Katliamın ardından, öldürülen devrimci genç kardeşlerimiz için yazar tavrını Ahmet Cemal hocamız ortaya koymuştur:
“Kalemi hep hayatı savunan ve hep ölüme, öldürmelere karşı çıkan bir silâha çevirmeden yazmanın hiçbir anlamı yok.”
An olur, yazma fiili, söz ile eylemin organik bütünleşmesi haline gelir.
Bir eylem aracı olarak yazı budur…
Bizimki yalnız notlar olarak kalsın.
***
Katliamın ardından HTKP heyeti olarak Suruç’a gittik.
Bölge ziyaretimizde Suruç’un yanı sıra Gaziantep’te ve Şanlıurfa’da bulunduk.
Yaralılarla, ailelerle görüştük.
Katliam gecesi saat 1’de Antep Adli Tıp Kurumu’nda kardeşinin parçalanmış bedenini teşhis eden ağabeyin feryadını, “kuzum” diye ağlayan ananın canilerle savaşmak için “bana da bir keleş verin” diye haykırışını dinledik.
Sıra sıra dizilen tabutların önünde, arkasında, sağında, solunda biriken acının ve öfkenin, tanığı ve parçası olduk.
Bir kahpe bombanın önünde patladığı Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde, kabuğu İNSAN ETİ bağlamış o ağacı gördük…
***
Dokuz ay önce iki yol var diye yazmıştım. Birincisinde:
“Sömürü sürer. Türkiye biter. Lübnanlaşma ya da Yugoslavyalaşmadan birini seçersin.”
İkinci proje:
“Birlik ve kardeşlik projesidir. Türklerin, Kürtlerin, Arapların birliği...
Aydınlanma projesidir.
Bölgenin ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyduğu laiklik projesi...
Yurtseverlik projesidir, topraklarını ve zenginliklerini savunur.
Emekçilerin, yoksulların, mazlumların, amelelerin projesidir. (…)
O proje, sen Kürt'ten vazgeçmezsen gerçek olacak. Sen Kürt'ü sahiplenirsen, ona elini uzatırsan gerçek olacak.”
***
Aynı noktadayım. Ama, gördüklerimizden, konuştuklarımızdan, tanıklıklarımızdan, yaşananlardan sonra devamı var…
Suruç Katliamı, devlet güçlerinin, kurumlarının öyle ya da böyle katkısı olmadan gerçekleşecek bir iş değildir.
Bu katliam, evet, bir siyasi müdahaledir. Ancak Türkiye tarihinde Alevilere, sosyalistlere, Kürtlere dönük katliamların ılımlılık dönemini açacak bir siyasi enstrüman olarak kullanıldığı görülmemiştir.
Bu katliam net bir mesajdır.
Sınır çekilmiş, mayınlar döşenmiştir. Ötesine gidemezsiniz, denmiştir, dedirtilmiştir.
***
O mayınlar var.
Ya köşene çekilir, bekler ve yıkımın ardından elde avuçta ne kaldıysa varlığını sürdürmeye çalışırsın.
Ya da o mayınları temizlersin.
Zorlu iştir. "Mayın eşeği” olma an meselesidir.
Netlik gerektirir, kararlılık gerektirir, siyaset gerektirir, teşkilat gerektirir.
Yetmez.
Halka, tutunabileceği dallar uzatmak gerekir. Halkın örgütlü kılınmasını gerektirir.
Laiklikte, antiemperyalizmde, bölge halklarının kardeşliğinde, Türk-Kürt emekçilerinin birliğinde ısrar, o mayınları temizleme iradesidir.