“Ya uğradığım şey tecavüze benzemiyorsa?” epey tedirgin edici bir soru. Yine de soluğumuzu biraz tutup, tecavüzün/cinsel saldırının neye benzediği hakkında düşünmeliyiz.
Yerli ve kültürel bir dünyaya bakacak olursak, sözgelimi Türk filmlerinde romans kalıbının ayrılmaz bir parçası tecavüz/cinsel saldırıdır.
O kavuşamayan aşıkların, sevgiliye ulaşmak için sebatla türlü cefalar çekenlerin, “hasretle gönül yakanların” etrafında hep bir tecavüz hayaleti dolanır. Kavuşmaya ramak kalmıştır ama “aşkın düşmanları” sevgiliyi “lekeler”. Ya da sevgiliye kavuşulmuştur, yuva kurulup çoluğa çocuğa bile karışılmıştır ne ki bir “leğenle çamaşır yıkama” ya da bir “cam silme” sahnesinde yine aynı kötü adamlar sinsice devreye girer.
Sanki bu “kan donduran büyük tehdit” olmadığında, o büyük aşklar olmayacaktır. Beri yandan jönler, o yakışıklı, herkesçe sevilen, fedakar ve cefakar delikanlılar, tecavüzcü olmazlar asla. Tecavüzcüler çoğunlukla yan figürlerdir; alabildiğine çirkinlerdir, tuhaf biçimde eli, kolu, dudakları, yüz hatları iridir; kaba saba, cahil, ilkel tiplerdir.
Bu karakterlerin olduğu sahneler, dramatik anlamda öyle güçlüdür ki o salyaları etinizde hissedebilir, kötü koktuklarını ekranın diğer tarafından duyabilirsiniz.
İşte tüm bunlardan süzülen, içselleşen bir şeyler var. Bunlar tecavüz mitleri ve stereotipleri.
Örneğin bu kültürel fragmanlarda bir şeyin tecavüz olması için kaba kuvvet gerekir.
Kaba kuvvetin varlığı ya da direnme burada çok kritiktir. Ya açık biçimde kaba kuvvet vardır ya da mağdur karakter için “direnemezdi zaten” dekoru bıktırıcı tekrarlarla önümüze çıkar. Burada mağdur, bayıltılmıştır, uyutulmuştur, içkisine ilaç atılmıştır vesaire.
“Direnemezdi zaten” dekoru, mağdurun tümüyle masum olduğunu ispat etmek için vardır. Demek ki “mağdurun tümüyle masum” olmadığı durumlar da olabilir(!)
Bu kurguda, silah ya da fiziksel zora başvurmadan gerçekleşen tecavüzler -korkan, şoka giren mağdurlar, hiçbir fiziksel şiddetle karşılaşmasa da tehditle tecavüze uğrayanlar- şüpheli hale gelir.
İşin aslı kimi zaman tecavüzcüler bile yaptıkları şeyin “tecavüz etmek” olduğunu düşünmez. Çünkü şiddet uygulanmamıştır(!)
İki tecavüz tutuklusunun ifadeleri şöyledir:
"Ona fiziki bir zarar vermediğime göre, onun istediği de herhalde buydu”
“Olay sırasında yaptığımın tecavüz değil, sadece düzüşme olduğunu düşündüm, ama yanlış bir şey yaptığımın farkındaydım.”(1)
Her iki örnekte de tecavüz, kaba şiddet içermediği için faillere bir tür “yaramazlık” gibi görünmüştür. Gerçekten can sıkıcı olan hâlâ mahkemelerde pek çok kadının tecavüze niye direnemediğini ya da nasıl direnmeye çalıştığını anlatma çabasında olmasıdır.
Yine tecavüz mitlerinden bir diğeri de tecavüzcülerin profillerine ilişkin yukarıda da kimi kültürel örneklerine değindiğimiz “şeytanlaştırma”, marjinalleştirmedir. Emer O’Toole’un dediği gibi keşke tacizciler “iki boyutlu kabadayılar” olsalardı. Ne yazık ki değil…
Dolayısıyla, toplumun saygın erkekleri, yakışıklı yöneticiniz, üniversitedeki Ahmet hocanız ve yahut sendikadaki Hayrettin ağabey “tecavüz mitlerinin” bir parçası değildir.
İşte tam da burada ilginç bir vakıa silsilesine bakabiliriz.
Yaklaşık iki aydır, adlı adınca jönlerin -üstelik de batılı-,entelektüel beylerin, film yıldızlarının da tecavüzcü/tacizci olduklarının, bir bir ifşa olduğu #MeToo hareketi, tam da bahsettiğimiz “tecavüz mitlerinin” evrenselliğine örnek oluşturuyor.
İfşa edilenler salyalı, “psikopat” tacizcilere pek benzemiyor. Büyük hayran kitlesiyle oyuncu, şiir seven, müzik yapan, zarif, şık, entelektüel beyler…
Velhasıl, kadınların cinsel taciz ve saldırı hikayelerini #MeToo (#BenDe) etiketiyle anlattıkları ifşa hareketi, öylesine sansasyonel oldu ki konu modadan medya devlerine oradan siyasi partilere(hem cumhuriyetçilere son Alabama seçimindeki gibi hem de Demokratlara) uzandı.
Time dergisi #MeToo’yu yılın en etkileyici olayı ilan etti.
Aynı zamanda bu ifşacı hareket, pek çok eleştirinin de hedefi haline geldi.
Neden yıllarca susulmuştu örneğin. Kuşkusuz çok boyutlu…Ama özellikle evrensel “tecavüz mitlerini” göstermesi bakımından şuna kulak verelim:
“Hayatta kalan kadın, failin uyguladığı cebir veya uğramış olduğu fiziksel zarar bakımından cinsel saldırının kendi değerlendirmesi uyarınca yeterli şiddette olmadığını düşünürse, olayı bildirmekten kaçınabilmektedir. Bu özellikle failin önceden tanıdığı biri tarafından ve silah veya fiziksel güç kullanmadan gerçekleşen, “tecavüz stereotipine” uymayan cinsel şiddet vakalarında gözlemlenmektedir.”(2)
“Ya uğradığım şey tecavüze benzemiyorsa?” sorusu bunu anlatıyor…
1-Diana Scully, Tecavüz: Cinsel Şiddeti Anlamak,Metis Yay, (1994); s128
2-https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/190590-weinstein-vakasi-cinsel-siddetten-hayatta-kalan-kadinlar-neden-susuyor