Ortadoğu'da özellikle son iki yılda yoğunlaşan politik-askeri krizin ve belirsizliğin aşıldığı, rollerin yeniden belirlendiği ve düzenin (aslında emperyalist tahakkümün) tekrar ve sorunsuz sağlanacağı bir döneme mi giriyoruz?
Son birkaç haftada yaşanan gelişmeler, bilhassa Rusya'nın kısa sürede yoğunlaşan askeri müdahalesi ve inisiyatif kazanması böyle bir öngörünün oluşmasına haklı olarak neden sayılabilir.
*****
Önce Rusya'nın ani ve etkili müdahalesine bakalım.
Yaşanan süreç hepimizin malumu; ABD şeriatçı çeteleri kullanarak iç savaşa sürüklediği Suriye'de istediğini elde edemedi. Esad yönetiminin ve Suriye halkının direnişi, IŞİD gibi emperyalizmin kontrolünü aşarak kendi özgün gayesine yönelen bir kriz unsurunun varlığı ve hatta son “eğit-donat” denemesinde yaşanan fiyasko (gülünç ve başarısız) benzeri örnekler; Rusya'nın devreye girmesi için uygun şartları da yarattı. Üstelik, kimi değerlendirmelerde gayet yerinde söylendiği gibi; “Rusya'nın zamanlaması mükemmel”. Zira ABD merkezli emperyalist blok, bir diğer egemen bloğu, Rusya-Çin-İran hattını karşısına alarak Ortadoğu'ya şekil vereceği çamur muamelesi yaparken ayağını bataklıktan bir türlü kurtaramıyor.
Politik ve ekonomik etkisi ABD'nin çok daha gerisinde olan ve elinde sadece etkili silahları bulunan Rusya için ise, Obama doktrininin peşinden sürüklenenlerin Ortadoğu trafiğinde bastonla yürümeye çalışan ihtiyar gibi davrandığı bu tabloda, gaza basmak kaçırılmayacak bir fırsat oldu.
Şunu da ekleyelim: Mesele artık “IŞİD'i kullanırım, Ortadoğu'yu hallaç pamuğu gibi savurur sonra herkesi tespih gibi sıraya dizerim” emperyalist sadeliğini aştı. IŞİD'in, (son Rusya örneğinde olduğu gibi) hâlâ bölgeye müdahale için bir gerekçe olması söz konusu ancak bu kanlı örgütün kontrol dışına çıktığı ve projenin bütününü tehlikeye attığı da açık.
Evet, önümüzdeki günlerde sahnede Rusya'yı izleyeceğiz. Rusya, bölgede ortaya çıkan kontrolsüzlüğü ve ABD'nin çıkışsızlığını gözetip, İran ve Çin güvencesiyle inisiyatif almış durumda. Rusya bu hamlesine, her ne kadar Akdeniz'deki değerli üssü Tartus'u korumayı, IŞİD'in Rus askeri desteği olmadan durdurulamayacağını ve cihatçıların arasındaki Rus vatandaşlarını bahane olarak gösteriyor olsa da bunlar sadece silahlı müdahalesine meşruiyet yaratıyor. Kuşkusuz sıradan bir emperyalist devletten farklı olmayan bir amaca haiz: Bölgede güvenlikli ve kontrollü alanlara sahip olmak, müttefiki Esad'ın aşırı toprak kaybını engellemek ve ABD'nin bölgedeki ağırlığına karşı bir nüfuz yaratarak hinterlandını oluşturmak.
Tabi öte yandan Rusya'nın Suriye hamlesinin başka sonuçları da var. Örneğin bu hamle Kırım'ın iltihakı tartışmasını da bütünüyle ortadan kaldıracaktır. Ukrayna artık kendi başının çaresine ziyadesiyle bakmak zorunda.
*****
ABD açısından ise işler yolunda sayılmaz. Bir yandan Çin ekonomisinin yarattığı basınçla baş etmeye çalışan, bir yandan bölgede sıkışan, otorite eksikliğini gideremeyen ve gerileyen bir süper güç haline geliyor. Dolayısıyla Rusya'nın bölge hamlesinden çok memnun olmasa da bir uzlaşmanın kapısını açmak zorunda kalıyor.
Peki uzlaşma kapısını açmazsa ne olur? Zannediyorum bu sorunun tek bir cevabı var: Büyük savaş. Ve emperyalizmin kimi zaman yeni bir düzeni kurmak için devreye soktuğu enstrüman, savaş, mevcut koşullarda atılan adımlara baktığımızda ABD'nin öncelikli seçeneği olarak görünmüyor.
Yine başka bazı değerlendirmelerde de yazıldı. Geldiğimiz aşamada ABD'nin bölgede dayanabileceği ve yeri geldiğinde “kart” olarak kullanabileceği tek özne kaldı: Kürtler. Kürtler ise elbette bu “mecburiyet” durumunu kendi hedefleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda bir avantaja dönüştürmeye çalışıyor.
*****
Kürt cephesine bakalım ama şunu başta söylemekte hiçbir sakınca yok. Kürtlerin (şüphesiz ki Rojava Kürtlerinden bahsediyoruz) Rusya müdahalesiyle başlayan yeni dönemden de kazançlı çıkacağı anlaşılıyor.
Tel Abyad 16 Haziran'da YPG tarafından alındığında, Rojava'nın devletleşmesi (özerkleşmesi de diyebiliriz) sürecinde önemli bir aşama katedildiğini yazmıştık. Şimdi mesafe kapatmaya dönük hamle hazırlığı yapılıyor. Rojava'daki Kürt temsilciler geçtiğimiz hafta birkaç defa Cerablus'u IŞİD'den almak için hazırlık içinde olduklarını söyledi. Cerablus, IŞİD-AKP sınırındaki son geçiş noktası ve Kürtler hakim olduğu durumda hem IŞİD önemli bir mevzisini kaybedecek hem de Rojava kantonları arasındaki bağlantı sağlanarak boşluk YPG tarafından doldurulacak.
YPG'nin Cerablus planı ile ilgili de şunu tekrar edebiliriz: Kürtlerin zamanlaması en az Ruslar kadar mükemmel. YPG Cerablus hamlesinde hem ABD'nin hem de Rusya'nın desteğini alabilecek durumda artık. Çünkü bir yandan ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby, “Biz YPG'yi terörist olarak görmüyoruz” diye AKP'ye cevap verirken, bir yandan İngiliz Independent “ABD'nin güvenebileceği tek müttefik YPG” yazarken, ayrıca bunların yanında PYD Rusya'ya “birlikte savaşabiliriz” çağrısı yapıyorsa rüzgar Rojava'dan yana esiyor demektir.
“Cerablus hiç bu kadar alınmak istenmemişti.” Böyle söylenebilir. Zira kantonları birleştirmek isteyen PYD, IŞİD'e karşı acil başarı arayan Rusya, Avrupalıların Türkiye üzerinden IŞİD'e katılımını engellemek isteyen Batı, Kürtleri kaybetmek istemeyen ABD... Buna Suriye'nin bütünlüğü için Rojava ile anlaşabileceğini söyleyen Esad'ı da ekleyelim. Hepsi Cerablus'un YPG'nin eline geçmesini alkışlayacak, bununla yetinmeyip uçaklarla sorti yaparak yol açacaklardır.
Yani özetle; gelinen durumda Rojava'nın devletleşmesi yolunda bir taş daha döşenmek üzere. Rusya'nın bölgedeki hamlesi hem Suriye-Rusya cephesinin hem de ABD'nin Kürtlere daha fazla yatırım yapmasına neden olacak. PYD ise bunun farkında ve oynak zeminde hareket edebilme maharetini, başka bir deyişle faydacı siyaset tarzını sergilemeye vesile yaratacak.
Bölgedeki Kürtler açısından tek handikap olası bir iç çatışma (Brakuji) olabilir. Yani Barzani ve Rojava arasında halihazırda süren anlaşmazlığın ve inisiyatif çekişmesinin fiili bir savaşa dönüşmesi. Bu olasılık yabana atılır türden değil ve Kürt uluslaşmasında bir yeni durumun oluşması anlamına da gelecektir.
*****
Bütün bunları yazarken herkesin unuttuğunu biz de sona bıraktık. Bölgedeki rolüne, yardımcı emperyalist oyuncu olarak başlayıp, sonrasında baş oyuncu olabileceğini düşünen AKP... rolünü büyük ölçüde İran ve Suudi Arabistan'a kaptırmış durumda.
Davutoğlu'nun Newyork'da “Esad'la olmaz bu iş” sayıklamaları veya “Cerablus ile Azez arasında 100 bin kişilik üç kent kuralım, güvenli bölgeler oluşturalım” talepleri kimse tarafından dikkate alınmadığı gibi Türkiye kamuoyunda dahi bir ilgi uyandırmadı.
AKP açısından olacak olan şu: Her ne kadar kuyruğu dik tutmaya çalışıp askeri operasyon tehdidine devam etse de, hem Cerablus'un YPG'ye geçtiği duruma razı olmak zorunda kalacak, hem de “Esad'lı geçiş”e itiraz edemeyecek. 1 Kasım'da seçimi kaybettiği durumda ise kendisi bir “bitirme operasyonu”nun konusu haline gelecek.
*****
Sonuçta şunu söyleyebiliriz; Rusya'nın bölgeye müdahalesi ve ABD ile asgari konsensus elde ederek bunu yapabiliyor olması, taşları yerinden oynatarak yeni bir zeminin oluşmasını sağlayabilecek etkiye sahip. Lakin bu durumun, sabah evden erken çıkanın yeni bir savaş başlatabileceği Ortadoğu'da uzun süreli bir istikrara yol açıp açmayacağını veyahut bir büyük savaşın şartlarını mı güçlendireceğini tahmin etmek için henüz erken. Eldeki verilere göre Şam ve Rojava'nın bu süreçten kısa vadede karlı çıkacak özneler olacağını söyleyebiliriz. AKP'nin bölge bahsinde payına düşebilecekleri ise biliyoruz; seçimde kazanırsa emperyalizme bağımlılığı, kaybederse tükenişi artacak...