Toplumun ve hukukun çözülüşü
Seçimlere yaklaşırken tüm toplumsal parametreler iflas ışığını yakmış durumda.
Geçen yazımızda 2022 yılının öne çıkan doğal çevreyi tahrip eden proje ya da olaylardan bazılarına değinmiştik. Bununla bağlantılı olarak hukuk alanında Gezi Davası’na anmış, başta Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman olmak üzere yargılananlara 18’er yıl hapis cezası verildiğinden bahsetmiştik. Yine geçen kasım ayında karara bağlanan ÇHD davasında avukatlara örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay ile 12 yıl arasında değişen şekillerde cezalar yağdırılmıştı.
Geçtiğimiz yılın hukuk garabetleri bununla sınırlı değildi elbette. Herkesin kolayca hatırlayacağı Canan Kaftancıoğlu’nun geçmiş yıllarda attığı tweetlerden dolayı aldığı 9 yıl 8 ay 20 günlük hapis cezasının, Yargıtay 3. Ceza Dairesi 4 ay 11 ay 20 günlük kısmını onadı ve Kaftancıoğlu’na siyasi yasak geldi.
Benzer bir durum İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başına da geldi. Süleyman Soylu’ya söylediği “ahmak” kelimesini Yüksek Seçim Kurulu’na söylediğini kabul eden İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verdi ayrıca siyasi yasak getirdi. Bu mahkemenin verdiği karar ve sonuçları kamuoyunca çokça tartışıldı ve tartışılmaya devam ediliyor.
Bir haber sitesinin Kuzey Suriye’de TSK’nın “kimyasal silah kullandığı” iddiasını Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı katıldığı programda ”iddiaların bağımsız kurullarca araştırılması gerekir” demesinden dolayı terör örgütü propagandası yapmak suçundan Ekim ayında tutuklandı. Bu dava çerçevesinde daha 2 gün önce tahliye edilen Fincancı’ya mahkeme tarafından terör örgütü propagandası suçundan 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Türkiye, 2021 yılının Mart ayında bir gece Cumhurbaşkanı’nın tek imzasıyla, kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çıktı. Başta kadın örgütleri olmak üzere kamuoyunda büyük tepkiye neden olan bu çıkış işlemine karşı çok sayıda dava açıldı. Danıştay 10. Dairesi geçtiğimiz Temmuz ayında beş hakimden üçünün oyuyla bu kararı “hukuka uygun” buldu. Yeni yılın ilk haberlerinden biri Danıştay İdari Dava Genel Kurulu’nun bu kararı oy çokluğu ile onadığı haberiydi. Artık Türkiye’de kadınları çocukları koruyan bir İstanbul Sözleşmesi yok.
Bu bahiste ele alacağımız son karar HDP’nin Anayasa Mahkemesi’nde görülen kapatılma davasında verilen tedbir kararı. 5 Ocak tarihinde verilen bu kararla HDP’nin yasal olarak Hazineden alması gereken seçim yardımına bloke kondu. Karar, Anayasa Mahkemesince 9’a karşı 6 oyla alınmış. Oysa Anayasa’nın 149. Maddesinde “Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır” demektedir. Aynı madde Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Kanunun 65. Maddesinde de bu hüküm tekrarlanıyor. Hatta Anayasa’ya bu hüküm, (yani 2/3 çoğunluk ) geçmişte siyasi parti kapatmalarından çok çekmiş Milli Selamet/Refah/Fazilet partilerinin kapatılmasına bir tepki olarak AKP’nin talebiyle 2010 Anayasa Referandumu ile gelmişti. Bu durumda 15 üyeli Anayasa mahkemesinin 2/3 çoğunluğu 10 üye etmektedir, ancak karar 9 üye ile alınmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi bu tedbir kararını alamaz. Ayrıca maddelerde devlet yardımından yoksun bırakma geçmekle birlikte “hazine yardımına tedbir yoluyla el koyma” diye bir madde bulunmamaktadır.
Yukarıda tüm saydığımız konular Türkiye’de alt dereceli mahkemelerden en yüksek mahkemeye kadar bir hukuk olmadığını, hukuku çıkarırsak devletten geriye ne kaldığını gösteriyor. Türkiye’de hukuk, epeydir çözülmüş durumda…
Bir yandan giderek yoksullaşan halk yığınları, diğer yandan hukukun olmadığı bir düzen. Sansürlü ve tekelleşmiş bir medya, yağmalanan kıyılar ve ormanlar, paralı hale gelmiş eğitim ve sağlık hizmetleri… Seçimlere yaklaşırken tüm toplumsal parametreler iflas ışığını yakmış durumda.
Umutlar yakında açıklanacak olan 2023 Başkanlık ve Meclis seçimlerine bağlanmışken toplumun çözülüşü de hızlanıyor.