Mutlak egemenliğin tek bir adama bağlı olduğu post-liberal dönemde Türkiye’den Macaristan’a, Polonya’dan Sırbistan’a Bonapartların yönettiği rejimlerde siyasi programa sahip olmayan halk hareketlerinin başarılı bir sonuca varma olasılıkları çok düşük. Bir buçuk aydır Sırbistan’da devam eden eylemleri bu doğrultuda, Belgrat’taki öforiye kapılmadan değerlendirmek gerekiyor.
Her şey 8 Aralık’ta Belgrat’ta başladı. Binlerce kişi “Stop krvavim košuljama” (kanlı gömleklere hayır) pankartı ardında Vuçiç’e muhalif siyasetçilerin ve gazetecilerin mütemadiyen fiziksel saldırılara uğramasını hatta Kosovalı Sırp lider Oliver İvanoviç’in cinayete kurban gitmesini ve bu saldırıların oldukça laletayn güvenlik soruşturmalarından geçmesini protesto etmek için Belgrat’ta bir protesto yürüyüşü düzenledi.
Sırbistan’ın güneyindeki Kruşevac kentinde 23 Kasım’da bir parti etkinliğine katılan Sol Parti lideri Borko Stefanoviç’in bilinmeyen kişilerce saldırıya uğramış ve Stefanoviç de beş gün sonra habercilere saldırı sırasında giydiği, üzerinde kan lekeleri olan gömleğini göstererek Sırbistan’da artan şiddete dikkat çekmişti. “Kanlı gömleklere hayır” sloganı buradan geliyor. Stefanoviç’e saldıran kişiler tespit edilip gözaltına alınmış ama kısa sürede serbest bırakılmışlardı.
Film yıldızı Bronislav Trifunoviç’in da bu yürüyüşe destek vermesi katılımı daha da arttırdı. Trifunoviç sosyal medyada sürekli paylaşım yapan vatandaşları meydanlara çağırdı: “Mücadeleyi sadece parmaklarımızla yürütemeyiz. İktidarı ancak sesimizle, ayaklarımızla sarsabiliriz.” Yürüyüşü organize edenlerin verdiği rakama göre 8 Aralık’ta 10.000’den fazla kişinin katıldığı gösteri Sırbistan yandaş medyası tarafından “1500-1600” kişinin katıldığı bir hareket olarak aktarıldı.
Fakat asıl gaf Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç tarafından yapıldı. Vuçiç, yürüyüşün ertesi günü, eylemle ilgili fikrini soran gazetecilere: “Değil 10.000, isterse beş milyon kişi olsunlar, benim için fark etmez. Ben sandıktan çıkana bakalım” bâbında bir kelam etti. Hatta yürüyüşe katılanların gerçek Sırbistan vatandaşı olmadığını, herkesin seçim sonuçlarına saygı göstermesini bile istedi.
Hatırlatalım: Nisan 2017’de en yakın rakibinin %16 oy aldığı seçimlerde, oyların %55’ini alan Vuçiç Sırbistan Cumhurbaşkanı olmuştu.1
O günden bu yana, Belgratlılar düzenli olarak eylemlerine devam ediyorlar. Vuçiç’in “isterse 5 milyon kişi yürüsün” gafı ise bu hareketin sloganı oldu “5 milyondan biri”. Kampanya sosyal medyada da #1u5miliona hashtagiyle devam ediyor.
Yılbaşından hemen önce yoğunluk kazanan protesto yürüyüşleri artık sadece Belgrat’la da sınırlı değil: Novi Sad, Kragujevac, Niş gibi diğer kentlerde de düzenli olarak protestolar devam ediyor. Sert geçen kışa rağmen 6 haftadır Cumartesi günleri protestolar devam ediyor.
Göstericilerin açık talepleri var: Oliver İvanoviç’in katilinin bulunması ve Borko Stefanoviç’e saldıran kişilerin adilce yargılanıp cezalandırılmalı. Talepler siyasî bir görünüm de almaya başladı. Bu haklı talepleri hiçbir şekilde dikkate almayan İçişleri Bakanı Nebojsa Stefanoviç’in istifası isteniyor.
Fakat acaba bu talepler yerine ulaşabilir mi? Bu kadar eylemin ardından bir kazanım elde edilebilir mi?
Göstericilere sorarsanız, bir buçuk aydır devam eden protestolar Vuçiç’i korkutuyor. Vuçiç, iktidarının sallandığını hissediyor. Fakat Vuçiç’in korktuğu, iktidarının sallandığı falan yok. Ortalama bir Bonapartist lider gibi, Vuçiç de bu örgütsüz hareketi kendi siyasi avantajına çevirecektir. Şimdiden erken seçim konusu tartışılmaya başlandı bile. Açık ara farkla bir seçim daha kazanıp muhalefet üzerindeki baskıyı arttırma Bonapartların bildik taktiklerinden.
Ne yazık ki öfori (Euphoria: Aşırı derecede iyi ve mutlu olma hali) toplumsal eylemlerin analitik ve rasyonel değerlendirmesini perdeleyebiliyor. Bu eylemler sayesinde değil Vuçiç’in, Belgrat’taki bir karakolda en alt rütbeli bir polisin bile koltuğu sallanmıyor.
Artık halk hareketleri otoriter Bonapartları korkutmuyor. Bu bağlamda Gezi bir milattır. Gezi’den bu yana sadece Saray Rejimi değil, Macaristan’dan Bosna’ya, Polonya’dan Sırbistan’a gerici, sağcı, muhafazakar, faşist rejimler halk hareketlerinden korkulmaması gerektiğini, bu hareketlere karşı taviz vermemenin bir zararının olmadığını anlamışlardır.
“5 milyondan biri” hareketi kuşkusuz çok değerlidir, fakat etkili değildir. Örgütsüz olduğu müddetçe etkili olma şansı tamamıyla iktidarın inisiyatifine, rızasına kalmıştır. Post-liberal dönemde ise böyle bir beklentinin gerçekleşmesi çok mantıklı değil.
Herhangi bir siyasi program hedefi olmayan kitle hareketlerinin iktidarı sarsmak bir yana, uzun vadede güçlendirdiği Gezi’den sonra görülmüştür. Gezi’nin bize öğrettiği iki şey vardır:
Birincisi, siyasi bir programdan yoksun halk hareketlerinin etkisizliği. İkincisi de devrimci bir programdan yoksun siyasi yapılarının bu değerli halk hareketlerini siyasi programa çekebilmekteki basiretsizliğidir.
5 milyonda bir insan çok değerli ama ne yazık ki görünen o ki Vuçiç de buradan daha da güçlenerek çıkacak.
Belki de Trifunoviç ve eyleme destek veren tanımış kişilerin halkı sadece yürüyüşe değil, örgütlenmeye de davet etmeleri gerekiyor.
1 2017 Sırbistan seçimleri ile ilgili analiz yazısı için: “Sırbistan’da Vuçiç’in zaferi: Yeni bir Bonapart çıkar mı?”
*Özgür Dirim Özkan’ın İleri Haber’den önce yayınlanan yazılarına buradan, bazı yazıların İngilizce çevirilerine ise buradan ulaşabilirsiniz.