Türkiye ve Suriye Kürtlerinin ABD ve Barzani hükümetiyle kurduğu ilişkiler resmiyet kazanınca, Rojava'daki Kürt otonomu ve Esad yönetimi arasındaki münasebet de yeniden gündeme gelmeye ve sorgulanmaya başladı.
Suriye'nin en kalabalık ikinci milleti olan Kürtler (nüfusun yüzde 10'u); -sınırların yüz yıl önce çizildiğini hatırlarsak- bu ülkede ilk kez iki buçuk yıl önce gerçek anlamda bir siyasi güç olabildiler.
Tarihte, devletsiz milletlerin fırsatçılığı ve faydacılığının birçok örneği var. Kürtler de Suriye'de, emperyalist müdahale dolayısıyla ortaya çıkan otorite boşluğundan faydalanmış, 'herkes cambaza bakarken' arkadan dolaşmış, nüfus cüzdanı bile olmayan bir topluluktan “özerk devlet” sahibi bir ulusa geçiş yapmıştı. Kürtlerin siyasi tarihinde gerçekten önemli bir eşiktir...
Bu arada, durumun bu biçimde, yani “faydacılık” veya “fırsatçılık” gibi kavramlarla (da) açıklanmasının sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Zira PKK-PYD de, bölgedeki gelişmelere dönük pragmatik yaklaşımları nedeniyle bir sıkıntı veya kompleks üretmiyor.
Cemil Bayık da en son Yurt gazetesinde yayımlanan röportajında (11 Kasım); “Bizim için şu güç, bu güç diye bir şey yoktur, biz herkesle görüşürüz. Biz herkesle ilişkiye gireriz. Yeter ki bizim kimliğimizi kabul etsinler” diyerek meseleyi özetlemişti.
*****
Bu çerçeveyle çözümlendiğinde dahi, şu soru yine de akla geliyor; Rojava bir yandan ABD, Barzani ve ÖSO ile yardımlaşma halindeyken, diğer yandan Esad hükümetiyle ilişkilerine devam edebilir mi?
Bu soruya yanıt olarak; Şam hükümeti ve Rojava arasında mevcut siyasi ve ekonomik bağlara bakarak, kısa vadede herhangi bir çatışma olmama olasılığının ağır bastığını iddia edebiliriz.
Daha açıklayıcı olabilsin diye, önce siyasi ve askeri ilişkilenmeye bakalım;
- Bölgede IŞİD ve diğer şeriatçı örgütlere karşı savaşan ve bu örgütlerin en ciddi saldırıyı yönelttikleri iki odak var; Şam ve Rojava... Bu iki merkez de, Esad veya PYD'nin kaybettiği durumda IŞİD, Nusra tipi örgütlerin güçleneceğini ve yapacakları ilk işin de Şam ve Rojava'ya yönelmek olacağını biliyor.
- Şam ve Rojava'nın benzeşik bir diğer yanı ise, bütün etnik ve dini grupları kapsayan yurttaşlık ideolojisine ve laiklik anlayışına sahip olmaları. Hatta bu açıdan bölgede yalnız oldukları söylenebilir...
- Suriye Kürtleri 2012 yazında yerel otoriteyi ele aldıklarında, amacın “ayrılma” değil “özerklik” olduğunu söyleyerek Şam ile temasa geçmişti. Esad, o koşullarda taktik açıdan doğru bir adım atmış ve Kürtleri sahiplenerek kontrollü bir ilişki kurmayı tercih etmişti.
Bu durum henüz değişmiş değil, Kürtler özerklikle yetineceklerini ve Şam'dan kopmanın ekonomik olarak da kendilerini zora sokacağını söylüyor. Buna karşın, herhangi bir bağımsızlık girişimini kabul etmeyeceğini açıklayan Şam yönetimi, özerklik meselesindeyse “savaş durumu koşullarında oldu” gibi yuvarlak değerlendirmeler yapıyor.
Ayrıca geçtiğimiz iki yılda yaşananlar Şam'ın -her şey yoluna girer ve Kürtlerle birlikte devam ederse- özerklik düzeyinde bir statükoyu kabul etmek zorunda kalacağını gösteriyor.
- PYD'nin Suriye'deki stratejisi, cihatçı örgütlerden farklı olarak, “yayılma” değil “elde tutma” eksenli. Kürtler, kantonlara ait alanların içinde kalmakta ısrarcı, örneğin ÖSO ile bu alanlarda ilişki kuruyor ve “Baas ile çatışacaklarsa” yine kendi toprakları için çatışacaklarını söylüyorlar. Bu yaklaşım “üçüncü yol” olarak adlandırılıyor... Kısaca, Esad Kürtler için, Kürtler de Esad için ana hedef değil.
- Üstelik, Kobane ile daha da belirginleşen bir durum var (PYD sıkıştığında reddetse dahi): Esad hükümeti, şeriatçılara karşı Rojava'ya siyasi ve askeri desteğini sürdürüyor.
Örneğin Suriyeli bakan Ümran El Zubi, Ekim ayının sonuna doğru bir açıklama yapmış ve Kobane'ye askeri-lojistik yardım yaptıklarını söylemişti. Şam, kente saldıran IŞİD'i terörist, direnen Rojava Kürtlerini ise toprakları için savaşan direnişçiler, yurtseverler olarak görüyor...
Bunun dışında, geçtiğimiz Temmuz ayının sonunda IŞİD, Haseke'ye yaklaşınca YPG ve Suriye ordusunun birlikte savaşması gibi askeri dayanışma örnekleri de var.
Özetle, siyasi özellikleri itibariyle benzeyen ve çıkar ortaklıkları henüz ortadan kalkmamış olan Rojava ve Şam'ın hâlâ birbirine ihtiyaç duyduğu görülüyor.
*****
Bu tabloya, ekonomik ilişkileri de ekleyebiliriz;
- Rojava ekonomisinde tarımın önemli bir yeri var. Özellikle Cizire kantonunda bulunan sulak araziler, bu bölgeyi pamuk ve buğday üretimiyle birlikte önemli hale getiriyor ve bu bölgede üretilen ürünlerin bir kısmı Suriye devletince satın alınıyor. Rojava'da bulunan çok sayıda petrol kuyusunun ise, bazıları işletilemiyor bazıları da ilkel yöntemlerle çalıştırılarak iç tüketime hizmet ediyor.
- Cizire kantonunda bulunan Kamışlı ve Haseke'de, (Kobane'den farklı olarak) Esad yanlısı binlerce Arap, Kürtlerle birlikte yaşıyor ve bu bölgede Suriye askerleri de bulunuyor.
Bir diğer önemli ayrıntı da, Cizire kantonunda hâlâ daha görevde bulunan birçok devlet memurunun maaşının Şam tarafından ödeniyor olması. Şam bu biçimde Cizire'ye önemli bir ekonomik katkı sağlıyor.
Gazeteci Mahmut Hamsici, BBC Türkçe'de 31 Ekim tarihinde kaleme aldığı ve Şam-Rojava ilişkilerini incelediği yazısında memurların maaşları meselesini Salih Müslim'e sormuş ve şu cevabı almıştı: “Rejimle devleti birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Devletin memuru oluyor. Bazıları hâlâ maaşlarını alabilirler. Haseke'de de, Kamışlı'da da bazı memurlar vardır. Zaten Kürtleri memur yapmıyorlar. Ama bazı yerlerde memurlar vardır, biz karışmıyoruz.”
Karışsalar da karışmasalar da, Suriye devleti tarafından gönderilen paranın Rojava ekonomisine katkı sağladığı açık.
Şimdi bir kez daha özetlersek; Şam ve Rojava'nın, her ne kadar bazen üstü kapalı ifadeler kullansalar da birbirlerine düşmanlık yapmadıkları görülüyor. Burada Şam'ın topraklarını ve halkını korumak için sınırlı olanaklarının olması ve Kürtlerin herkesten faydalanma perspektifi bir tutkal işlevi görüyor.
Öte yandan, özellikle Rojava iktidarının üzerinde ciddi bir baskı var. Rojava bilhassa Türkiye ve Barzani (dolayısıyla ABD) tarafından Şam'a karşı tavır almaya zorlanıyor. Bu zorlamanın ABD ile kurulan yakın ilişkiler nedeniyle artacağını tahmin etmek de zor değil.
ABD'nin istediğini alabilmesi için ise, önce Kürtlerin taleplerini karşılayıp, buna Türkiye ve Barzani'yi de ikna edeceği bir projeksiyon oluşturması gerekiyor.
Anlaşılan, Kürtlerin defaatle dile gelen şu “pragmatik karakteri”, bugün için Şam ile ilişkilerini bozmalarına müsaade etmeyecek gibi görünüyor.
Kim bilir, Esad Suriye'nin parçalanmasını engelleyerek kazanır ve Rojava ile kurduğu ilişkileri de korumayı başarırsa, bölge ve Türkiye gericiliğine alternatif bir Suriye devleti ve özerk Rojava, bölgedeki yerini alabilir...
Olur mu olur...