“Beton ile kalkınma” özellikle 1980 sonrası ülkemizin tercih ettiği hızlı yoldan kalkınma modeli oldu. Son 20 yıla damgasını vuran beton kalkınma modeli kentlerimizi ve doğal yaşam alanlarını birer birer elimizden alan, insan yaşamına düşman bir kalkınma modeli olarak hayatımızdaki yerini aldı. Şehirlerimiz bu anlayışın getirdiği bir kimlik kaybına uğradı. Tarihsel dokuları, doğal güzellikleri yerlerini çok hızlı bir şekilde betona bıraktı. İnsan kendine yabancılaştı. Kentler yaşayanlarına yabancılaştı.
Kentleşme olgusu, dünyada olduğu gibi ülkemizde de sadece artan mekân talebinin karşılanması olarak algılandı. Mekansal büyümeyle birlikte toplumsal ve kültürel yaşam özellikleri kaybedilmeye başlandı.
Kentleşme yalnızca bir nüfus hareketi değil, aynı zamanda toplumun sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal değişimlerini de içine alan bir kavramdır. Kapitalizmin gelişmesinin yarattığı iş gücü ihtiyacı nüfusun kırlardan kentlere göçünün önünü açtı. Bu insan göçü kentlerde konut ihtiyacını ortaya çıkarınca inşaat büyük bir sektör olarak kendini var etti.
Sanayinin karşılayamadığı iş açığı için alternatif bir iş alanı olarak da işlev gördü. Diğer sektörlerin yarattığı iş imkânları hâlihazırda ihtiyacın çok üzerinde işgücüne ev sahipliği yapan kentlere çare olamayınca inşaat sektörü, bir nebze de olsa, işsizliğin imdadına yetişen bir sektör olarak sunuldu.
Bu durum özellikle büyük kentlerdeki nüfus yoğunluğu ile birlikte fiziksel ve çevresel birçok sorunu da beraberinde getirdi. Taşıma kapasitesinin çok üzerinde nüfuslara hizmet eden kentler, çevresel kirliliklerin arttığı, altyapı hizmetlerinin yetersiz kaldığı mekânlara dönüştü.
Ülkemizde de genelde kırsaldan kente göç olgusu ile ortaya çıkan toplumsal değişim ve dönüşüm, kentin mekân kullanımına da yansıyor. Bu dönüşüm yalnız betonlaşma olarak değil kültürel-sanatsal gelişimin etkilenmesi olarak da karşımıza çıkıyor.
Her ne kadar, ülke ekonomisinin üretimden gelen gücüne katkı sağlamasa da, inşaat sektörünün dönemsel olarak bir kısım işsizliğin giderilmesinin yolunu açtığını belirtmiştik. Aynı zamanda beton ile zenginleşen müteahhitlerin oluşturduğu bir kaptı kaçtı zenginler grubunun oluşmasına sebebiyet verdi.
Bu talan sadece şehirlerle kısıtlı kalmadı. AKP iktidarının eliyle bu beton hamlesi doğal yaşam alanlarımızın işgal edilmesine kadar vardırıldı. Kolay yoldan müthiş bir sermaye birikimi sağlayan inşaat sektörü, mevcut iktidarın üyelerinin ve yandaşlarının sermaye birikimi sağlamasının aracı haline getirildi.
Dereler enerji maskesiyle, yaylalar ve meralar maden bahanesiyle, denizler liman inşaatları aracılığıyla ticaret kisvesiyle ve tarım alanları konut bahanesiyle birer şantiye alanına çevrildi, işgal edildi.
Bütün bu gelişmeler ve AKP’nin insan hayatına zararlı politikaları, çevreyi ve şehirlerimizi yaşanabilir olmaktan çıkardı.
Bu gelişmelerden Karadeniz bölgesi de nasibini fazlasıyla aldı. Nüfus yoğunluğunun beraberinde getirdikleri kentlerin sorunlarını artırınca şehirler tüm geçmişlerindeki tarihsel ve doğal bağlamlarından kopartıldı. Ortaya çıkan yeni konut ve yol ihtiyaçları nedeniyle, kentler hiçbir plana bağlı kalmadan sadece yüksek kârlar hesap edilerek hoyratça yok edildi.
Bu kentlerden biri de Trabzon oldu. Önce sahil yolu ile denizle olan bağı kopartıldı. İnsanların denize ulaşmalarının önü sahil yolu ile kesildi. Sonra tarihi mekanları anlamsız restorasyonlarla ucubeye çevrildi. Tüm yeşil alanları ve tarım arazileri yapılan imar planları ile konut alanına dönüştürüldü. Yaylaları, dereleri enerji ve madencilik adına yok edildi.
Artan trafik sorununu çözmek için tarihe ve doğaya bakılmaksızın, insanların sosyal hayatları hiç düşünülmeden iktidarın müteahhitlerinin eline teslim edildi. Trabzon’un simgelerinden olan Boztepe’nin böğrüne tüneller açılarak, beton direkler dikilerek beton politikalarına kurban edildi. Trabzon’a denizden bakınca tek yeşil görünen bu alan da garip bir proje ile çirkinleştirildi.
Bütün bunlar yapılırken bu kentte yaşayan insanlara hiç sorulmadı. Yapılanlara rağmen Trabzonluya hizmet ettiklerinin ve Trabzon şehrini yatırıma boğduklarının propagandasını yaptı AKP’li yetkililer.
Ve ne gariptir ki tüm bu yatırımlara rağmen işsizlik oranının en yüksek olduğu illerden biridir bu kent. Tüm yatırımlar demek ki birkaç yandaşa yapılmıştır.
Her kent gibi Trabzon da betondan nasibini alan bir kent olmuştur. Kentlerimizi önce AKP’nin elinden kurtarmakla başlayacak güzel günler. Yaşanabilir kentleri bir gün kurmak dileğiyle…