AKP iktidarının anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi gibi son derece kritik hamleleri öncesinde aşmaya çalıştığı kritik virajlardan biri olan seçim, hele bir de seçime birkaç ay gibi bir süre kalmışsa, dahası bu defa sosyalist hareketin Haziran dinamiği ile buluşması ihtimali de ufukta görünüyorsa, doğal olarak gündemi belirleyecek bir önem kazanır, farklı görüşler tartışılır. Bunda bir sorun ya da yanlışlık bulunmuyor.
Ancak seçime dair tartışmanın sonuç alıcı bir tarz ve eksende yürütülmesi konusunda biraz çaba harcamak gerektiği de açık. Kastımız seçim sürecinde izlenecek mücadele hattının belirli bir bütünlüğe, bir hedef birlikteliğine oturtulması, deyim yerindeyse taktik adımlar hakkındaki bir tartışmaya boğulmadan önce temel ve ortak stratejinin oluşturulmasıdır. Belirgin ve özgün bir konjonktür analizini, ülkeye dair kriz başlıklarının saptanmasını, öne çıkan mücadele başlıklarındaki planları içeren stratejik bütünlük, seçimin de bir uğrağı olduğu sürecin hangi aşamasında hangi pratik adımların atılacağını belirleyecektir. Bu bütünlük oluşturulmadığı ve hedef birlikteliği sağlanamadığı sürece, kimi pratik öneri ve niyetleri tartışmanın ilerletici değil, bozucu ve dağıtıcı olacağı bilinmelidir.
Böylesi bir stratejik bütünlüğün oluşturulması ve hedef birlikteliğinin sağlanması kolay mı? Elbette değil, ancak sosyalist hareketin tarihsel deneyimi, siyasal olgunluğu ve HAZİRAN birlikteliğinin yarattığı enerji yan yana konduğunda, üzerine basılacak bir zeminin tarif edilmesi mümkün. Bu zemini ifade eden birkaç maddeyi, bir köşe yazısının sınırlarını göz önünde tutarak, şöyle sıralayabiliriz.
- 2015 seçiminin AKP açısından temel gündemi mecliste tek başına anayasa değişikliğine gidebilecek çoğunluğu elde etmek ve böylece Erdoğan’ın yasal diktatörlüğü anlamına gelen başkanlık sistemine geçişi başlatmaktır. AKP’nin bu başlıktaki başarısı, kuşkusuz ülkemizin ilerici birikimini teslim almaya yetmeyecek, ancak AKP iktidarının gücünü pekiştirmesini sağlayacaktır.
- Sosyalist ve ilerici güçlerin 2015 seçimine dair değerlendirmesi, AKP iktidarının güçlenmesi ve Erdoğan diktatörlüğünün resmi olarak tesisi ihtimaline gözlerini kapayamaz. Bu anlamda, Metin Çulhaoğlu’nun İleri Portal’da belirttiği gibi, önümüzdeki seçimlerin taktik hedeflerinin başında AKP’yi geriletmek durmaktadır. “AKP’yi geriletme” hedefinin basitçe meclisteki sandalye sayısına indirgenemeyeceği doğrudur; ancak bu doğrunun Meclis aritmetiğini bütünüyle önemsizleştiren bir apolitizme dönüşmesine kapı aralanmamalıdır.
- Benzer bir apolitizm, seçimin hiç de önemli olmadığı türünden iddialar açısından da reddedilmelidir. Türkiye’de seçim sisteminin eşitsizlikleri, meclis çatısının sınırları, AKP’nin parlamento karşısındaki etkinliği gibi gerçekler, bağlamından koparılıp siyasal mücadelenin üzerine düşürülen bir gölgeye dönüştürülmemelidir. Önümüzdeki dönem geniş çaplı ve kitlesel bir halk muhalefetine açıktır ve doğal olarak bu tür bir hareketliliğin seçim günü ve meclis aritmetiği ile sınırlanamayacağı bellidir. Bu gerçek, başta yaptığımız ayrımı hatırlarsak, taktik adımların önemsizleştirilmesini değil, stratejik bütünlüğün uzun soluklu ve kapsamlı bir biçimde kurulmasını gerektirir. Seçim, bu uzun soluklu ve kapsamlı stratejinin bir parçasıdır ve ancak bu bütünlük içerisinde değerlendirilebilir. Dolayısıyla, 7 Haziran günü elbette dünyanın sonu değildir ve yine elbette 7 Haziran günü çok önemlidir. Seçimin öncesini ve kendisini kapsamayan bir stratejinin, seçimin sonrasını kazanması hayaldir. Tıpkı, seçim gününe indirgenmiş bir stratejinin seçim sonrasında güç kazanmasının bir hayal olması gibi.
- AKP’yi geriletme hedefi, kimi zaman ima edildiği gibi, devrimci kararlılık ya da köktencilik ile bağdaşmayan “light”, “yumuşak” ya da “reformist” bir tutum değildir. AKP’nin gerilemesi, parti ile devletin üst düzeyde bütünleştiği ve Türkiye kapitalizminin AKP eliyle “sıkı” biçimde düzenlendiği koşullarda, doğrudan rejimin temellerini etkileyecek bir durumdur. AKP’nin gerilemesi, Türkiye kapitalizmine nefes aldırmaktan çok, krizi derinleştirecek bir gelişme olacaktır.
- Son cümledeki önermemiz, bir koşula bağlıdır. Daha açık bir deyişle, AKP’nin gerilemesi ülkemizin sosyalist ve ilerici güçlerinin kararlı ve birleşik mücadelesi ile değil de kapitalist sistemin kimi özneleri tarafından yerine getirilirse, bu tablonun Türkiye kapitalizmine yeni bir soluk vereceği açıktır. Dolayısıyla, tıpkı “AKP’yi halk götürecek” sloganımızda olduğu gibi, önümüzdeki dönemin hedeflerini koyarken “AKP’yi halkın geriletmesi”ni başa yazmak gerekmektedir.
- İçinden geçtiğimiz dönemde ve son bir haftanın gelişmelerine baktığımızda, Türkiye’de AKP karşıtı halk dinamiğinin tükenmediğini, hatta giderek yeniden büyüyüp güçlendiğini söylemek mümkün. Dolayısıyla, AKP’nin halk tarafından geriletilmesi, soyut bir ilke ya da gerçekleşmesini umduğumuz bir düş değil, basbayağı gerçek ve gerçekçi bir olasılıktır. Daha ötesi, bu bir fırsattır.
- Bu fırsatın nasıl değerlendirileceği, Birleşik Haziran Hareketi’nin gündemindeki temel sorunlardan biridir. HAZİRAN, laiklik konusunda sergilediği mücadeleci pratikle daha şimdiden siyaset alanına yerleşmiştir. Türkiye siyasetinde temsilcisi kalmayan laiklik dinamiğinin temsilciliğini üstlenmeyi başaran HAZİRAN, aynı beceriyi yine temsilcisi bulunmayan emek dinamiği için de sergilerse, yerleştiği konuma sağlamca oturabilecek, giderek Türkiye siyasetinin beşinci gücüne dönüşecektir. Laiklik ve emek ekseni, HAZİRAN’ın konumunu sağlamlaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda AKP’yi geriletecek halk muhalefetinin güç ve direnç kaynağı olacaktır.
- HAZİRAN bu iki temel zemine basarak, Türkiye halkına bir kurtuluş yolu önermelidir. HAZİRAN’ın AKP karşıtı geniş toplumsallığın temsilciliğini üstlenmesi, soyut ilkelerin tekrarlanması ya da tarihsel pozisyonların deklarasyonu ile değil, AKP’yi geriletecek stratejinin somut, sonuç alıcı ve gerçekçi bir biçimde oluşturulmasıyla mümkün olacaktır. Bu tür bir kurtuluş stratejisinin sosyalizm mücadelesinin nihai hedefiyle tartılması, hatta onunla bir karşıtlık içerirmiş gibi tartışılması, işe yaramamasının ötesinde, hayli garip bir siyasal psikolojiyi ifade etmektedir. Özetle, HAZİRAN Türkiye halkına AKP’yi geriletmek için bir somut yol önermeli ve “Haziran Türkiyesi” hedefinde ortaklaşan bir strateji kurmalıdır. Bu strateji, seçimi de kapsayan sürecin bütününe damga vurup Türkiye’nin AKP’den kurtuluşu mücadelesini ileri bir evreye taşıyacaktır. HAZİRAN bu sorumluluk ve göreve talip olmuştur, bundan sonra talip olduğu sorumluluk ve görevi hayata geçirmelidir.
- Burası, önümüzdeki dönemin sosyalist hareket açısından taşıdığı önemin belirdiği bir başka uğraktır. Uzun gericilik yıllarında kitle bağlarını yitiren, toplumsal karşılık yaratamayan sosyalist hareket, AKP karşıtı mücadelenin yükselmesi ölçüsünde bu sıkışmayı da aşacak ve gerçek bir toplumsal güç olabilecektir. Dolayısıyla Türkiye’de sosyalist hareketin etkisiz konumundan sıyrılabilmesinin, toplumsal bir seçenek haline gelmesinin, deyim yerindeyse özneleşmesinin koşulları oluşmuştur. AKP karşıtı mücadelenin gündemlerinden geniş kesimlerle temas kurma yollarına kadar birçok başlık, bu arada tabi ki seçimde izlenecek taktik adımlar, işte bu fırsat ve koşullar bağlamında değerlendirilmelidir. 2015 seçimi öncesiyle ve sonrasıyla bir süreç oluşturmaktadır ve bu bütünlük sosyalist harekete özneleşme şansı sunmaktadır. Bu şansın değerlendirilmesi önümüzdeki dönemde atılacak tüm adımların belirleyici ölçütüdür.
- Bu çerçevenin içerisinde birçok somut başlık ve öneri gündeme gelecektir, gelmektedir. En yakın ve yakıcı tartışma başlığı olarak seçime yönelik taktikler de bu bağlamda değerlendirilmelidir. HAZİRAN ve sosyalist hareket özneleşerek kazanacağı gücün, elbette turşusunu kurmayacaktır. Bu güç AKP karşıtı mücadelenin başarıya ulaşması için seferber edilecek, yükseltilecek ve hedefe yönlendirilecektir. Bunun somut yollarının ne olacağı, nasıl hayata geçirileceği, geniş bir zaman diliminin önemli uğrağı olarak seçim sürecinde hangi adımların atılacağı gibi başlıklar da ancak bu hedef birlikteliği ve özneleşme fırsatı bağlamında değerlendirilmelidir. Deyim uygunsa, seçim taktiği “kendinde” değil, “kendisi için” tartışılmalı, sosyalist hareketin önündeki özneleşme fırsatı için masaya yatırılmalıdır. Başa bunu yazmayan, önceliği buna tanımayan her tartışma kör dövüşüne dönecek, ilerletmeyip geriye çekecektir.
O halde şöyle toparlayabiliriz: AKP diktatörlüğünün resmiyete kavuşmasının önüne geçilmeli, AKP geriletilmelidir. Gerileyen AKP’nin boşalttığı alana burjuva rejimini tahkim edecek öznelerin doluşmaması için AKP karşıtı halk dinamiği canlı tutulmalı, seçim öncesi ve sonrasındaki siyasal atmosferde etkili olacak biçimde seferber edilmelidir. Önümüzdeki dönemin ihtiyacı ve sözünü ettiğimiz fırsatın anlamı, HAZİRAN’ın ve sosyalist hareketin etkili bir siyasal güce dönüşmesi, yani özneleşmesidir.
Özneleşmek ise kendi bağımsız ve özgün siyasal konumunu, stratejisini ve taktiklerini, toplumsal tabanını oluşturmak; sahip olduğu “değer”i somut bir güce dönüştürmek; Türkiye’ye somut bir kurtuluş reçetesi sunmak ve bunun arkasına geniş yığınları toplamak; yani masada, sokakta ya da mecliste bir özne olarak hareket etme kabiliyetini kazanmaktır.