Srebrenica, Foça, Gorazde, Vişegrad, Bijeljina, Trebinje ve daha birçok Doğu Bosna kenti Bosnalılar için hâlâ iç ürpertici bir imgeleme sahiptir. Bosna’nın doğusu Sırbistan’a komşudur ve Çetnikler (Sırp milliyetçileri) Büyük Sırbistan’ın önündeki en büyük engel olan Doğu Bosna’daki Boşnakları soykırıma tabi tutmuşlardır.
Katliamların en korkuncu Srebrenica’da yapılmıştır. Srebrenica’nın etrafındaki köylerde yaşayan Boşnaklar, Çetnik saldırılarından canlarını ancak Srebrenica kasaba merkezine kaçarak kurtarabilmişlerdir. Srebrenica’yı güvenli bölge ilan eden BM, “güvenli enklav Srebrenica”ya sığınan Boşnakların silahlarını teslim etmelerini şart koşmuştu.
11 Temmuz 1995 tarihin utanç sayfalarından biridir. Ratko Mladiç komutasındaki Çetnikler Srebrenica’yı ağır silahlarla kuşatmışlardı. Kendi askerlerinin canlarının telaşlarına düşen BM ise soğukkanlılıkla Srebrenica’dan çekilip kasabayı katliama açık bir halde terk etti.
Takip eden iki gün ise trajedidir. Bosna-Hersek Ordusu’nun kontrolündeki en yakın bölge olan Tuzla’ya kaçan Boşnaklar arasında bir sürek avı başlatan Çetnikler toplam 8732 erkeği öldürmüştür.
Yeni Dünya Düzeni, benzeri birçok katliama sahne oldu. Örneğin, aynı yıllarda, 1994’te Tutsiler de benzer bir katliama maruz kalmıştı. Fazla uzağa da gitmeye gerek yok: IŞİD Irak ve Suriye’nin birçok kent ve kasabasında yaptığı katliamı Kobanê’de de tekrarlama girişimi içinde ve Kobanê direniyor. Kobanê sadece bir kent, sadece bir yerleşim merkezi, sadece bir toprak parçası değil, tam anlamıyla bir ölüm-dirim kavgasının yaşandığı yer.
Doğal olarak, Srebrenica ve Kobanê arasında benzerlikler kuruluyor. Birçok yazar, birçok duyarlı insan IŞİD’in Kobanê’deki direniş karşısında galip gelmesi durumunda Kobanê halkının Srebrenica halkıyla çok benzer bir kadere sahip olacağını biliyor.
Buna itirazlar var. Kürtler Esad’a karşı ÖSO’yla işbirliği yapmışmış, Kürtler emperyalizmden medet ummaktaymış, Kürtler AKP’yle işbirliği yapmaktaymış, Kürtler ihanet etmişlermiş ve Srebrenica gibi bir soykırımla eş tutulamazmış.
Yani katliama, soykırıma uğrayan bazı halklara ağlayabilir, bazılarına da “hak ettiniz” deyip sırtımızı dönebilirmişiz.
Bir katliama sırtınızı dönebilir, duyarsız kalabilirsiniz, katliama sessiz kalabilirisiniz ve hatta bu katliamı “meşru” da görebilirsiniz. Bir katliamı meşrulaştırmaktan kolay bir şey yok! Katliamları rasyonel bir neden üzerinden meşrulaştırmaktan kolay bir şey yok!
Örneğin, ortalama bir Sırp milliyetçisine sorduğunuzda 1992-1995 yıllarında Bosna’da yapılan katliamların da oldukça meşru ve rasyonel bir zemini vardır. Ortada bir ihanet vardır: Boşnaklar “işgalci Türkler”le işbirliği yapıp Sırplara ihanet etmiştir. Hatta bunun için dinlerini bile değiştirmişlerdir ki, bu katliamı daha da meşru kılar. Zaten Srebrenica Fatihi Ratko Mladiç, Srebrenica’ya girdğinde aynen şunları söylemiyor muydu: "Bugün 11 Temmuz 1995. Sırplar için kutsal bir günün yıldönümünü kutlamadan önce Sırp Srebrenitsa'dayız. Bu kenti Sırp milletine armağan ediyoruz. Türklere karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına, Müslümanlardan öç alma vakti gelmiştir."
Sırp milliyetçilerin, yaptıkları katliamdan utandıklarını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ortalama bir Sırp milliyetçisi gelecekte de olası bir katliamı meşrulaştırmak için geçerli nedenlere sahiptir. Örneğin, daha önce nüfusunun önemli bir kısmı Bosnalı Sırp ve Hırvatların oluşturduğu Saraybosna’nın, günümüzde %96’sı Boşnaktır ve ortalama bir Sırp milliyetçisi size Saraybosna’nın Vahabilerce, El-Kaidelilerce ele geçirildiğini rahatlıkla iddia edebilir. Ortalama bir Sırp milliyetçisi size Boşnaklar tarafından yapılmış olan (ve hatta bir kısmı Lahey’de Uluslar arası Yugoslavya Mahkemesi tarafından da karara bağlanmış olan) katliam, ırza geçme gibi savaş suçlarının listesini sunabilir. Hatta Boşnaklarının işledikleri savaş suçlarının yanında, Çetniklerin gerçekleştirdikleri katliamların “kendilerini savunmayı” amaçladıklarını bile soğukkanlılıkla iddia edebilir.
Herhangi bir ülkede, her hangi bir ulusa, etnik gruba bağlı ortalama bir milliyetçi, başkasına masum gelen, başkasının gözünde mağdur olan, katliama uğramış olan bir başka halkı “cani, dönek, kan içici” olarak tanımlayabilir.
Ortalama bir milliyetçinin, başka bir ulusu katletmek için her zaman bir nedeni, üstelik çok da rasyonel ve meşru bir çok nedeni vardır. Ortalama bir milliyetçinin, katliamdan geçirilen insanları, esir alınıp köle pazarında satılan kadınları görmezden gelmek için de benzer nedenleri olabilir. İnsanlar kuşatılmış kentlerde katliamla yüz yüzeyken bu gözler ölen masum insanları değil, insanların uğradığı katliamı rasyonelleştirecek neden aramakla meşguldürler.
Kobanê özelindeki argümanları tekrarlayalım:
Kürtler Esad’a karşı ÖSO’yla işbirliği yaptı.
Kürtler emperyalizmden medet ummakta.
Kürtler AKP’yle işbirliği yapmakta…
Elbette ki Kürt hareketinin Suriye’deki tutumunu, emperyalizmle ilişkilerini sorgulayacağız, “çözüm süreci” garabetini sorgulayacağız. Fakat Kobanê’de halkın katliamla karşı karşıya kaldığı, IŞİD belasının Ortadoğu’da kan kusturduğu bir konjonktürde bu tartışmaları rezervimizde tutuyoruz.
Kobanê yanarken “Srebrenica’yı Kobanê’yle bir tutmayın” şeklindeki bir argümanın ardında yatan mantık, faşizmin katliamları meşrulaştıran, rasyonelleştiren mantığıdır.
“Susmak onaylamaktır” deriz. Kusura bakmayın ama Kobanê’de olan biteni meşrulaştıran bir söylemi sahiplenmek, susmanın da, onaylamanın da ötesinde katliama bizzat ortak olmaktır.