içe kapanması anlamına gelecek bir “değerli yalnızlığı” çağıran, örgütsel konsolidasyon kaygısıyla uydurulmuş tezleri ve korunmacılığı salık veren, bir ileri sıçrayış ve yeni toplumsallık yaratma iddiasını örgütlemekten imtina edip, gözünü iktidardan kaçıran siyaset tarzı ve konumlanışlar, “kapitalist düzenin ölmezliği” gayesiyle restorasyon çabası içinde olanların işini de kolaylaştıracaktır...